Translation of "Gelebt" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Gelebt" in a sentence and their turkish translations:

Hast du hier gelebt?

Burada yaşadın mı?

Ben hat in Singapur gelebt.

Bin Singapurda yaşadı.

Sie hat dort jahrelang gelebt.

O, yıllarca orada yaşadı.

Ich habe in Boston gelebt.

Boston'da yaşadım.

Hat er hier zwei Jahre gelebt?

O, iki yıldır burada mı yaşıyor?

Ich habe früher in Kōbe gelebt.

Daha önce Kobe'de yaşadım.

Wie lange hast du dort gelebt?

Ne kadar süredir orada yaşıyorsun?

Wie lange hat Tom hier gelebt?

Tom ne kadar zamandır burada yaşıyor?

Ich habe einmal in Rom gelebt.

Ben bir zamanlar Roma'da yaşadım.

Tom hat nie in Boston gelebt.

Tom asla Boston'da yaşamadı.

Ich habe nie in Australien gelebt.

Ben hiç Avustralya'da yaşamamıştım.

Ich habe immer in Boston gelebt.

Ben hep Boston'da yaşıyorum.

Sie hat ungefähr fünf Jahre dort gelebt.

Yaklaşık beş yıl orada yaşadı.

Wie lange haben sie in England gelebt?

Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?

Ich wünschte, mein Vater hätte länger gelebt.

Keşke babam daha uzun yaşasaydı.

Tom hat sehr lang in Boston gelebt.

Tom çok uzun süredir Boston'da yaşıyor.

Wie lange hat Tom in Boston gelebt?

Tom ne kadar süredir Boston'da yaşıyor?

Ich habe drei Jahre lang dort gelebt.

Üç yıl boyunca orada yaşadım.

Er hat vier Jahre in Aserbaidschan gelebt.

O, Azerbaycan'da 4 yıl yaşadı.

Ich habe dreißig Jahre lang hier gelebt.

Otuz yıldır burada yaşıyorum.

Haben Sie vergangenes Jahr in Sasayama gelebt?

Geçen yıl Sasayama'da yaşadın mı?

Tom hat sehr lange im Ausland gelebt.

Tom çok uzun bir süredir yurt dışında yaşamaktadır.

Ich habe drei Jahre in Australien gelebt.

Üç yıl boyunca Avustralya'da yaşadım.

- Mary hat ein paar Monate lang in einem Konvent gelebt.
- Mary hat ein paar Monate lang in einem Kloster gelebt.
- Mary hat ein paar Monate lang im Kloster gelebt.

Mary birkaç ay manastırda yaşadı.

Ich habe vor zwei Jahren in Sasayama gelebt.

İki yıl önce Sasayama'da yaşadım.

Ich habe sechs Monate lang in China gelebt.

Altı ay Çin'de yaşadım.

Ich habe sechs Jahre in San Salvador gelebt.

Altı seneden beri San Salvador'da yaşıyorum.

Ich habe zehn Jahre lang im Ausland gelebt.

On yıl yurt dışında yaşadım.

Hast du schon einmal in anderen Ländern gelebt?

Daha önce başka ülkelerde yaşadın mı?

Hast du schon einmal in einer großen Stadt gelebt?

Büyük bir şehirde yaşadın mı hiç?

Du sagtest doch, du habest früher in Boston gelebt.

Eskiden Boston'da yaşadığını söylediğini düşündüm.

Mein Leben ist es nicht wert, gelebt zu werden.

Benim hayatım yaşamaya değmez.

- Ben hat in Singapur gelebt.
- Ben wohnte in Singapur.

Bin Singapurda yaşadı.

Tom und Maria haben eine Zeitlang in Boston gelebt.

Tom ve Mary bir süre Boston'da yaşadı.

Mein Onkel hat zehn Jahre lang in Paris gelebt.

Amcam on yıl Paris'te yaşadı.

Hier ist das Haus, in dem er gelebt hat.

İşte onun yaşadığı ev.

Mein Onkel hat zwei Jahre lang in Washington gelebt.

Amcam iki yıl Vaşington'da yaşadı.

Tom hat den Großteil seines Lebens in Boston gelebt.

Tom hayatının çoğunu Boston'da geçirdi.

Er ist der gefährlichste Mann, der je gelebt hat.

- O gelmiş geçmiş en tehlikeli adamdır.
- O gelmiş geçmiş en tehlikeli adam.

- In diesem Haus habe ich gelebt, als ich noch klein war.
- Dies ist das Haus, in dem ich als Kind gelebt habe.

Çocukken yaşadığım ev burası.

Wissenschaftler haben herausgefunden, dass in Sibirien mal Einhörner gelebt haben.

Bilim adamları tek boynuzlu atların bir zamanlar Sibirya'da yaşamış olduğunu keşfettiler.

Meine Schwester hat sieben Jahre in Schweden gelebt, in Malmö.

Kız kardeşim, yedi yıl boyunca İsveç'in Malmö şehrinde yaşadı.

Tom sagt, dass er sein ganzes Leben in Boston gelebt hat.

Tom bütün hayatı boyunca Boston'da yaşadığını söylüyor.

Wenn meine Mutter noch gelebt hätte, hätte sie mir damals geholfen.

Annem hâlâ hayatta olsaydı, o zaman bana yardımcı olurdu.

Im Alter von 25 hatte sie in fünf verschiedenen Ländern gelebt.

O, 25 yaşına kadar beş farklı ülkede yaşadı.

Ich wollte Tom fragen, wie lange er in Indien gelebt hat.

Tom'a ne kadar süredir Hindistan'da yaşadığını sormak istedim.

Im Alter von 25 hatte sie schon in 5 verschiedenen Ländern gelebt.

- 25 yaşına kadar beş farklı ülkede yaşamıştı.
- 25'ine geldiğinde beş farklı ülkede yaşamıştı.

Tom ist 2001 nach Boston gekommen und hat hier bis 2010 gelebt.

Tom 2001'de Boston'a geldi ve orada 2010'a kadar yaşadı.

Ich kam vor drei Jahren nach Tokyo und seither habe ich hier gelebt.

3 sene önce Tokyo'ya geldiğimden beri burada yaşıyorum.

Ich habe zwei Jahre in Japan gelebt, aber jetzt lebe ich in Kalifornien.

Ben 2 yıl boyunca Japonya'da yaşadım ama şimdi Kaliforniya'da yaşıyorum.

Ich dachte, du hast gesagt, dass Tom früher einmal in Boston gelebt hat.

Tom'un Boston'da yaşadığını söylediğini düşündüm.

- Wo haben Sie letztes Jahr gelebt?
- Wo wohntest du letztes Jahr?
- Wo haben Sie im vergangenen Jahr gewohnt?
- Wo habt ihr letztes Jahr gelebt?
- Wo hast du letztes Jahr gewohnt?

Geçen yıl nerede yaşadın?

- Ich habe noch nie im Ausland gewohnt.
- Ich habe noch nie im Ausland gelebt.

Ben yurtdışında hiç yaşamadım.

Tom fing an zu glauben, dass sein Leben es nicht wert sei, gelebt zu werden.

Tom hayatı yaşamaya değmezmiş gibi düşünüyor.

- Ich habe letztes Jahr nicht in Sanda gewohnt.
- Ich habe letztes Jahr nicht in Sanda gelebt.

Geçen yıl Sanda'da yaşamadım.

Ich weiß nicht, wie lange Tom in Boston gelebt hat, aber es waren mindestens drei Jahre.

Tom'un Boston'da ne kadar yaşadığını bilmiyorum ama en az üç yıldı.

- Ich habe eine Zeit lang in Boston gewohnt.
- Ich habe eine Zeit lang in Boston gelebt.

Bir süre Boston'da yaşadım.

- Bis sie zehn war, hat sie in Hiroshima gelebt.
- Bis sie zehn war, lebte sie in Hiroshima.

On yaşına kadar Hiroshima'da yaşadı.

- Er hat schon lange in Island gewohnt.
- Er hat lange in Island gelebt.
- Er hat lange in Island gewohnt.

O uzun süredir İzlanda'da yaşamaktadır.

- Hast du lange hier gelebt?
- Wohnst du schon lange hier?
- Wohnt ihr schon lange hier?
- Wohnen Sie schon lange hier?

Uzun süredir mi burada yaşıyorsun?

- Ich halte Beethoven für den größten Komponisten aller Zeiten.
- Ich glaube, Beethoven ist der größte Komponist, der je gelebt hat.

- Sanırım Beethoven, şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci.
- Ben Beethoven'ın şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci olduğunu düşünüyorum.
- Beethoven'ın şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci olduğunu düşünüyorum.

Die Kohle, das Methangas und das Erdöl sind Überreste von Pflanzen und Tieren, die vor Millionen von Jahren gelebt haben.

Kömür, doğal gaz ve petrol, milyonlarca yıl önce yaşamış bitki ve hayvanların kalıntılarıdır.

- Wie lange hast du in Sanda gelebt?
- Wie lange lebst du schon in Sanda?
- Wie lange leben Sie schon in Sanda?
- Wie lange lebt ihr schon in Sanda?

Ne kadar süredir Sanda'da yaşamaktasın?

Dieses kleine Haus sieht genauso aus wie das kleine Haus, in dem meine Großmutter als kleines Mädchen gelebt hat, auf einem von Gänseblümchen bedeckten Hügel und mit Apfelbäumen darum herum.

Şu küçük ev, küçük bir kızken ninemin yaşadığı, papatyalarla kaplı ve etrafında elma ağaçları olan bir tepede bulunan küçük eve çok benziyor.