Translation of "Doze" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Doze" in a sentence and their turkish translations:

Tom tem doze irmãos.

Tom'un 12 kardeşi var.

Eles têm doze filhos.

Onların on iki çocuğu var.

Dormi doze horas ontem.

Dün on iki saat uyudum.

- Em um ano há doze meses.
- Há doze meses em um ano.

Bir yılda on iki ay var.

Um ano tem doze meses.

- Bir yıl on iki aya sahiptir.
- Bir yılda on iki ay vardır.
- Bir yılın on iki ayı vardır.

Doze músicos constituem a sociedade.

On iki müzisyen bir topluluk oluşturdu.

Três vezes quatro é doze.

Üç kere dört, on iki eder.

Eu nasci com doze dedos.

On iki parmakla doğdum.

O edifício tem doze andares.

Bina 12 kata sahip.

Cinco e sete fazem doze.

Beş artı yedi, on iki eder.

Vivo em Kamakura há doze anos.

On iki yıldır Kamakura'da yaşıyorum.

Meu irmão pequeno tem doze anos.

Benim küçük erkek kardeşim on iki yaşında.

Ela acabou de fazer doze anos.

O, yeni on ikiye girdi.

Eu tenho doze anos de idade.

- On iki yaşındayım.
- 12 yaşındayım.

Em um ano há doze meses.

Bir yılda on iki ay vardır.

Eu passei doze horas no trem.

Trende on iki saat geçirdim.

- Este dicionário contém doze volumes.
- Este dicionário tem 12 volumes.
- Este dicionário tem doze volumes.

Bu sözlüğün on iki cildi vardır.

O Tom dormiu durante doze horas seguidas.

Tom on iki saat boyunca uyudu.

E, finalmente, doze pontos para a Estônia!

Son olarak, on iki puan Estonya'ya!

"Quantos anos ela tem?" "Ela tem doze anos."

“O kaç yaşında?” “On iki yaşında.”

Já eram doze horas quando ele chegou em casa.

- Eve ulaştığında saat çoktan on ikiydi.
- Eve vardığında saat çoktan on iki olmuştu.

Ela atingiu o estrelato quando tinha apenas doze anos.

O sadece on iki yaşındayken yıldızlığa yükseldi.

O Tom certamente parece ser mais velho que doze anos.

Tom kesinlikle on ikiden daha büyük gösteriyor.

Existem três cores primárias e nove cores secundárias, totalizando doze cores.

On iki rengin bir toplamı için üç ana renk ve dokuz ikinci derecede renk vardır.

Dez, onze, doze, treze, quatorze, quinze, dezesseis, dezessete, dezoito, dezenove, vinte.

On, on bir, on iki, on üç, on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi.

Laura e Sarah são irmãs de doze e oito anos, respectivamente.

Laura ve Sarah, sırasıyla 12 ve 8 yaşındaki iki kız kardeştir.

No sistema penal dos Estados Unidos, há doze pessoas no júri.

Birleşik Devletler adalet sisteminde bir jüride on iki kişi vardır.

A hora do almoço para os estudantes é das doze à uma.

Öğrencilerin öğlen yemeği zamanı saat on ikiden saat bire kadardır.

Eu programei o meu primeiro jogo de computador quando tinha doze anos.

Ben ilk bilgisayar oyunumu on iki yaşındayken programladım.

Tom, um menino de doze anos de idade, sabe falar quatro idiomas.

Tom, on iki yaşında bir çocuk, dört dil konuşabiliyor.

- Havia uma dúzia de suspeitos no caso.
- Havia doze suspeitos no caso.

Davada bir düzine şüpheli vardı.

- Eu o comprei por cerca de 12 dólares.
- Comprei por mais ou menos doze dólares.

Onu yaklaşık 12 dolara satın aldım.

Não me admira que Tom ande dormindo mal; ele bebe até doze xícaras de café por dia.

Tom'un yetersiz uyuması şaşılacak bir şey değil; o, günde on iki fincana kadar kahve içer.

- Tenho 12 anos.
- Tenho 12 anos de idade.
- Eu tenho doze anos de idade.
- Eu tenho 12 anos.

12 yaşındayım.

Janeiro, fevereiro, março, abril, maio, junho, julho, agosto, setembro, outubro, novembro e dezembro são os doze meses do ano.

Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık yılın on iki ayıdır.

Quando eu tinha doze anos de idade, comecei a estudar inglês. Naquele tempo, eu gostava de idiomas, mas não muito. Hoje eu falo inglês, francês, espanhol e português, por isso tenho que aprender latim.

On iki yaşında İngilizce öğrenmeye başladım. O zaman dil öğrenmeye ilgim vardı ama öyle aşırı değildi. Şimdi İngilizce,Fransızca İspanyolca ve Portekizce konuşabiliyorum ve şimdi Latince öğrenme zamanı.