Translation of "Dover" in Turkish

0.003 sec.

Examples of using "Dover" in a sentence and their turkish translations:

Vorrei non dover insegnare

İnsanlara beslenme, barınma ve eğitimin

Vorrei non dover lavorare.

Keşke çalışmak zorunda olmasam.

Tra cui una che odio dover ammettere.

ki itiraf etmekten gerçekten nefret ettiğim bir tanesi var.

Penso di dover smettere di fare questo.

Bunu yapmayı durdurmam gerektiğini düşünüyorum.

- Ho molte cose da dover fare prima di domani.
- Io ho molte cose da dover fare prima di domani.

Yarına kadar yapmam gereken bir sürü şey var.

Perché sono quelle regole a dover essere cambiate.

çünkü o kurallar değişmeli.

Sapevamo di dover cambiare prontamente l'argomento della discussione

Ya onlar ya da ben lafı hızlıca başka konulara getiriyorduk.

D'istinto, sapevo di non dover indossare la muta.

Dalış kıyafeti giymemem gerektiğini içgüdüsel olarak biliyordum.

- Temo di dover rifiutare.
- Temo di dovere rifiutare.

Maalesef reddetmek zorundayım.

- Era molto preoccupato di dover passare il Natale in ospedale.
- Lui era molto preoccupato di dover passare il Natale in ospedale.

Noel'i hastanede geçirmek zorunda olmaktan çok endişeleniyordu.

Tom sentiva di dover dare una spiegazione a Mary.

- Tom Mary'ye bir açıklama borçlu olduğunu hissetti.
- Tom, Mary'ye bir açıklama borçlu olduğunu hissetti.

È bello non dover condividere uno spazzolino con la nonna.

Büyükannenizle aynı fırçayı kullanmak istemezdiniz.

Non voglio dover ascoltare Tom cantare di nuovo quella canzone.

Tom'un o şarkıyı tekrar söylemesini dinlemek zorunda olmak istemiyorum.

Sapevano di dover combattere insieme per sconfiggere il nemico comune.

Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.

- Tom sapeva che doveva affrettarsi.
- Tom sapeva di dover affrettarsi.

- Tom acele etmesi gerektiğini biliyordu.
- Tom acele etmek zorunda olduğunu biliyordu.

Tom si sentì di dover spiegare la ragione del suo ritardo.

Tom niçin geç kaldığını açıklaması gerektiğini hissetti.

Sono un po' in ansia a dover procedere con così poca acqua.

Evet, suyum bu kadar azalmışken oraya gidecek olmak beni geriyor.

I ragazzi non sentiranno più la pressione di dover provare la loro mascolinità.

erkekliklerini kanıtlama baskısı altında yaşamayacak.

Credo che sia Tom a dover dire a Mary che non deve farlo per forza.

Bence Tom, Mary'ye bunu yapmasına gerek olmadığını söylemesi gereken kişidir.

- La nuotatrice, Cindy Nicholas, è riuscita a malapena a giungere a riva a Dover alla fine della lunga nuotata, ma un portavoce della Channel Swimming Association ha annunciato che era molto in forma.
- La nuotatrice, Cindy Nicholas, riuscì a malapena a giungere a riva a Dover alla fine della lunga nuotata, ma un portavoce della Channel Swimming Association annunciò che era molto in forma.
- La nuotatrice, Cindy Nicholas, è riuscita a malapena a giungere a riva a Dover alla fine della lunga nuotata, però un portavoce della Channel Swimming Association ha annunciato che era molto in forma.
- La nuotatrice, Cindy Nicholas, riuscì a malapena a giungere a riva a Dover alla fine della lunga nuotata, però un portavoce della Channel Swimming Association annunciò che era molto in forma.

Yüzücü, Cindy Nicholas, yorucu bir yüzmenin sonunda zorlukla Daver'de kıyıya vardı fakat Kanal Yüzme Derneğinden bir sözcü onun çok iyi bir durumda olduğunu duyurdu.