Translation of "Gehör" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Gehör" in a sentence and their turkish translations:

...leitet ihr Gehör sie.

...duyuşuyla hareket eder.

Sie hat ein ausgezeichnetes Gehör.

Dişinin duyuşu çok kuvvetli.

Sie spielt Klavier nach Gehör.

O notasız piyano çalar.

Er hat ein scharfes Gehör.

Onun keskin bir işitmesi var.

Ich schenkte ihrer Erzählung Gehör.

Onun hikayesini dinledim.

Toms Gehör lässt langsam nach.

Tom'un işitmesi zayıflamaya başlıyor.

Tom verliert langsam sein Gehör.

Tom duyma yeteneğini kaybetmeye başlıyor.

Tom spielt Klavier nach Gehör.

Tom piyanoyu notasız çalar.

Tom hat das absolute Gehör.

Tom'un mükemmel adımı var.

Er spielte Klavier nach Gehör.

O, piyanoyu notasız çalardı.

Ich habe das absolute Gehör.

Mutlak kulağım var.

Das kleine Männchen muss sich Gehör verschaffen.

Bu minik erkeğin etkili bir ses bulması lazım.

Der Redner konnte sich nicht Gehör verschaffen.

Spiker kendini duyuramadı.

Dann haben Sie mit Gewissheit Ihrem Gehör geschadet,

işitmenize zarar verecek bir şey yaptığınızdan emin olabilirsiniz,

Aber genauso gefährliche Folgen wie für das Gehör.

ama işitsel etkiler kadar tehlikelidirler.

Ihr ausgezeichnetes Gehör soll sie vor Gefahren warnen.

Tehlikeyi sezmek için duyma yetilerine güvenirler.

Nun müssen sie sich auf Gehör und Geruchssinn verlassen.

Güvenlikleri artık duymalarına ve koku almalarına bağlı.

Er merkt nicht, dass er kein musikalisches Gehör hat.

Kendisinde müzik kulağı olmadığını fark etmiyor.

Ich glaube nicht, dass du bei ihm Gehör findest.

Senin onun duyma yeteneğini yükseltebileceğini sanmıyorum.

In der lauten Klasse konnte ich mir kein Gehör verschaffen.

- Sınıftaki gürültüden sesimi duyuramadım.
- Gürültülü sınıfta sesimi duyuramadım.

Mein Gehör ist nicht mehr das, was es mal war.

İşitmem eskiden olduğu gibi değil.

- Er hörte ihr nicht zu.
- Er schenkte ihr nicht Gehör.

Onu dinlemiyordu.

- Tom hat ein gutes Musikgehör.
- Tom hat ein gutes Gehör für Musik.

Tom'un iyi bir müzik kulağı var.

Ich wollte es Tom ja sagen, doch schenkte er mir kein Gehör!

Tom'a bunu anlatmaya çalıştım ama o beni dinlemeyi reddetti.

- Du hättest ihren Warnungen Gehör schenken sollen.
- Du hättest auf ihre Warnung hören sollen.

Onun uyarısına kulak vermeliydin.

Ich glaube, man kann sein Benehmen nicht entschuldigen. Dessen ungeachtet sollten wir dem Gehör schenken, was er zu sagen hat.

Onun davranışı için herhangi bir mazeret olduğunu sanmıyorum. Aynı zamanda, onun söylemek zorunda olduğunu dinlememiz gerekiyor.