Translation of "Terá" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Terá" in a sentence and their turkish translations:

- Você terá que dirigir.
- Você terá de dirigir.

Sen sürmek zorunda olacaksın.

- Você terá de ir sozinho.
- Você terá de ir sozinha.
- Você terá que ir sozinho.
- Você terá que ir sozinha.

Yalnız gitmek zorunda kalacaksın.

O que você terá?

Ne alacaksınız?

Você terá de começar.

Başlaman gerekecek.

Tom terá de partir.

Tom terk etmek zorunda kalacak.

Você não terá escolha.

Bir seçeneğin olmayacak.

- Eu acho que terá que fazer.
- Acho que terá que fazer.

Sanırım onun yapılması gerekecek.

- Um de nós terá que ir.
- Um de nós terá de ir.

Bizden biri gitmek zorunda kalacak.

Você terá que encarar isso.

Bununla yüzleşmek zorunda kalacaksın.

Você terá de voltar amanhã.

Yarın gelmek zorunda kalacaksın.

O Tom terá de esperar.

Tom beklemek zorunda kalacak.

Você terá que fazer isso.

Onu yapmak zorunda olacaksın.

Você terá de vir comigo.

Benimle gelmen gerekecek.

Você terá de fazer isso.

Onu yapmak zorunda olacaksın.

Tom terá de ir lá.

Tom oraya gitmek zorunda kalacak.

Você terá de esperar aqui.

Burada beklemek zorunda kalacaksın.

Você terá que trabalhar muito.

Çok çalışmak zorunda kalacaksın.

Tom terá que ser substituído.

Tom'un değiştirilmesi gerekecek.

Ele terá sucesso ou fracassará?

Başarılı mı yoksa başarısız mı olacak.

Quanto tempo se terá passado?

Ne kadar zaman geçti?

Tom terá a sua chance.

Tom şansını elde edecek.

Você terá de fazer transbordo.

Aktarmalı seyahat etmeniz gerekecek.

O Tom terá muita ajuda.

Tom'un bol miktarda yardıma ihtiyacı olacak

- Você terá que pagar.
- Você terá de pagar.
- Você vai ter de pagar.

Ödemek zorunda kalacaksın.

- Você terá que soltar na próxima estação.
- Você terá que descer na próxima estação.

Bir sonraki istasyonda inmeniz gerekecek.

- Você será lavado.
- Você será lavada.
- Você terá sido lavado.
- Você terá sido lavada.

Yıkanacaksın.

Ela terá um bebê nesse mês.

Onun bu ay bir bebeği olacak.

Em 48 horas, tudo terá acabado!

48 saat içinde her şey bitmiş olacak!

Ela não terá escolha senão aceitar.

Onun kabul etmekten başka seçeneği olmayacak.

Ele não terá escolha senão aceitar.

Onun kabul etmekten başka seçeneği olmayacak.

Tom terá de ir lá sozinho.

Tom oraya tek başına gitmek zorunda kalacak.

Você terá de falar com Tom.

Tom'la konuşmak zorunda kalacaksın.

Você terá quer ser mais específico.

Daha özel olmak zorunda kalacaksın.

Você não terá mais nenhum problema.

Artık sorunların olmayacak.

Ele terá que levantar cedo amanhã.

Yarın erken kalkmak zorunda kalacak.

- Eu não acho que o Tom terá problemas.
- Não acho que o Tom terá problemas.

Tom'un sorunları olacağını sanmıyorum.

- Ela terá um filho no mês que vem.
- Ela terá um bebê no mês que vem.

Önümüzdeki ay onun bir bebeği olacak.

Que terá comido 126 aldeões dos Himalaias.

"insan yiyen Rudraprayag parsından" bahsediyor.

- Você terá fome.
- Você ficará com fome.

- Acıkmış olacaksın.
- Acıkacaksın.

Você terá de perguntar isso ao Tom.

Bunu Tom'dan rica etmek zorunda kalacaksın.

Minha irmã terá um bebê em junho.

- Kız kardeşimin haziran ayında bir bebeği olacak.
- Kız kardeşim haziranda bir bebek doğuracak.
- Kız kardeşim haziranda bir çocuk sahibi olacak.

Essa decisão terá amplas e sérias consequências.

Bu kararın geniş ve ciddi sonuçları olacaktır.

Não consigo consertar. Terá que ser substituído.

- Tamir edemiyorum. Değiştirilmesi gerekecek.
- Tamir edemiyorum. Yenisiyle değiştirilmesi gerekecek.

Ela terá de procurar mais perto da cidade.

Şehrin daha içlerine doğru girmeli.

Você terá que se desculpar quando vê-lo.

Onu gördüğünde özür dilemek zorundasın.

Um de vocês dois terá que ir lá.

İkinizden biri oraya gitmek zorunda olacak.

Se esforce nos estudo que você terá sucesso.

- Sıkı çalış ve başaracaksın.
- Sıkı çalışırsan, başarırsın.

Quantos anos você terá no ano que vem?

Gelecek yıl kaç yaşında olacaksın.

Minha irmã terá treze anos no próximo verão.

Kız kardeşim gelecek yaz 13 yaşında olacak.

Tom nunca terá de se preocupar com dinheiro.

Tom asla para konusunda endişe etmek zorunda kalmayacak.

Você terá que fazer isso em outro lugar.

- Bunu başka bir yerde yapman gerekecek.
- Bunu başka bir yerde yapmak zorunda olacaksın.

Pelo menos ele terá um salário sem trabalhar.

En azından iş olmadan bir maaşa sahip olacak.

O Tom terá um fim de semana ocupado.

Tom yoğun bir hafta sonu geçirecek.

- Você terá que esperar.
- Vocês terão que esperar.

Beklemeniz gerekecek.

Ele terá de fazer aquela tarefa de novo.

O, o görevi tekrar yapmak zorunda kalacak.

O Tom provavelmente não terá que esperar muito.

Tom muhtemelen çok beklemek zorunda kalmayacak.

- Ela não vai ter frio.
- Ela não terá frio.

Üşümeyecek.

Tom terá direito a liberdade condicional em cinco anos.

Tom, beş yıl sonra şartlı tahliye olabilecek.

Quem sabe que desafios a selva terá para nós amanhã?

Yarın ormanın bize sunacağı maceraları kim bilir?

- Você terá de conseguir ajuda.
- Vocês terão de conseguir ajuda.

Yardım almak zorunda kalacaksın.

Tom não terá qualquer dificuldade em encontrar alguém para ajudar.

Tom yardım edecek birini bulması konusunda herhangi bir zorluk çekmeyecek.

Mesmo se você falhar desta vez, você terá outra chance.

Bu sefer başarısız olsanız bile, başka bir şansınız olacak.

Essa pipoca parece velha. Me pergunto quando terá sido estourada.

Bu patlamış mısırların tadı bayat. Ne zaman yapıldıklarını merak ediyorum.

- Você terá de acordar cedo amanhã. Por que você não vai dormir?
- Você terá de acordar cedo amanhã. Por que não vai dormir?

Yarın erken kalkmak zorundasın. Neden yatmıyorsun?

Ele diz que terá de ir para Viena depois de amanhã.

O yarından sonraki gün Viyana'ya gitmek zorunda.

Gaste seu tempo com sabedoria e você sempre o terá de sobra.

Zamanınızı akıllıca harcayın ve her zaman yeterli zamana sahip olursunuz.

O senhor terá de fazer uma caução de três meses de aluguel.

Depozito olarak üç aylık kira vermelisiniz.

Enquanto estiver morando aqui, você terá de observar as regras da casa.

Evimde yaşadığınız sürece kurallarıma uyacaksınız.

- Vocês vão ter de ir.
- Vocês terão que ir.
- Você vai ter que ir.
- Você vai ter de ir.
- Você terá que partir.
- Você terá que ir.

Gitmek zorunda kalacaksın.

Com três crias com muito apetite, ela terá dificuldade em alimentar a família.

Doyuracak üç büyük boğaz olduğundan anne, aileye yemek bulmakta güçlük çekecektir.

- Meu pai terá 45 em Maio.
- Meu pai estará com 45 em maio.

Babam mayıs ayında kırk beş olacak.

Se você não pode ter filhos, você sempre terá a opção de adotar.

Çocuk sahibi olamazsan, her zaman evlat edinebilirsin.

- Isso terá de acontecer um dia.
- Isso acabará acontecendo.
- Isso acabará por acontecer.

Eninde sonunda olacak bu.

Todos dizem que Kate é um gênio e que terá um futuro próspero.

Herkes Kate'in bir deha olduğunu ve başarılı bir geleceğe sahip olacağını söylüyor.

Mais cedo ou mais tarde, Tom terá de se submeter a uma operação.

Tom'un sonunda bir ameliyata ihtiyacı olacak.

De forma geral, uma mulher terá uma vida mais longa do que um homem.

Genel olarak konuşulursa, bir kadın bir erkekten daha uzun yaşayacaktır.

Se você quiser mais detalhes sobre isso, você terá de perguntar ao meu chefe.

Bu konuda daha fazla ayrıntı istiyorsanız, patronuma sormanız gerekecek.

Se você não for aprovado neste curso, terá de repeti-lo no próximo ano.

Bu derste başarısız olursanız gelecek yıl onu tekrar almanız gerekecek.

- Meu avô vai completar setenta anos nesse ano.
- Meu avô terá 70 anos nesse ano.

Büyük babam bu sene yetmişine girecek.

- "Será que parou de chover?" "Espero que sim."
- "Terá parado de chover?" "Espero que sim."

"Yağmurun durup durmadığını merak ediyorum." "Umarım öyle olur."

A equipe técnica terá de trabalhar a noite toda para terminar o trabalho em tempo.

İnşaat ekibi işi zamanında bitirmek için gece boyunca çalışmak zorunda kalacak.

E se o caso for aberto, você terá que pagar uma compensação de 50 mil TL

ve dava açılırsa 50 bin TL tazminat ödemek zorunda kalırsınız'

Se é para você terminar o trabalho antes de junho, você terá que trabalhar muito melhor.

İşi hazirandan önce bitirmek istiyorsan çok daha iyi çalışmak zorunda kalacaksın.

Dinheiro emprestado se deve tomar sempre de um pessimista. Ele não terá esperança de recebê-lo.

Her zaman bir karamsardan ödünç para al. O geri beklemeyecektir.

- Vai ter que servir.
- Isto vai ter que servir.
- Isto vai ter de servir.
- Terá de servir.

Bu yapmak zorunda kalacak.

- A próxima reunião terá lugar a dez de junho.
- A próxima reunião será no dia dez de junho.

Sonraki toplantı on haziranda olacak.

- Você terá de ir à Inglaterra no próximo ano.
- Vocês terão de ir à Inglaterra no próximo ano.

Seneye İngiltere'ye gitmen gerekecek.

Certas pessoas supersticiosas na América acreditam que se um gato negro cruza o seu caminho, você terá má sorte.

Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.

- Se você não disser nada, ninguém vai lhe pedir que o repita.
- Se você não disser nada, não terá de repeti-lo.

Hiçbir şey söylemezsen, bunu tekrarlamak için çağrılmayacaksın.

- Só não erra aquele que nada faz.
- Só não terá nunca errado quem nunca houver trabalhado.
- Só não erra quem nunca faz nada.

- Hiç hata yapmayan biri hiçbir şey yapmayan biridir.
- Sadece bir şey yapmayanlar hata yapmazlar.

- Se tudo acontece por alguma razão, será que isso não tem uma razão de ser?
- Se tudo o que acontece tem alguma razão, não terá isso uma razão de ser?

Eğer her şeyin bir sebebi varsa, sebebin sebebi var mıdır?

- Tom terá que fazer isso mesmo que não queira.
- Tom vai ter que fazer isso mesmo que não queira.
- Tom vai ter que fazer isso mesmo que ele não queira.

Tom yapmak istemese bile onu yapmak zorunda kalacak.