Translation of "Próprio" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Próprio" in a sentence and their turkish translations:

Tenho meu próprio quarto.

Benim kendi yatak odam var.

Pegue o seu próprio.

Kendininkini al.

O próprio Tom sorriu.

Tom bile gülümsedi.

- Comprei-o com meu próprio dinheiro.
- Comprei-a com meu próprio dinheiro.

Bunu kendi paramla aldım.

Ela tem algum dinheiro próprio.

Onun kendine ait bir miktar parası var.

Ele tem seu próprio carro.

Onun kendi arabası var.

Eu esqueci meu próprio aniversário.

Kendi doğum günümü unuttum.

Tom atirou no próprio pé.

Tom kendini ayağından vurdu.

Você não tem amor próprio?

- Hiç kendine saygınız yok mu?
- Sizin hiç kendinize saygınız yok mu?
- Senin hiç kendine saygın yok mu?

Tom odiava seu próprio nome.

Tom kendi isminden nefret ediyordu.

Eu tenho meu próprio quarto.

Kendi odam var.

Você tem seu próprio quarto?

Senin kendi odan var mı?

Tom matou o próprio pai.

Tom kendi babasını öldürdü.

Tom faz seu próprio vinho.

Tom kendi şarabını hazırlar.

Fizeste tu próprio essa boneca?

Bu bebeği kendin mi yaptın?

Finalmente tenho meu próprio carro.

Sonunda kendi arabam var.

Ele escreveu o próprio nome.

O kendi adını yazdı.

Ele esqueceu seu próprio nome.

O kendi adını unuttu.

Cuide-se de si próprio.

- Kendine dikkat et.
- Kendine iyi bak.

Queria ter meu próprio quarto.

Keşke kendime ait bir odam olsa.

Tom tem seu próprio quarto.

Tom'un kendi yatak odası vardır.

Fui o meu próprio chefe.

Ben kendimin patronuydum.

Tom faz seu próprio pão.

Tom ekmeğini kendisi yapıyor.

Homem está preparando seu próprio fim

insan kendi sonun kendisi hazırlıyor

Os russos enfrentaram seu próprio dilema.

Ruslar kendi ikilemleriyle karşılaştılar.

Ele foi morto pelo próprio irmão.

Kendi erkek kardeşi tarafından öldürüldü.

Tom esqueceu o seu próprio aniversário.

Tom kendi doğum gününü unuttu.

Tom tem o seu próprio quarto.

Tom'un kendi odası var.

Cada criança tem seu próprio quarto.

Her çocuğun kendi odası var.

Eles não negligenciaram o próprio dever.

Onlar kendi görevlerini ihmal etmediler.

Quero abrir o meu próprio restaurante.

Kendi restoranımı açmak istiyorum.

Cada estudante tem seu próprio computador.

- Her öğrencinin kendi bilgisayarı vardır.
- Her öğrencinin kendi bilgisayarı var.

Cada estudante usa seu próprio computador.

Her öğrenci kendi bilgisayarını kullanır.

Desolada, Maria enterrou o próprio pai.

Mary kederli bir şekilde babasını gömdü.

Desolada, Maria enterrou o próprio filho.

Mary kederli bir şekilde oğlunu gömdü.

Eu lavava o meu próprio carro.

Ben kendi arabamı yıkardım.

Tom tem o seu próprio carro.

Tom'un kendi arabası var.

Todo mundo tem seu próprio quarto.

Herkesin kendi yatak odası var.

Tom tentou cortar o próprio cabelo.

Tom kendi saçını kesmeye çalıştı.

- Eu sou meu próprio chefe.
- Eu sou minha própria chefe.
- Eu sou meu próprio patrão.

Kendimin patronuyum.

- Tom abriu seu próprio estúdio de dança.
- O Tom abriu o seu próprio estúdio de dança.
- Tom abriu o seu próprio estúdio de dança.

Tom kendi dans stüdyosunu açtı.

- Todos têm de trazer o seu próprio almoço.
- Todos têm que trazer o seu próprio almoço.
- Todo mundo tem de trazer o seu próprio almoço.
- Todo mundo tem que trazer o seu próprio almoço.

Herkes kendi öğle yemeğini getirmeli.

- Você é o mestre do seu próprio destino.
- Você é o dono do seu próprio destino.

Kendi kaderinin kaptanısın.

Cada um deles carregou seu próprio pacote.

Onlardan her biri kendi paketini taşıyordu.

Meu amigo quer ter seu próprio carro.

Arkadaşım kendine ait bir araba istiyor.

Cada um deles tem um carro próprio.

Her birinin kendi arabası var.

Agora eu tenho o meu próprio restaurante.

- Şimdi kendi restoranım var.
- Artık kendi restoranım var.

Eu preciso encontrar o meu próprio ritmo.

Ben kendi ritmimi bulmam gerekiyor.

Tom faz seu próprio vinho em casa.

Tom evde kendi şarabını yapar.

Você tem de achar seu próprio caminho.

Kendi yolunu bulmak zorundasın.

Você tem que escolher seu próprio destino.

Kendi kaderini kendin seçmelisin.

Tom quer abrir o seu próprio restaurante.

Tom kendi lokantasını açmak istiyor.

Você está planejando começar seu próprio negócio?

Kendi işine başlamayı planlıyor musun?

Desolado, o pai enterrou o próprio filho.

Baba oğlunu kederli bir şekilde gömdü.

Desolada, a mãe enterrou o próprio filho.

Anne oğlunu kederli bir şekilde gömdü.

Desolados, os filhos enterraram o próprio pai.

Oğulları üzüntülü şekilde babalarını gömdü.

Coala é um animal próprio da Austrália.

Koala Avustralya'ya özgü bir hayvandır.

O cãozinho tinha o seu próprio coxim.

Küçük köpeğin kendi minderi vardı.

No passado, cada cidade usava seu próprio relógio

Daha öncelerde her şehir kendi saatini kullanıyordu

O próprio Trump nunca evita palavrões e insultos

Trump'ın kendisi de küfür ve hakaret etmekten asla kaçınmıyor

Ele está pensando em começar seu próprio negócio.

- İşine başlamayı planlıyor.
- İşini kurmayı planlıyor.

Ele não estava consciente de seu próprio erro.

Kendi hatasının bilincinde değil.

Ninguém admira o rei, exceto o próprio rei.

Kral hariç kimse krala hayranlık duymuyor.

Eu só fiz isso pelo seu próprio bem.

Ben sadece senin kendi iyiliğin için yaptım.

Eu tenho o meu próprio programa na TV.

- Kendi TV şovum var.
- Kendi televizyon programım var.

Ele é uma vítima de seu próprio sucesso.

O kendi başarısının bir kurbanı.

Tom não sabia escrever nem o próprio nome.

Tom kendi adını bile yazamadı.

A Estônia possui o seu próprio hino nacional.

Estonya'nın kendi milli marşı vardır.

- Por que as pessoas gostam de cheirar o próprio pum?
- Por que as pessoas gostam de cheirar o próprio peido?

Neden insanlar kendi osuruklarını koklamayı sever?

Faz três anos que Bob iniciou seu próprio negócio.

Bob kendi işine başladığından beri üç yıl oldu.

Quando você vai voltar para o seu próprio país?

Kendi ülkene ne zaman döneceksin?

Eu só estou fazendo isso pelo seu próprio bem.

Ben bunu sadece senin kendi iyiliğin için yapıyorum.

Eu tenho um amigo que corta o próprio cabelo.

Kendi saçını kesen bir arkadaşım var.

A vida é mais infernal que o próprio inferno.

Yaşam cehennemin kendisinden daha korkunç.

Espera-se que cada pessoa traga seu próprio almoço.

Her kişinin kendi öğle yemeğini getirmesi beklenir.

Ivan, o Terrível, matou o próprio filho em 1581.

Korkunç İvan 1581'de oğlunu öldürdü.

Eu te disse que consegui o meu próprio escritório?

Kendi ofisime sahip olduğumu sana söyledim mi?

A ideia de que somos donos do nosso próprio destino

"Kaderimizi kendimiz yönetebiliriz." düşüncesi

No entanto, o maior inimigo da formiga é ele próprio

buna rağmen karıncanın yine en büyük düşmanı kendisi

É certo que ele os ajudou em seu próprio benefício.

Onun yararına onlara yardımcı olduğu kesindir.

Eu não consigo nem me lembrar do meu próprio nome.

Kendi adımı bile hatırlamıyorum.

Dirigir seu próprio carro, ao invés de usar transporte público,

toplu taşiıma yerine kendi arabanı kullanmak,

A única coisa que devemos temer é o próprio medo.

Korkmamız gereken tek şey, korkunun kendisidir.

Por que eu não posso ter o meu próprio quarto?

Neden benim kendime ait bir odam yok?

Não há nada mais doloroso que perder o próprio filho.

Birisinin evladını kaybetmesinden daha acı bir şey yoktur.

Não me diga que é para o meu próprio bem.

Bana bunun kendi iyiliğim için olduğunu söyleme.

Nem o próprio Tom acha que vai conseguir um emprego.

Tom bile kendisi işi alacağını düşünmüyor.

Além disso, esse estilo de Kemal Sunal é o próprio anarquismo

üstelik Kemal Sunal'ın bu tarzı anarşizmin ta kendisi

Tom disse que não conseguia se lembrar de seu próprio número.

Tom kendi telefon numarasını hatırlayamadığını söyledi.

Eu acho que é hora de eu ter meu próprio cantinho.

Sanırım kendi yerimi almamın zamanıdır.

"Ame o próximo como a si próprio" é uma citação da bíblia.

"Komşunu kendin gibi sev" cümlesi İncil'den bir alıntıdır.

As luvas de algodão evitarão que o bebê arranhe o próprio rosto.

Pamuk eldivenler bebeğin kendi yüzünü tırmalamasını önleyecektir.

Eu não posso deixá-lo falar sobre o seu próprio pai desse jeito.

Kendi baban hakkında o şekilde konuşmana izin veremem.

Aparentemente a vítima pode escrever o nome do assassino com o próprio sangue.

Kurbanın kendi kanı ile katilin adını yazmaya çalıştığı görünmektedir.

Seu próprio primo Hjorvard fez um ataque surpresa ao amanhecer no salão do rei.

Kendi kuzeni Hjorvard, kralın salonuna bir sürpriz, şafak saldırısı yaptı.

A decapitação começou e os Jomsvikings, que tinham um código próprio que os proibia

Kafa kesimi başladı ve herhangi bir noktada korkularını ifade

Ele é o que se chama um homem que se fez a si próprio.

O, sözde kendini yetiştirmiş bir adam.

Sanjay Gubbi está a falar do seu próprio estado natal, Karnataka no sudoeste da Índia.

Sanjay Gubbi, Güney Hindistan'daki memleketi Karnataka'daki katliamdan bahsediyor.