Translation of "Glaubte" in Turkish

0.069 sec.

Examples of using "Glaubte" in a sentence and their turkish translations:

Niemand glaubte ihm.

Hiç kimse ona inanmadı.

Niemand glaubte ihr.

Kimse ona inanmadı.

Tom glaubte das.

Tom ona inanıyordu.

Tom glaubte Maria.

Tom, Mary'ye inandı.

Tom glaubte mir.

Tom bana inandı.

Fast niemand glaubte ihm.

Neredeyse kimse ona inanmadı.

Niemand glaubte seiner Geschichte.

Hiç kimse onun hikayesine inanmadı.

Ich glaubte Tom nicht.

Tom'a inanmadım.

Ich glaubte ihnen nicht.

Onlara inanmadım.

Aber niemand glaubte ihm.

Ama kimse ona inanmadı.

Aber niemand glaubte ihr.

Ama hiç kimse ona inanmadı.

Aber niemand glaubte mir.

Ama kimse bana inanmadı.

Tom glaubte, Maria scherze.

Tom Mary'nin dalga geçtiğini düşündü.

Tom glaubte an mich.

Tom bana inandı.

Ich glaubte an Tom.

Ben Tom'a inandım.

- Man glaubte, Wale seien Fische.
- Man glaubte, dass Wale Fische wären.

Balinaların balık olduğuna inanılıyordu.

Niemand glaubte, was du sagtest.

Söylediklerine hiç kimse inanmadı.

Ich glaubte, Speck zu riechen.

Burnuma domuz pastırması kokusu gelir gibi oldu.

Tom glaubte, er müsse sterben.

Tom öleceğini düşündü.

Er glaubte es erst nicht.

O, ona ilk önce inanmadı.

Sie glaubte dem Gerücht nicht.

Söylentiye inanmadı.

Tom glaubte es erst nicht.

Tom başlangıçta buna inanmadı.

Niemand glaubte es so recht.

Hiç kimse buna gerçekten inanmadı.

Ich glaubte ihm jedes Wort.

Ben onun söylediği her söze inandım.

Anfangs glaubte ich ihm nicht.

Başta ona inanmadım.

Ich glaubte, ich müsste sterben.

Öldüğümü düşündüm.

Ich glaubte, er wäre Arzt.

Onun bir doktor olduğuna inandım.

Ich glaubte, ich würde ohnmächtig.

Bayılacağımı düşündüm.

Das ist, was Tom glaubte.

Bu Tom'un inandığı.

Tom glaubte, das wäre leicht.

Tom bunun kolay olduğunu düşündü.

Anfangs glaubte ich Tom nicht.

İlk başta Tom'a inanmıyordum.

Anfangs glaubte ich, sie scherze.

Önce, onun şaka yaptığını düşündüm.

Anfangs glaubte ich, Tom scherze.

Önce, Tom'un şaka yaptığını düşündüm.

Tom glaubte ihr kein Wort.

Tom ona bir saniye inanmadı.

Er glaubte ihr kein Wort.

O ona bir saniye inanmadı.

- Fast niemand glaubte ihm.
- Fast niemand glaubte ihr.
- Kaum jemand hat ihr geglaubt.

- Neredeyse kimse ona inanmıyordu.
- Neredeyse kimse ona inanmadı.

- Ich habe dir geglaubt.
- Ich glaubte dir.
- Ich glaubte Ihnen.
- Ich habe Ihnen geglaubt.

Size inandım.

Ich glaubte, das sei zu schaffen --,

hazır olduğumu düşünsem de

Tom glaubte, Maria könne Johannes schlagen.

Tom Mary'nin John'u yenebileceğini düşündü.

Ich glaubte, das Richtige zu tun.

- Doğru şeyi yapıyordum diye düşündüm.
- Doğru şeyi yapıyordum sandım.

Tom glaubte, er verliere den Verstand.

Tom aklını kaybettiğini düşündü.

Ich glaubte, Tom vertrauen zu können.

Tom'a güvenebileceğimi düşünmüştüm.

Tom glaubte, Johannes sei sein Bruder.

Tom John'un onun erkek kardeşi olduğuna inandı.

Tom glaubte, sich verhört zu haben.

Tom yanlış duymuş olduğunu düşündü.

Tom glaubte, dass Mary unschuldig war.

Tom Mary'nin masum olduğuna inanıyordu.

Tom glaubte, er hätte eine Überlebenschance.

Tom, hayatta kalma şansı olduğunu düşündü.

Die Polizei glaubte Toms Geschichte nicht.

Polis Tom'un hikayesine inanmadı.

Ich glaubte, meinen Augen nicht zu trauen.

Gözlerimin bana oyun oynadıklarını düşündüm.

Ich glaubte, er würde sein Versprechen halten.

Onun, sözünü tutacağına inandım.

Er glaubte, dass die Erde rund ist.

O, Dünyanın yuvarlak olduğuna inanıyordu.

Einen Augenblick glaubte ich, Tom würde loslachen.

Bir an için Tom'un gülmeye başlayacağını düşündüm.

Tom glaubte, Maria hätte einen Fehler gemacht.

Tom Mary'nin bir hata yaptığını düşünüyordu.

Tom glaubte, Maria einen Gefallen zu erweisen.

Tom Mary'ye bir iyilik yaptığını düşündü.

Tom glaubte alles, was Maria ihm erzählte.

Tom Mary'nin ona söylediği her şeye inandı.

- Ich habe dir geglaubt.
- Ich glaubte dir.

Sana inandım.

Tom glaubte, dass es bei ihm spuke.

Tom evinin perili olduğunu düşünüyordu.

- Ich glaubte ihm.
- Ich habe ihm geglaubt.

Ben ona inandım.

Plato glaubte, das Universum bestehe aus Dreiecken.

Plato evrenin üçgenlerden yapıldığını düşündü.

Wie die meisten Inkas glaubte er diese Geschichte.

Birçok İnkalar gibi, bu hikayeye inanırdı.

Man glaubte, dass die Erde eine Scheibe wäre.

Dünyanın düz olduğuna inanılıyordu.

Niemand glaubte, dass er in die Schweiz ging.

Hiç kimse onun İsviçre'ye gittiğine inanmıyordu.

Jeder auf dem Schiff glaubte, dass es unterginge.

Gemideki herkes, onun batacağını sandı.

Tom glaubte nicht, Maria würde einen Fisch fangen.

Tom, Mary'nin bir balık yakalayacağını düşünmemişti.

Tom glaubte, Maria wäre bereits nach Hause gegangen.

Tom Mary'nin zaten eve gittiğini düşündü.

Maria glaubte, alle Männer wären so wie Tom.

Mary, tüm erkeklerin Tom gibi olduğunu düşünüyordu.

Tom glaubte, ich würde seine Abwesenheit nicht bemerken.

Tom onun orada olmadığını fark ettiğimi düşünmüyordu.

Tom glaubte die Geschichte, die Mary ihm erzählte.

Tom Mary'nin ona anlattığı hikayeye inandı.

Tom glaubte, dass Maria wüsste, wo Johannes war.

Tom Mary'nin John'un nerede olduğunu bileceğini düşündü.

Man glaubte, dass Joe den Gefangenen erschossen hatte.

Joe'nun tutukluyu vurduğuna inanılıyordu.

Er fügte hinzu, dass er es nicht glaubte.

O, ona inanmadığını ekledi.

Er glaubte nicht, dass die Wahl verloren war.

Seçimin kaybedildiğine inanmadı.

Der Anwalt glaubte an die Unschuld seines Mandanten.

Avukat, müvekkilinin masum olduğuna inanıyordu.

Tom glaubte, Maria müsse um die dreißig sein.

Tom Mary'nin muhtemelen otuz civarında olduğunu düşündü.

Tom glaubte nicht, dass das jemals passieren würde.

Tom onun her zaman olacağını düşünmüyordu.

Tom glaubte nicht, dass er Mary vertrauen könne.

Tom, Mary'ye güvenebileceğini düşünmüyordu.

- Ich fand etwas, das ich verloren glaubte.
- Ich fand etwas, von dem ich glaubte, dass ich es verloren hätte.

Kaybettiğimi sandığım bir şeyi buldum.

Niemand glaubte Kevin, weil er sich ständig Geschichten ausdenkt.

O her zaman hikayeler uydurduğu için hiç kimse Kevin'e inanmadı.

- Niemand glaubt mir.
- Keiner glaubt mir.
- Niemand glaubte mir.

Kimse bana inanmadı.

Ich glaubte nicht, der Tag könnte noch schlimmer werden.

Günümün kötüleşebileceğini düşünmedim.

Maria glaubte, sie sähe ihren Sohn nie mehr wieder.

Mary oğlunu tekrar görmeyeceğini düşündü.

Tom glaubte das Gerücht Maria und Johannes betreffend nicht.

Tom, Mary ve John hakkındaki söylentiye inanmadı.

Ich erzählte es William, aber er glaubte mir nicht.

William'a söyledim ama o bana inanmadı.

Tom glaubte nicht, dass Mary seine Uhr reparieren könnte.

Tom Mary'nin onun saatini tamir edebileceğini düşünmedi.

- Tom hat Maria nicht geglaubt.
- Tom glaubte Maria nicht.

Tom, Mary'ye inanmadı.

Ich glaubte, ihn zu kennen, doch dem war nicht so.

Onu tanıdığımı sandım ama tanımadım.

Leider glaubte ich alle Lügen, die Tom von sich gab.

Maalesef Tom'un söylediği bütün yalanlara inandım.

Tom fand den Schlüssel, den er verloren zu haben glaubte.

Tom kaybettiğini düşündüğü anahtarı buldu.

- Tom dachte, Maria kenne Johannes.
- Tom glaubte, Maria kennt Johannes.

Tom Mary'nin John'u tanıdığını düşündü.

Selbst als die Wahrheit offenbar wurde, glaubte sie es nicht.

Ona gerçeği söyledik ve o hala buna inanmayacak.

Der Atheist betete zu Gott, an den er nicht glaubte.

Bir ateist inanmadığı tanrıya dua etti.

Aristoteles glaubte, dass die Erde der Mittelpunkt des Universums sei.

Aristo dünya'nın evrenin merkezi olduğuna inanıyordu.

Man glaubte einstmals, die Erde sei der Mittelpunkt des Universums.

Bir zamanlar dünyanın evrenin merkezi olduğuna inanılıyordu.

Tom glaubte eine Maus in der Küche gehört zu haben.

Tom mutfakta bir fare işittiğini düşündü.

Ich tat so, als glaubte ich, was Tom mir erzählte.

Tom'un bana söylediğine inanmış gibi davrandım.