Translation of "Pensó" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Pensó" in a sentence and their turkish translations:

- Tom pensó que estuvo bien.
- Tom pensó que estaba bien.

Tom onun tamam olduğunu düşündü.

Ella pensó en todo.

O, her şeyi düşündü.

Tom pensó que era injusto.

Tom onun adil olmadığını düşündü.

Tom pensó que era extraño.

Tom onun garip olduğunu düşündü.

Tom pensó que llegaría tarde.

Tom geç kalacağını söyledi.

Tom pensó un buen plan.

Tom iyi bir plan düşündü.

Tom pensó de manera distinta.

Tom başka türlü düşündü.

Tom solo pensó en Mary.

Tom sadece Mary'yi düşünüyordu.

Tom no pensó en eso.

Tom onu düşünmüyordu.

Ella pensó en un buen plan.

O iyi bir plan düşündü.

Pensó que sería interesante y divertido.

Bunun ilginç ve eğlenceli olacağını düşündü.

Tom nunca pensó en el futuro.

Tom asla geleceği düşünmedi.

No sé en qué pensó Tom.

Tom'un ne düşündüğünü bilmiyorum.

Tom pensó que Mary estaba ocupada.

Tom Mary'nin meşgul olduğunu düşündü.

Ella pensó que podría conseguir gustarle.

O kendini ona sevdirebileceğini düşündü.

¿Qué pensó Tom que diría Mary?

Tom Mary'nin ne söyleyeceğini düşündü.

Tom pensó mucho acerca de María.

Tom, Mary hakkında çok düşündü.

Tom pensó que era muy afortunado.

Tom çok şanslı olduğunu düşündü.

Tom pensó que nadie lo reconocería.

Tom onu herhangi birinin tanıyacağını düşünüyordu.

Tom pensó que Mary estaba loca.

- Tom Mary'nin deli olduğunu düşündü.
- Tom, Mary'nin delirdiğini düşündü.

Pensó que se parecía a una jaula.

Onun bir kuş kafesi gibi olduğunu düşündü.

Ella pensó que John la había amado.

O, John'un onu sevdiğini düşünüyordu.

Tom pensó que Mary estaba con John.

Tom Mary'nin John'la birlikte olduğunu düşündü.

Tom pensó que Mary era muy descortés.

Tom Mary'nin çok kaba olduğunu düşündü.

Tom pensó que África era un país.

Tom Afrika'nın bir ülke olduğunu düşündü.

María pensó que podía cambiar a Tom.

Mary Tom'u değişirebileceğini düşündü.

Tom pensó que era una solución adecuada.

Tom bunun iyi bir çözüm olduğunu düşündü.

Tom pensó que Mary no lo vería.

Tom Mary'nin onu görmeyeceğini düşündü.

Tom pensó que era una mala idea.

Tom onun kötü bir fikir olduğunu düşündü.

Tom pensó que Mary podía hablar francés.

Tom Mary'nin Fransızca konuşabileceğini düşündü.

Tom pensó que era una buena idea.

Tom bunun iyi bir fikir olduğunu düşündü.

Tom pensó que Mary era verdaderamente amistosa.

Tom Mary'nin gerçekten çok samimi olduğunu düşündü.

Tom no pensó que eso jamás pasaría.

Tom onun her zaman olacağını düşünmüyordu.

Tom pensó que María era la última.

Tom Mary'nin sonuncu olduğunu düşündü.

- ¿Qué piensa Tom de tu conjunto?
- ¿Qué pensó Tom de tu atuendo?
- ¿Qué pensó Tom de tu tenida?

Tom kıyafetinle ilgili ne düşündü?

Nadie pensó que estaríamos 100 años enviando discos.

Kimse 100 yıl diskleri göndereceğimizi düşünmedi.

Pensó: "Bueno, las ofiuras se llevan mi comida",

"Yılan yıldızları yemeğimi çalıyor." diye düşündü

Tom pensó que a Mary le gustaría John.

Tom Mary'nin John'u seveceğini düşündü.

Tom pensó acerca de lo que María dijo.

Tom Mary'nin söylediği hakkında düşündü.

Tom pensó que Mary sabría dónde estaba John.

Tom Mary'nin John'un nerede olduğunu bileceğini düşündü.

Tom pensó que Mary le estaba ocultando algo.

Tom Mary'nin ondan bir şey sakladığını düşündü.

Tom pensó que la situación era verdaderamente entristecedora.

Tom durumun gerçekten üzücü olduğunu düşündü.

Tom pensó que sería entretenido ir a navegar.

Tom yelken sporuna gitmenin eğlenceli olacağını düşündü.

Tom pensó que no había nadie en casa.

Tom evde hiç kimse olmadığını düşündü.

Tom no pensó que te gustaría la idea.

Tom senin fikirden hoşlanacağını düşünmedi.

Tom no pensó que podría confiar en Mary.

Tom, Mary'ye güvenebileceğini düşünmüyordu.

Tom pensó que Mary estaba nerviosa haciendo eso.

Tom Mary'nin bunu yaparken gergin olduğunu düşündü.

- Él pensaba que yo estaba muy cansado.
- Él pensó que yo estaba muy cansado.
- Él pensó que yo estaba exhausto.

O çok yorgun olduğumu düşündü.

Luego el cangrejo pensó: "De acuerdo, está todo bien",

Sonra yengeç "Her şey yolunda." diye düşünerek

Tom pensó que el amuleto lo protegería del daño.

Tom muskanın onu zarardan koruyacağını düşündü.

Tom pensó que el amuleto lo protegería contra brujas.

Tom muskanın kendisini cadılardan koruyacağını düşünüyordu.

Tom pensó que iba a disfrutar de la fiesta.

Tom partiden zevk alacağını düşündü.

"De verdad necesito algo de ropa nueva," pensó Dima.

"Gerçekten yeni kıyafetlere ihtiyacım var", diye düşündü Dima.

Tom pensó que había sido más listo que todos.

Tom herkesi zekası ile alt ettiğini düşündü.

Tomás pensó que tendría todo el tiempo que necesitase.

Tom istediği bütün zamana sahip olacağını düşündü.

Tomás pensó que no había nadie en su casa.

Tom evde kimsenin olmadığını düşündü.

Tom jamás pensó en Mary cuando se había ido.

Tom o uzaktayken Mary hakkında hiç düşünmedi.

Tom pensó que Mary no estaba durmiendo lo suficiente.

Tom Mary'nin yeterince uyumadığını düşündü.

Tom pensó que Mary no querría vivir en Boston.

Tom Mary'nin Boston'da yaşamak istemiyeceğini düşündü.

Células fotosintéticas más pequeñas de lo que nadie pensó posible.

Herkesin sandığından daha küçük fotosentetik hücreler.

Porque pensó que disfrutaría con la muerte de los judíos.

çünkü Yahudilerin öldürülüşünü izlemekten keyif alacağını sanıyordu.

Mary pensó que Tom perdía su tiempo al estudiar latín.

Mary, Tom'un Latince okuyarak zamanını boşa harcadığını düşündü.

Tom pensó que el amuleto lo protegería de hombres lobos.

Tom muskanın onu kurt adamlardan koruyacağını düşündü.

Tom pensó que iba a tener un salario más alto.

Tom daha yüksek maaş alacağını düşünüyordu.

"No funcionó" pensó Mary, y fue a llamarle a John.

Mary, "işe yaramadı." diye düşündü ve John'u aramaya gitti.

Tom pensó que la oferta de Mary no era razonable.

Tom Mary'nin teklifinin mantıksız olduğunu düşündü.

Tom pensó que la reunión fue una pérdida de tiempo.

Tom toplantının zaman israfı olduğunu düşündü.

Tom pensó que Mary sabía en dónde comprar pimienta negra.

Tom Mary'nin kara biberi nereden alacağını bildiğini düşündü.

Tom pensó que podría ganar mucho dinero en la bolsa.

Tom borsada çok para kazanma şansı olduğunu düşündü.

Y lo mismo pensó el "Wall Street Journal" al día siguiente.

bir sonraki gün Wall Street Journal da öyle düşünmüştü.

Tom pensó que había terminado, pero Mary le dijo que no.

Tom hazır olduğunu düşündü ama Mary ona onun hazır olmadığını söyledi.

El médico pensó que el pulso del paciente era algo rápido.

Doktor, hastanın nabzının biraz hızlı olduğunu düşündü.

Tom pensó que sería peligroso que Mary fuera por sí sola.

Tom, Mary'nin yalnız gitmesinin tehlikeli olabileceğini düşündü.

Tom pensó que el reloj que le regaló Mary era feo.

Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.

La mujer que él pensó que era su tía era una extraña.

Halası olduğunu düşündüğü kadın bir yabancıydı.

Tom pensó que lo que Mary escribió no tenía patas ni cabeza.

Tom Mary'nin yazdığı şeyin mantıklı olmadığını düşündü.

Tom nunca pensó que Mary sería capaz de graduarse en la universidad.

Tom Mary'nin aslında üniversiteden mezun olacağını hiç düşünmemişti.

Tom pensó que sería una pérdida de tiempo asistir a esa reunión.

Tom o toplantıya gitmenin zaman kaybı olacağını düşünüyordu.

Tom pensó que Mary quería ir a Boston para ver a John.

Tom Mary'nin John'u görmek için Boston'a gitmek istediğini düşündü.

Tom pensó que la comida que Mary había preparado sabía muy bien.

Tom Mary'nin hazırladığı yemeğin oldukça iyi olduğunu düşündü.

Tom pensó que el auto que Mary estaba conduciendo no era seguro.

Tom Mary'nin sürdüğü arabanın güvenli olmadığını düşündü.

Tom pensó que Mary probablemente aún seguiría en algún lugar en Boston.

- Tom Mary'nin muhtemelen hâlâ Boston'da bir yerde olduğunu düşündü.
- Tom, Mary'nin muhtemelen hala Boston'da bir yerlerde olduğunu sandı.

Tom pensó que Mary debería acercarse a casa de John y ayudarle.

Tom Mary'nin John'un evine gitmesi ve ona yardım etmesi gerektiğini düşünüyordu.

Tom pensó que él podría contar con Mary para hacer un buen trabajo.

Tom iyi bir iş yapmak için Mary'ye güvenebileceğini düşündü.

Tom pensó que sería una buena idea que Mary se consiguiera una pistola.

Tom, Mary'nin bir silahının olmasının iyi bir fikir olacağını düşündü.

Tom pensó que la casa que Mary quería comprar era un poco pequeña.

Tom Mary'nin satın almak istediği evin biraz fazla küçük olduğunu düşündü.

Pensó que Ragnar estaba diciendo: 'Si mis hijos supieran de esto, vendrían a rescatarme'.

Ragnar'ın 'Oğullarım bunu bilseler gelip beni kurtarırlar' dediğini düşündü.

Cada equipo ahora tiene una idea de otro equipo que pensó que era horrible,

Şimdi her takım, diğer takımın berbat olduğunu düşündüğü bir fikre sahip

El príncipe pensó que a la joven muchacha se la había comido un dragón.

Prens, genç kızın bir ejderha tarafından yenmiş olduğunu sanmıştı.

Tom compró esa cámara porque Mary pensó que era la que él debía comprar.

Tom o kamerayı aldı çünkü Mary onun onun alması gereken bir kamera olduğunu düşündü.

Tom no pensó que tuviera suficiente dinero en su billetera para pagar la cuenta.

Tom hesabı ödemek için cüzdanında yeterli parası olduğunu düşünmüyordu.

La última persona a la que le conté mi idea pensó que yo estaba loco.

Fikrimi söylediğim son kişi deli olduğumu düşündü.

Tom pensó que era una buena idea aprovechar la oportunidad que Mary le había dado.

Tom Mary'nin ona verdiği fırsattan yararlanmanın iyi bir fikir olduğunu düşündü.

Tom pensó que lo que llevaba Mary puesto no era apropiado para una fiesta formal.

Tom Mary'nin giydiğinin resmî bir parti için uygun olmadığını düşünüyordu.

Tom pensó que Mary no sería capaz de ganar más de treinta dólares por hora.

Tom Mary'nin saatte otuz dolardan daha fazla kazanamayacağını düşündü.

Tom tenía pensado pedir una subida de sueldo a su jefe, pero se lo pensó mejor.

Tom patronundan zam istemeyi düşünüyordu ama o tekrar düşündü.

La policía pensó que la víctima era Tom, pero no fueron capaces de identificar el cuerpo.

Polisler kurbanın Tom olduğunu düşündü fakat cesedi tanıyamadılar.

Tom pensó que el pequeño lugar en la esquina podía ser un buen lugar para comer.

Tom köşedeki küçük yerin yemek yemek için iyi bir yer olabileceğini düşündü.