Translation of "Yol" in Arabic

0.013 sec.

Examples of using "Yol" in a sentence and their arabic translations:

Yol uzun.

الطريق طويل.

Bu yol çıkmaz.

‫هذا الطريق مسدود.‬

yol açtığını söyleyebilirim.

ما ادعوه بثلاث ثورات صامتات

Sadece bir yol.

فقط لدي المسار.

Bir yol olmalı.

لا بد من وجود طريقة ما.

Bilmiyorum başka yol.''

لا أعلم غيرَه نجاة."

Yol varsa budur,

إن كان ثمةُ طريقٍ،

Yol açın, lütfen.

أفسح الطريق من فضلك.

Yol üzerindeki dükkana gittim

في طريقي إلى المتجر،

Kırabilmemiz için bir yol.

ونظام الطبقات بالهند.

Bakın, bir yol görünüyor!

‫انظر، يمكنك أن ترى طريقاً!‬

Bakın, burada yol ayrılıyor.

‫انظر، الطريق يتفرع هنا.‬

Eve doğru yol aldık.

اتجهنا للمنزل.

Yol boyunca şarkı söylüyorum.

أغني في الطريق.

Çoğu kilometrelerce yol tepmiştir.

‫سافر عديد من الحيوانات لكيلومترات كثيرة.‬

Kutup gecesinde yol alıyorlar.

‫تخوض في الليل القطبي.‬

Başka yol bulmak zorundayız.

- علينا أن نجد طريقا آخر.
- Nous devons trouver un autre chemin.

Havada kalmasına yol açar.

لبعض الوقت.

Varsa çıkar yol budur,

إن كان ثمَّةُ مَخرجٍ فذا،

Bilmiyorum başka çıkar yol.

فلا أعلم طريقًا للنجاة غيره.

Yol çok kötü durumda.

الطريق في حالة سيئة

Ve ilişkilerin bozulmasına yol açabilir.

وقد يؤدي إلى فسخ العلاقات الزوجية.

Daha yalnız hissetmeme yol açtı.

وتركني أشعر بالوحدة أكثر من أي وقتٍ مضى.

Tercih etmediğimiz birçok yol vardı.

‫هناك الكثير من المسارات التي لم نسلكها.‬

Bakın, aşağıda bir yol var.

‫انظر، يمكنك أن ترى طريقاً هنا.‬

Güce ve iktidara giden yol

يمكن للطريق نحو السلطة والقيادة

yol alan bir yelkenli içindeydim.

متجهًا من (سان فرانسيسكو) إلى (هاواي).

Kesin zaferlerinden birine yol açtı .

انتصارات نابليون الأكثر

Erken kalkan erken yol alır.

العصفور المبكر يلتقط الدودة.

Bu, istasyona giden yol mu?

أهذا هو الطريق إلى المحطة؟

Bu yol sizi istasyonuna götürür.

- سيقودك هذا الطريق إلى المحطة.
- يؤدي هذا الطريق إلى المحطة.

Bu yol belediye binasına gider.

هذا الطريق يؤدي إلى القاعة العامة.

Bir kelime, diğerine yol açtı.

الكلمة تقود للاخرى.

Yaşamak için bir yol bulabilir misin?

هل بإمكانكم إيجاد طريقة للعيش؟

Tüm bu kötü sonuçlara yol açabilirler,

ولكن ليس بالضرورة،

çok büyük bir değişime yol açmıştı.

من شأنه أن يحدث فرقاً كبيراً

Belki de beklediğimiz kestirme yol burasıdır.

‫ربما يكون الطريق المختصر‬ ‫الذي كنا نرجوه.‬

Evet, bir yol! Bu medeniyet demek.

‫نعم، طريق!‬ ‫هذا يعني مدنية.‬

Sonra hikâye farklı bir yol aldı

ومن ثم تغيرت القصة

Doğruca şehir merkezine çıkan ana yol.

‫طريق رئيسي يقطع وسط المدينة.‬

Baloncuklar, ışıkların altında yol gösterici oluyor.

‫في الضوء،‬ ‫تعمل الفقاقيع كمنارة...‬

Aşağıya kadar uzun bir yol var.

‫المسافة طويلة.‬

Ama katetmemiz gereken çok yol var.

‫ولكن يجب أن نغطي مساحة كبيرة.‬

Karım yol yapımında bana yardım ediyor.

تساعدني زوجتي في بناء الطرق.

Dahil feci sonuçlara yol, anlamına gelir

لهذا الغاز. تليها الولايات المتحدة بنحو خمسة عشر فاصل تسعة

Yol buzlu, bu yüzden dikkatli ol.

الطريق متجمد، لذا انتبه.

Ancak eve doğrudan giden bir yol vardı.

لكن كان هناك طريق مستقيم للمنزل

Ve bu küçük bir soruna yol açıyor.

وهو ما أدى إلى خلق أزمة صغيرة هنا.

Tamamen kötü bir fizyolojik tepkimeye yol açıyordu,

أنه مترتب عن استجابة عضوية كاملة،

Stresin sağlıksız alışkanlıklara yol açması kesinlikle mümkün

من المؤكد أنه يحتمل للإجهاد أن يؤدي إلى عادات غير صحية،

Tüm bunlara daha iyi bir yol bulabiliriz.

فنحن نتحدث بالفعل أحياناً عن قلب مكسور حقيقي.

Tamam, iz sürmek için iki yol var.

‫حسناً، لدينا طريقتان للتتبع.‬

Bakın, görebilirsiniz. Burası daha önce işaretlediğim yol.

‫انظر، يمكنك أن ترى هنا، ‬ ‫حيث علمت مساري من قبل.‬

2016 seçimlerinde Donald Trump'ın seçilmesine yol açtı,

قاد هذا في النهايه لانتخاب دونالد ترامب في 2016

Genç yavrular birlik olarak yol almaya çalışıyor.

‫تؤمّن الجراء الصغيرة نفسها بعددها.‬

çünkü hâlâ gitmemiz gereken bir yol var.

لأنه لا تزال هناك مسافة علينا أن نقطعها.

Onların sesini duymak için harika bir yol.

كان وسيلة عظيمة لإعطائهم صوت.

, dünyadaki birçok balığın neslinin tükenmesine yol açacaktır

النهاية لانقراض انواعٍ كثيرةٍ من السمك وبشكلٍ نهائيٍ من

- Plaj ne tarafta?
- Hangi yol plaja gider?

أيّ طريق يؤدّي إلى الشاطئ؟

Ben başka bir yol aramayı tercih ettim.

- فضلت أن أنظر إلى الجهة الأخرى.
- إخترت أن أنظر للجهة الأخرى.

Ve bu diğer büyük farka yol açar.

و يقود هذا إلى الفرق الكبير التالي

Depresyonla savaşmak için bulduğun yol bu mudur?

أهذه هي الطّريقة التي اكتشفتها من أجل محاربة الاكتئاب؟

Gündüzleri uzun yol gitmek bu yeni doğmuş yavru için çok zor. Hava serinken olabildiğince yol almalılar.

‫الترحال نهارًا لحديثي الولادة أمر مرهق.‬ ‫يجب أن تقطع أكبر مسافة ممكنة‬ ‫أثناء برودة الجو.‬

Uç bir ahlak tarzında keşfetmekte harika bir yol.

طريقة رائعة لاستكشاف تلك الأطر بطريقة أخلاقية.

Tamam, başka bir yol bulup bulamayacağımıza bir bakalım.

‫حسناً، لنلق نظرة علّنا نجد طريقاً آخر.‬

Dana'yı bulmak için hangi yol daha güvenli olur?

‫أي طريق هو أكثر الطرق أماناً ‬ ‫للعثور على "دانا"؟‬

Matarayı kullanmak çok daha iyi bir yol olurdu.

‫كانت الزجاجة لتصبح‬ ‫طريقة أفضل بكثير للهبوط.‬

Ve hatta mülteci krizlerine yol açan politik krizleri...

بل حتى الأزمات السياسية والتي تؤدي لأزمات اللجوء -

Geceleri 40 kilometreye kadar yol teperek yemek arar.

‫تسافر ليلًا مسافة 40 كيلومترًا‬ ‫بحثًا عن الطعام.‬

Yol kenarındaki bu açıklık tam buluşmalık bir yer.

‫قرب الطريق الممهد هي الأنسب للقاء.‬

Karanlıkta yol alırken üstüne yapışan remora kortejini saymazsak.

‫عدا حاشيتها من اللشك المصاحب لها‬ ‫في رحلتها عبر الظلام.‬

Kilometrelerce yol yapıp geleceği biçimlendirecek olanlara ulaşmaya çalışıyorum.

أسافر لمسافات بعيدة وأحاول أن أنقل شيئاً سيكون حيوياً للمستقبل.

Uyandırırsa, burası ayın yol açtığı muazzam teknik zorlukları

مكانًا رائعًا للذهاب إليه بعد ذلك ، حيث يدرس التحديات التقنية الهائلة التي يواجهها

Kurtarma ümidi olmadan evlerinden 240.000 mil yol alırdı .

فشلت مركبتهم الفضائية.

Bunu yapmak için daha iyi bir yol olmalı.

لا بدّ أنّ هناك طريقة أفضل لفعل هذا.

Ve birçok bozukluğun tedavisi olarak egzersizle ilgilenmeme yol açtı.

وقادني للاهتمام بممارسة التمارين الرياضية كعلاج للعديد من الاضطربات.

Bu bakımdan diyet, östrojen almak için iyi bir yol

لذا فالنظام الغذائي يمكنه منح الإستروجين،

Aynı zamanda teknolojinin nasıl sorunlara yol açabileceğini de görüyoruz.

و نحن ايضا نرى كيف يمكن أن تؤدي التكنولوجيا إلى مشكلات.

Neyse ki başarıya ulaşmak için birden fazla yol var

‫لحسن الحظ أن هناك مسارات عديدة ‬ ‫يمكننا أن نسلكها لننجح‬

Bu yol, buradan çıkmak için en iyi şansım olacak.

‫سيكون أفضل فرصة متاحة لي ‬ ‫للخروج من هذا المكان.‬

Güneydeki ormanlık alanın derinlerinde saklı eski bir yol var.

‫هناك طريق قديم وخفي‬ ‫خفي في أعماق الغابات الجنوبية،‬

Ekip, bana hızlı yol katedebileceğim bir şey getirebilir misiniz?

‫أيها الفريق، هلا أحضرتم لي شيئاً ‬ ‫يتيح لي أن أقطع‬ ‫بعض التضاريس الوعرة بسرعة؟‬

Fakat bu durum da ilginç bir soruya yol açar.

لكن يثير ذلك السؤال المثير للاهتمام.

Küçük bir tarihsel perspektifin çok yol kat ettiğini düşünüyorum.

ولكن أعتقد أيضاً أن الجانب التاريخي يصاحبنا على طول الطريق.

Yenilik için muazzam ve acil bir ihtiyaca yol açtı.

خلقت حاجة هائلة وفورية للابتكار.

Fakat bu engin, tekdüze kumullarda karanlıkta yol bulmak zor.

‫لكن يصعب التحرك‬ ‫وسط هذه الكثبان الرملية الشاسعة في الظلام.‬

Hannibal'ın zahiren umutsuz duran bir vaziyetten açtığı bu yol...

أصبحت الطريقة التي أخرج بها حنبعل جيشه من وضع يائس

Serre'de vasallarını toplayan Avrupalı ​​hükümdarların saldırısına da yol açacaktı.

وتأمين الموقف العثماني في البلقان

İngiliz arkadaşlarının ona başka bir yol dediği için çalıştı

وبينما كانت تدرس باتجاه عملت كما اطلق عليها اصدقائها

Için daha fazla karbon emisyonuna yol açan şey . Ayrıca,

تتهم بانها بيئةٌ غير امنةٍ ومناسبةٍ للعمل خصوصاً في

Gazı olan karbondioksitin yol açtığı dünyayı öldürmekle tehdit ederek

بالتلويح بقتل الارض مدفوعاً بغازاتٍ تعد السلاح القاتل له

Diğer yolun aktivasyonu ise olumsuz duygular ve kaçınmalara yol açıyor.

وينشَط مسارٌ آخر يقود إلى شعور سلبي وابتعاد.

Ve bu da beynin biyolojik olarak yeniden düzenlenmesine yol açtı.

أدت إلى إعادة التنظيم الحيوي للدماغ.

Gerçekleri kontrol etmenin üzerinde çok daha fazla durulmasına yol açtı.

أدى الى حاجتنا الى التركيز في التدقيق على الحقائق