Translation of "Anciano" in Turkish

0.014 sec.

Examples of using "Anciano" in a sentence and their turkish translations:

Soy un anciano.

Ben yaşlı bir adamım.

El anciano expiró.

- Yaşlı adam son nefesini verdi.
- Yaşlı adam hayata gözlerini kapadı.

- El anciano me pidió dinero.
- El anciano me pidió limosnas.

Yaşlı adam para için bana yalvardı.

Se acercó un anciano.

Yaşlı bir adam çıkageldi.

El anciano parece triste.

Yaşlı adam üzgün görünüyor.

El anciano se sentó.

Yaşlı adam oturdu.

El anciano parecía sabio.

Yaşlı adam akıllı görünüyordu.

El anciano dijo algo.

Yaşlı adam bir şey söyledi.

- El anciano me habló en francés.
- El anciano habló conmigo en francés.

Yaşlı adam benimle Fransızca konuştu.

El anciano vaticinó nuestro éxito.

Yaşlı adam başarımızı öngördü.

El anciano bajó del autobús.

Yaşlı adam otobüsten indi.

Él es un anciano alegre.

O, neşeli, yaşlı bir adam.

Ella debe atender al anciano.

O, yaşlı adama bakmalı.

Al anciano le faltan dientes.

Yaşlı adamın eksik dişleri var.

Un auto atropelló al anciano.

Yaşlı adam bir araba tarafından ezildi.

Allí vive un anciano solitario.

Orada yalnız bir yaşlı adam yaşıyor.

El anciano murió de hambre.

Yaşlı adam açlıktan ölüyordu.

Ese anciano murió de cáncer.

O yaşlı adam kanserden öldü.

El anciano vivía allí solo.

Yaşlı adam orada tek başına yaşadı.

La policía sospecha del anciano.

Polis yaşlı adamdan şüpheleniyor.

Estoy buscando a un anciano.

Yaşlı bir adam arıyorum.

Tom es, ciertamente, un anciano.

Tom kesinlikle yaşlı bir adam.

- El anciano le dio una pequeña muñeca.
- El anciano le dio una muñequita.

Yaşlı adam ona küçük bir bebek verdi.

Un anciano descansaba bajo el árbol.

Yaşlı bir adam ağacın altında dinleniyordu.

El anciano vive de su pensión.

Yaşlı adam emekli maaşı ile geçiniyor.

El anciano se cayó al suelo.

Yaşlı adam yere düştü.

El anciano atrapó un pez grande.

Yaşlı adam büyük bir balık yakaladı.

El anciano murió la semana pasada.

Yaşlı adam geçen hafta öldü.

El anciano me preguntó la hora.

Yaşlı adam bana saati sordu.

El anciano se murió de hambre.

Yaşlı adam açlıktan ölüyordu.

El anciano era querido por todos.

Yaşlı adam herkes tarafından sevilirdi.

El anciano intentó nadar cinco kilómetros.

Yaşlı adam beş kilometre yüzmeyi denedi.

El anciano caminaba con un bastón.

Yaşlı adam bir baston ile yürüdü.

La furia del anciano se amainó.

İhtiyar adamın öfkesi yatıştı.

El anciano me pidió un favor.

Yaşlı adam benden bir iyilik istedi.

Tom luce como un anciano cansado.

Tom yorgun yaşlı bir adam gibi görünüyor.

El anciano me habló en francés.

Yaşlı adam benimle Fransızca konuştu.

Ese anciano ha de estar insano.

Şu yaşlı adam çılgın olmalı.

- Él es viejo.
- Él es anciano.

O yaşlıdır.

El anciano sabe que pronto morirá.

Yaşlı adam yakında öleceğini biliyor.

De repente, un anciano me habló.

Yaşlı bir adam aniden benimle konuştu.

Un anciano reposaba bajo un árbol.

Yaşlı bir adam ağacın altında dinleniyordu.

- Ese anciano murió de cáncer.
- El hombre mayor murió de cáncer.
- El anciano murió de cáncer.

Yaşlı adam kanserden öldü.

El anciano era acompañado por su nieto.

Yaşlı adama torunu tarafından eşlik edildi.

El anciano perdió las ganas de vivir.

Yaşlı adam yaşama isteğini kaybetti.

El anciano a veces habla consigo mismo.

Yaşlı adam bazen kendi kendine konuşur.

El anciano me contó una historia extraña.

Yaşlı adam bana tuhaf bir hikaye anlattı.

El anciano fue engañado por un vendedor.

Yaşlı adam satıcı tarafından dolandırıldı.

El anciano tiene más de noventa años.

Yaşlı adam doksanın üzerindedir.

El anciano se atravesó en su camino.

Yaşlı adam onun yoluna girdi.

El anciano pareció sorprendido por las noticias.

Yaşlı adam habere şaşırmış görünüyordu.

Un anciano yacía muerto en el camino.

Yaşlı bir adam yolda ölü yatıyordu.

El anciano me dio un consejo útil.

Yaşlı adam bana bir parça faydalı öğüt verdi.

Un grupo de jóvenes atacó al anciano.

Gençlerden oluşan bir grup yaşlı adama saldırdı.

Al anciano casi lo choca un auto.

Yaşlı adam neredeyse araba tarafından çarpılacaktı.

Ella condujo al anciano a la habitación.

O, yaşlı adamı odasına götürdü.

La niña fue perseguida por el anciano.

Genç kız yaşlı adam tarafından takip edildi.

Es un error burlarse de un anciano.

Yaşlı bir adamla alay etmek yanlıştır.

Ella se casó con un anciano rico.

O, zengin yaşlı bir adamla evlendi.

El anciano estaba sentado en el banco.

Yaşlı adam bankta oturuyordu.

Ese anciano cruzó la carretera con gran precaución.

Yaşlı adam yolu dikkatlice yürüyerek geçti.

El anciano sirvió por muchos años al rey.

Yaşlı adam yıllarca krala hizmet etti.

El anciano va siempre acompañado por su nieto.

Yaşlı adama her zaman torunu eşlik eder.

El anciano murió en la habitación de ellos.

Yaşlı adam odasında öldü.

El anciano ha vivido aquí toda su vida.

Yaşlı adam tüm hayatı boyunca burada yaşadı.

El anciano se detuvo un momento para descansar.

Yaşlı adam dinlenmek için kısa bir süre durdu.

En esta isla vivió una vez un anciano.

Bir zamanlar bu adada yaşlı bir adam yaşarmış.

Un anciano se sentó conmigo en el autobús.

Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.

Un anciano descansaba a la sombra del árbol.

Yaşlı bir adam ağacın gölgesinde dinleniyordu.

Ella le dio su asiento a un anciano.

O, koltuğunu yaşlı bir kişiye verdi.

El anciano llamó al muñeco de madera Pinocho.

Yaşlı adam ahşap bebeğe Pinokyo adını verdi.

El anciano estaba sentado, rodeado por los niños.

Yaşlı adam çocukları tarafından çevrilmiş vaziyette oturdu.

El anciano Homo sapiens se acerca rengueando al fuego.

Yaşlı insan, ateşe doğru çömelir.

El anciano liberó al pequeño zorro de la trampa.

Yaşlı adam küçük tilkiyi tuzaktan kurtardı.

Veía al anciano dos o tres veces por semana.

Yaşlı adamı haftada iki ya da üç kez gördüm.

Ella le ayudó al anciano a cruzar la calle.

O, yaşlı adamın caddeyi geçmesine yardım etti.

Me encontré con un anciano cerca de la estación.

İstasyonun yanında yaşlı bir adamla tanıştım.

El anciano le escribió una carta a su hijo.

Yaşlı adam oğluna bir mektup yazdı.

Mi padre es tan anciano, que no puede trabajar.

Babam o kadar yaşlı ki çalışamaz.

Un anciano estaba sentado solo en un camino oscuro.

Yaşlı bir adam karanlık bir yolda yalnız oturuyordu.

El anciano sentado en aquel banco es mi abuelo.

Şurada bankta oturan yaşlı adam benim dedem.

El anciano se paró de repente y miró hacia atrás.

Yaşlı adam aniden durdu ve geriye baktı.

Es difícil para un anciano cambiar su manera de pensar.

Yaşlı bir insanın düşünme tarzını değiştirmesi zor.

Hace mucho, mucho tiempo, vivía en un pueblo un anciano.

Uzun zaman önce köyün birinde yaşlı bir adam yaşarmış.

El anciano les contó una divertida historia a los niños.

Yaşlı adam çocuklara eğlenceli bir hikaye anlattı.