Translation of "Fortuna" in Turkish

0.020 sec.

Examples of using "Fortuna" in a sentence and their turkish translations:

Hice una fortuna.

Bir servet yaptım.

La fortuna le sonrió.

Talih yüzüne güldü.

Por fortuna pudieron escapar.

Neyse ki onlar kaçabildi.

- Tiene que haber costado una fortuna.
- Debe de haber valido una fortuna.

Bu bir servete mal olmuş olmalı.

Le costaría una pequeña fortuna.

bu onlara küçük bir servete mal olur.

Hizo una fortuna en petróleo.

O, petrolde bir servet yaptı.

Mi tío hizo una fortuna.

Amcam bir servet yaptı.

Él acumuló una gran fortuna.

O büyük bir servet biriktirdi.

Por fortuna no murió nadie.

Allah'tan kimse ölmedi.

Tom acumuló una gran fortuna.

Tom büyük bir servet biriktirdi.

Tuve la fortuna de conocerlo.

Onunla tanıştığım için şanslıydım.

Juan heredó una gran fortuna.

John büyük bir serveti miras olarak aldı.

Este diamante cuesta una fortuna.

Bu elmas servet tutar.

No creo en la fortuna.

Şanslara inanmam.

Y agrega riqueza a tu fortuna

ve servetine servet katıyor

El hombre amasó una gran fortuna.

Adam büyük bir servet yaptı.

- Vale un dineral.
- Vale una fortuna.

Bir servete değer.

La fortuna sonríe a los valientes.

Şans cesurdan yanadır.

Perdió una fortuna en la bolsa.

O, borsada bir servet kaybetti.

Criar un hijo cuesta una fortuna.

Çocuk yetiştirmek, bir servete mal oluyor.

La fortuna es una delicada flor.

Mutluluk narin bir çiçektir.

Suerte y fortuna robaron el espíritu maligno

Kötü ruhların çaldığı şans ve bahtın

Mi abuela nos dejó una gran fortuna.

Büyükannem bize büyük bir servet bıraktı.

Ella está envidiosa de mi buena fortuna.

O benim iyi servetimi kıskanıyor.

Él reunió su fortuna con trabajo duro.

Servetini çok çalışarak biriktirdi.

Dejó una gran fortuna a su hijo.

Oğluna büyük bir servet bıraktı.

Ella tuvo fortuna de superar el examen.

Sınavı geçmek için şanslıydı.

Se ha desprendido de toda su fortuna.

O bütün servetini bağışladı.

¿Qué harías si tuvieras una gran fortuna?

Büyük bir servete sahip olsan, ne yaparsın?

Mi padre me dejó una gran fortuna.

Babam bana büyük bir servet bıraktı.

Tom debe de haberse gastado una fortuna.

Tom bir servet harcamış olmalı.

Él se fundió su fortuna con el juego.

Geleceğini kumarda yedi.

Él le dejó una fortuna a su hijo.

O, oğluna bir servet bıraktı.

Fred dejó a su mujer una gran fortuna.

Fred eşine büyük bir servet bıraktı.

Él juntó una gran fortuna antes de morirse.

Ölmeden önce büyük bir servet biriktirdi.

Les dejó una enorme fortuna a sus hijos.

Çocuklarına çok büyük bir servet bıraktı.

Tom le dejó una fortuna a su esposa.

Tom eşine bir servet bıraktı.

La fortuna se ha vuelto a mi favor.

Kader benim lehine döndü.

El nuevo negocio estaba acabando con su fortuna.

Yeni iş onun servetini yiyordu.

Y tengo la fortuna de trabajar con una persona

Neyse ki şansılıydım ve benim çılgınca fikirlerimi

No era feliz a pesar de toda su fortuna.

Tüm servetine rağmen mutlu değildi.

Hizo una fortuna al escribir una novela best-seller.

En iyi satan romanı yazarak bir servet yaptı.

Tom tiene una gran fortuna pero no es feliz.

Tom büyük bir servete sahip ama mutlu değil.

Puedes satisfacerte a ti mismo sin gastar una fortuna.

Bir servet harcamadan kendinizi şımartabilirsiniz.

Esta computadora es excelente, pero me costó una fortuna.

Bu bilgisayar mükemmel ama bana bir servete mal oldu.

Sobre la permanente desigualdad y fortuna entre hombres y mujeres,

devam eden servet ve eşitsizlik,

Pero, incluso con luna llena, la fortuna puede cambiar rápidamente.

Fakat dolunay varken bile... ...talih birden dönebilir.

Ella tenía envidia de la buena fortuna de su vecino.

Komşusunun servetini kıskanıyordu.

El mes pasado gasté una fortuna en la factura telefónica.

Geçen ay telefon faturasına bir servet harcadım.

La operación de Tom iba a costar una pequeña fortuna.

Tom'un operasyonu küçük bir servete mal olacak.

Tom debe haber gastado una fortuna en su nueva casa.

Tom yeni evine bir servet harcamış olmalı.

Él murió y le dejó una fortuna a su hijo.

O öldü ve oğluna bir servet bıraktı.

Ella perdió su fortuna, a su familia y a sus amigos.

Parasını, ailesini ve arkadaşlarını kaybetti.

- Este diamante cuesta un ojo de la cara.
- Este diamante cuesta una fortuna.

Bu elmas servet tutar.

El lugar donde naces muestra tu fortuna, el lugar donde mueres muestra tu triunfo.

Doğduğun yer şansını, öldüğün yer başarını gösterir.

Como muchos otros animales, su fortuna está ineludiblemente ligada a las fases de la luna.

Pek çok hayvan gibi çitaların talihi de Ay'ın evreleriyle ayrılmaz şekilde iç içe geçmiş durumda.

Él se hizo una fortuna en Nueva York, y regresó a la pequeña ciudad donde nació.

New York'ta bir sürü para yaptı ve doğduğu küçük kasabaya geri döndü.

Una semana antes de morir cambió su testamento y dejó toda su fortuna a su perro Pookie.

Ölmeden bir hafta önce vasiyetini değiştirdi ve bütün servetini köpeği Pookie'ye bıraktı.

La primera rueda de la fortuna del mundo fue construida en Chicago. Fue llamada en honor a su constructor, George Washington Gale Ferris Jr.

İngilizcesi "Ferris wheel" olan dünyanın ilk dönme dolabı Şikago'da yapıldı. Adını onu yapan George Washington Gale Ferris Jr.'dan almıştır.

Halloween fue traída a Norteamérica por inmigrantes de Europa que celebraban la cosecha alrededor de una fogata, compartían historias de fantasmas, cantaban, y se adivinaban la fortuna.

Cadılar Bayramı Kuzey Amerika'ya, bir şenlik ateşi etrafında hasadı kutlayan, birbirlerine hayalet hikayeleri anlatan, şarkı söyleyen ve fal bakan Avrupalı göçmenler tarafından getirilmiştir.