Translation of "Olmadığını" in Arabic

0.019 sec.

Examples of using "Olmadığını" in a sentence and their arabic translations:

- Paranızın olmadığını biliyorum.
- Paranın olmadığını biliyorum.

أعلم أن لا مال لديك.

Anksiyetelerinin olmadığını gördük.

لما كُنّ عانين من القلق،

Aptal olmadığını biliyorum.

أعرف أنك لست بغبي.

Bunun hediye olmadığını söyledim.

قلت إنها ليست بهدية.

Trenin altında ray olmadığını,

ملاحظة أنه لا يوجد خط سكة حديد تحت القطار

Hiçbir fark olmadığını gösteriyor.

هو أنه لا يوجد فَرق على الإطلاق.

Mutfakta kimsenin olmadığını düşündüm.

ظننت أنه لم يكن أحد في المطبخ.

Sinirli olmadığını umut ediyorum.

آمُل أنكَ لست غاضباً.

Zamanım olup olmadığını bilmiyorum.

- لا أعلم إن كان لدي ما يكفي من الوقت.
- لا أعرف إذا كان لدي الوقت الكافي لذلك.
- أنا لا أعرف إذا كان لدي الوقت.

Başarıyla ilgili olmadığını anlamamız gerekir.

لا يتعلق كثيرًا بالإنجازات بقدر ما يتعلق بالفرص.

Fakat bunun doğru olmadığını biliyoruz.

ولكننا نعرف أن هذا ليس صحيحاً.

Ama bunun mümkün olmadığını biliyordum.

لكنني كنت أعرف أنّ هذا ليس ممكناً.

Erkek arkadaşım olup olmadığını sordu.

ومن حيث لا أدري، سألتني إذا كان لدي حبيب.

Bunun bir komedi olmadığını savunuyor.

أن " نانيت" ليس عرضا كوميديا.

Yoksulluğun önemli olmadığını ileri sürebilirsiniz.

مازال لديه أبوين جيدين، وسيقومون بتربيته جيداً.

Görülebilir olmadığını düşündüğümüz şeyleri gördük.

لقد رأينا ما كان يعتقد لا يمكن رؤيته.

Tom'un aç olup olmadığını bilmiyorum.

لا أعلم إذا كان توم جائعاً أم لا

Tom Mary'nin yorgun olmadığını söyledi.

قال توم بأن ماري لم تكن متعبة.

Tom, Mary'nin sarhoş olmadığını söyledi.

قال توم أن ماري ليست ثَمِلةً.

Tom, Mary'nin sempatik olmadığını söyledi.

قال توم أن ماري ليست ودودةً.

Tom, Mary'nin mahcup olmadığını söyledi.

قال توم أن ماري ليست خجولةً.

Sami pencerenin kilitli olmadığını biliyordu.

كان سامي يعلم أنّ تلك النّافذة لا تُقفل.

Sami, Leyla'nın tehlikede olmadığını biliyordu.

كان سامي يعلم أنّ ليلى لم تكن في خطر.

Bunun ekonomik bir gerçeklik olmadığını gördüm.

ومعظمنا أراد أن يتجه للجامعة ولكن المشاكل المالية!

Ve ne yaptığımızın önemli olmadığını söylüyor

وأنه لا يهم ما نفعله،

Ve yeterince sağlam olup olmadığını bilmiyorum.

‫وإن كان ثابتاً وقوياً بدرجة كافية.‬

Bu problemin şairlere özgü olmadığını biliyorum.

فأنا أعلم أن هذه ليست مشكلة الشاعر الوحيدة

Olmadığını anlayana kadar saldırgandan uzaklaşmaya çalışır.

حتى يصل للحظة الحرجة التي يعرف فيها أنه لا توجد وسيلة لتجنب القتال.

Bu anlatmanın kolay olmadığını bir şey.

إنه شيء يصعبُ تفسيره.

Ve kurtulmak için 500 dolarınız olmadığını.

ولا تملكون الخمسمائة دولار لتنالوا حريتكم.

Kurtulmayı ummuyordu, hiç ümidi olmadığını biliyordu.

لم يكن يأمل في الإنقاذ ، كان يعلم أنه ليس لديه أي أمل.

Ancak, çoğumuz bunun doğru olmadığını biliyoruz.

ومع ذلك، فإن معظمنا يعلم أن ذلك غير صحيح.

O ağacın gerçek olup olmadığını bilmiyor.

لا يعلم إن كانت هذه الشجرة حقيقية أم لا.

Fransızlar hiçbir şeyin imkansız olmadığını düşünürler.

يعتقد الفرنسيّون أنّه لا شيء مستحيل.

Onun burada olmadığını zaten sana söylemiştim.

لقد قلت لك أنه ليس هنا.

Tom pencereyi kıran kişi olmadığını söylüyor.

يقول توم بأنه ليس هو من كسر النافذة

Tom bana artık hasta olmadığını söyledi.

أخبرني توم أنه لم يعد مريضا.

O, ona mutlu olup olmadığını sordu.

سألته إن كان سعيدا.

Tom, Mary'nin gitmeye hazır olmadığını söyledi.

قال توم أن ماري ليست مستعدة للذهاب.

Sami polise orada bile olmadığını söyledi.

أخبر سامي الشّرطة أنّه لم يكن هناك حتّى.

Ancak bana her şeyin normal olmadığını gösteren

لكن كان هناك بعض الأشياء الصغيرة التي تحدث

Dünyanın pek de iyi durumda olmadığını düşünmüştüm.

فكرت أن كوكب الأرض لم يكن في حالة جيدة.

Nasıl hissederlerse hissetsinler sorun olmadığını söyleyemez miyiz?

وأن لا مشكلة لدينا مع أي شعور لديهم؟

Para bağışlamanın tek çözüm olmadığını fark ettim.

اكتشفت أن إعطاء المال ليس الحل الوحيد.

Deneyimlerime dayanarak koyun yakalamanın kolay olmadığını biliyorum.

‫أعرف من خبرتي‬ ‫أن الإمساك بالخراف ليس دائماً سهلاً.‬

Sorun şu ki, bunun olası olmadığını bulmuştuk.

المشكلة هي أننا وجدنا أيضًا أن ذلك نادر الحدوث.

Yapay zekâda sevgi yetisi olmadığını size söyleyebilirim.

يمكنني أن أخبركم بشكل مسؤول أن الذكاء الاصطناعي ليس لديه حب.

Ancak uzmanlar, gergedanların doğuştan katil olmadığını savunur.

‫لكن الخبراء يجادلون‬ ‫أن وحيد القرن ليس قاتلاً بالفطرة.‬

Ama uçak enkazı olup olmadığını söylemek zor.

‫لا أستطيع أن أحدد إذا ما كان حطام طائرة.‬

çünkü UV ışınlarının güvenli olmadığını herkes biliyor.

لأن الجميع يعرف أن الأشعة فوق البنفسجية غير آمنة.

Gelirimizin her yıl ikiye katlandığını, borcumuzun olmadığını,

أنا مسرور وفخور أن أشاطركم

Ve bunun çocukların kendi tercihleri olmadığını varsaydım.

وافترضت أنه لم يكن خيارهم.

Yavaşlatmanın mümkün olup olmadığını görmeye karar verdik.

ومعرفة إذا كان باستطاعتنا إبطاء انتشار السرطان.

Artık genç olmadığını dikkate alsan iyi olur.

يجدر بك أن تضع في حسبانك أنك لم تعد شابا.

Herhangi bir bağlantı olup olmadığını merak ediyorum.

أتساءل إن كان بينهما رابط.

Onun suçlu olmadığını düşünen sadece biz değiliz.

نحنُ لسنا الوحيدين الذين يعتقدون أنهُ غير مذنب.

Müziğin islama uygun olmadığını ve fahişelerin işi olduğunu

قال أن الموسيقا ليست إسلامية وهي مهنة العاهرات،

Fakat bunun her zaman böyle olmadığını da öğrendim.

لكنني تعلمت أيضًا أن الأمر لا يكون هكذا دائمًا.

Nasıl yaşayacağım hakkında hiçbir fikrim olmadığını fark ettim.

أدركت أنني ليس لدي أي فكرة عن خوض الحياة.

Insanların azgın bir gergedandan kurtulma şansı olmadığını söylüyor.

‫في مثل هذه الحالات،‬ ‫يعجز البشر عن التخلص من وحيد قرن هائج.‬

Enkaz olup olmadığını anlamanın en iyi yolu nedir?

‫لنرى إن كان هذا المعدن اللامع ‬ ‫هو حطام الطائرة؟‬

Fakat Albert Einstein bunun doğru olmadığını fark etti

لكن ألبرت أينشتاين أدرك أن هذا لم يكن صحيحًا

Bir şekilde önündeki şeyin tehlikeli olmadığını fark ediyor,

‫بطريقة ما، تدرك بأني لا أمثّل خطرًا عليها،‬

Bir gün olup olmadığını merak etmemize neden olan

مما يجعلنا نتساءل ما إذا كان يوما ما

Tom, Mary'nin erkek arkadaşı olup olmadığını öğrenmek istiyor.

أراد توم معرفة ما إن كان لِماري حبيب.

Doktorlar bana sizin için hiçbir umut olmadığını söyledi.

أخبرني الأطبّاء أنّه ما من أمل في إنقاذك.

Kendine bir kadeh şaraba daha ihtiyacı olup olmadığını soran

إما سؤالك لنفسك

Bunun öldüren mantarlardan olmadığını, içinde bulunduğu çevre sayesinde biliyorum.

‫وأعرف أن هذا ليس من الأنواع المميتة،‬ ‫بناء على البيئة التي وجدته فيها.‬

Tom kapıyı açtı ve Mary'ye meşgul olup olmadığını sordu.

فتح توم الباب وسأل فيما إذا كانت ماريا مشغولة.

Ailelerin sürekli tuhaf işlerde çalışıp sonunda boşta bir iş olmadığını

لقد شاهدت العديد من العائلات تعمل بواظئف غريبة،

O anda bu soruyu soran şeyin mantığım olmadığını fark ettim,

وكان ذلك عندما لاحظت أنه لم يكن عقلي الذي يسأل

Ve normal madde ile çarpıştığında fazla bir şey olmadığını gösteriyor.

وأنه لا يحدث الكثير عندما تصطدم بالمادة العادية

Sadece bunun başka biri için aynı olup olmadığını merak edebilirim.

أتساءل فقط إن كان الأمر مشابهًا بالنسبة للآخرين.

Tom'un bunun hakkında Mary kadar heyecanlı olup olmadığını merak ediyorum.

أَتَسَاءَلُ إذَا يَتَحَمَّسُ توم مِثْلَمَا تَتَحَمَّسُ ماري.

Onun hayatta mı ya da ölü mü olup olmadığını bilmiyorum.

لا أعلم فيما إذا كان حيا أم ميتا.

- ordunun güvenli bir şekilde geri çekilmesi için yeterli köprü olmadığını biliyordu,

لايبزيغ - فقد كان يعلم أنه لا توجد جسور كافية للجيش للتراجع بأمان ،

Sadece dokuz yılda bir aya inişin mümkün olup olmadığını kimse bilmiyordu.

لم يعرف أحد ما إذا كان الهبوط على سطح القمر ممكنًا ، ناهيك عن تسع سنوات فقط.

Bu meşaleler sürüsünün düşman askeri olmadığını bilemediler. Bunlar Kartacalı kamp sivilleri...

لكنهم لم يعرفوا أن عمود المشاعل لم يكن جنودًا أعداءًا، لكنهم آلاف

Çocuk suyun soğuk olup olmadığını görmek için ayak parmaklarını okyanusa daldırdı.

الطفل غمس اصابع قدميه في المحيط ليرى اذا كان الماء بارداً.

Napolyon bile onun çok şiddetli olup olmadığını merak etti, Soult cevap verdi, “

حتى نابليون تساءل عما إذا كان شديد القسوة ، فرد عليه سولت ، "أولئك الذين

Eğer aynı hattan geri dönersek, bu hattın en kısa rota olmadığını görürsünüz.

اذا رجعنا الان الى الكـــــرة الأرضية ، سترى ان هذا الخط لا يعتبر اقصر مسافة

- Fadıl, Leyla'nın hayatta olup olmadığını bilmiyordu.
- Fadil , Layla hayatta mı deil mi bilmiyordu

لم يعلم فاضل إن كانت ليلي حيّة أم ميّتة.

Pekâlâ, kanyondan inip aşağıda parlayan metalin enkaz olup olmadığını anlamanın en iyi yolu nedir?

‫حسناً، ما هي أفضل طريقة لنا ‬ ‫للنزول إلى الوادي‬ ‫لنرى إن كان هذا المعدن اللامع ‬ ‫هو حطام الطائرة؟‬

Her gün iyi olup olmadığını kontrol ediyordum. "Bu, son gün mü? Onu göremeyecek miyim?" diyordum.

‫كنت أتفقّد حالها يوميًا لأطمئن عليها،‬ ‫متسائلًا: "أهذا هو اليوم الأخير؟‬ ‫هل سأراها ثانيةً؟"‬

Ne söylediğimi sandığını anladığını düşündüğünü biliyorum fakat duyduğunun benim demek istediğimin olmadığını anladığından emin değilim.

أعلم أنك تظن أنك فهمتَ ما ظننتَ أنني قلتُه، لكنني لستُ واثقًا أنك وعيتَ أن ما سمعتَه ليس ما قلتُه.

Dr. Sadık o ölüme neyin neden olduğu hakkında hiçbir fikri olmadığını daha sonra itiraf etti.

اعترف الدّكتور صادق لاحقا أنّه لم تكن لديه فكرة عن سبب تلك الوفاة.