Translation of "L'âge" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "L'âge" in a sentence and their turkish translations:

À l'âge de 17 ans,

17 yaşına geldiğimde

Avez-vous l'âge de voter ?

Oy kullanmak için yeterince yaşlı mısın?

La sagesse vient avec l'âge.

Akıl yaşla gelir.

Quel est l'âge de l'univers ?

Evrenin yaşı nedir?

Je deviens presbyte avec l'âge.

Yaşlandıkça hipermetrop oluyorum.

Mes symptômes viennent avec l'âge.

- Semptomlarım yaşla birlikte artar.
- Belirtilerim yaşla birlikte artıyor.

Alors que l'âge des puissants seigneurs féodaux prenait fin, l'âge du château aussi.

Güçlü feodal lordlar devri bittiğinde, kalelerin devri de kapanmış oldu.

- Nous prenons tous de l'âge.
- Nous vieillissons tous.
- Nous prenons toutes de l'âge.

Hepimiz yaşlanıyoruz.

Sont au seuil de l'âge adulte.

yetişkin olmak üzere.

à l'âge de trois ans seulement.

Üstelik sadece 3 yaşındayken.

Royal à l'âge de 16 ans.

Régiment Royal'e kaydoldu.

Avec l'âge, sa mémoire a baissé.

Onun hafızası yıllarla birlikte zayıfladı.

Prendre de l'âge ne coûte rien.

Yaşlanma hiçbir şeye mal olmaz.

Sa mémoire se détériore avec l'âge.

Onun belleği yaş nedeniyle kötüleşiyor.

Vous devez considérer l'âge du garçon.

Çocuğun yaşı nedeniyle izin vermek zorundasın.

- Je me fiche de l'âge que tu as.
- Je me fiche de l'âge que vous avez.

- Kaç yaşında olduğun umurumda değil.
- Yaşın umurumda değil.

Seulement un sur mille atteindra l'âge adulte.

Sadece binde biri yetişkinliğe erişecek.

L'âge des roches est déterminé en premier

önce kayaçların yaşı belirleniyor

Connue sous le nom de `` l'âge sombre ''.

Avrupa tarihinin çalkantılı bir döneminden geliyor .

Elle danse depuis l'âge de huit ans.

O, sekiz yaşındayken dans etmeye başladı.

Je ne connais pas l'âge de Tom.

Ben Tom'un yaşını bilmiyorum.

Il est devenu plus faible avec l'âge.

Yaşlandıkça güçsüzleşti.

Pourquoi, avec l'âge, avons-nous tendance à oublier ?

Neden yaşlandıkça bir şeyleri unutmaya daha yatkınız?

Mais que cette capacité se développe avec l'âge.

ve bu yetenek yaşlandıkça iyileşmekteydi.

Je ne connais pas l'âge de ce hameau.

Bu yerleşimin kaç yıldır var olduğunu bilmiyorum.

Il s'est tué à l'âge de trente ans.

- Otuz yaşında kendini öldürdü.
- O otuz yaşında intihar etti.

Indépendamment de l'âge, n'importe qui peut y postuler.

Yaşı ne olursa olsun, herkes iş için başvuruda bulunabilir.

L'âge de l'univers est d'environ 13,75 milliards d'années.

Evren yaklaşık 13.75 milyar yaşındadır.

Une femme n'a que l'âge qu'elle paraît avoir.

Bir kadın sadece göründüğü kadar yaşlıdır.

Il est mort à l'âge de 70 ans.

O, yetmiş yaşında öldü.

Elle apprend l'anglais depuis l'âge de dix ans.

O, on yaşından beri İngilizce öğreniyor.

Peu importe l'âge, un enfant est un enfant.

Yaşı ne olursa olsun, çocuk çocuktur.

Il est mort à l'âge de 54 ans.

54 yaşında öldü.

Comme un bon vin, il s'améliore avec l'âge.

İyi bir şarap gibi, o yaşla gelişir.

Il n'a pas encore l'âge d'habiter tout seul.

- O yalnız yaşamak için yeterince yaşlı değil.
- Tek başına yaşayacak kadar büyük değil.

Elle savait lire à l'âge de 4 ans.

Dört yaşındayken okuyabiliyordu.

Comment était Maryse avant l'âge de 20 ans ?

Maryse 20 yaşından önce nasıldı?

Le risque de mourir augmente considérablement avec l'âge.

Ölüm riski, yaş yükseldikçe çok artıyor.

- Tom est mort à l'âge de quatre-vingt-dix-sept ans.
- Tom est mort à l'âge de nonante-sept ans.

- Tom 97 yaşındayken öldü.
- Tom 97 yaşında öldü.

Les enfants commencent l'école à l'âge de six ans.

Çocuklar okula altı yaşında başlarlar.

Ma fille a atteint l'âge de penser au mariage.

Kızım evlenebilecek yaşa geldi.

Il écrivit ce livre à l'âge de vingt ans.

Bu kitabı yirmi yaşında yazdı.

Osamu Dazai s'est suicidé à l'âge de 39 ans.

Osamu Dazai otuz dokuz yaşındayken kendini öldürdü.

- Quel âge a l'univers ?
- Quel est l'âge de l'univers ?

Evren kaç yaşında?

Marie est tombée enceinte à l'âge de 14 ans.

Mary 14 yaşında hamile oldu.

La fin de l'âge du pétrole est en vue.

Ham petrolün sonu görünümde.

- On ne peut fuir l'âge.
- Personne n'échappe au vieillissement.

Kimse yaşlanmaktan kaçamaz.

Tom arriva à Boston à l'âge de treize ans.

Tom on üç yaşındayken Boston'a geldi.

À l'âge de soixante ans, il prit sa retraite.

Altmışında emekli oldu.

Tom suçait son pouce jusqu'à l'âge de trois ans.

Tom üç yaşına kadar baş parmağını emdi.

Je porte des lunettes depuis l'âge de treize ans.

Üç senedir gözlük takıyorum.

Olga joue du violoncelle depuis l'âge de huit ans.

Olga sekiz yaşından beri çello çalıyor.

Elle arriva du Japon à l'âge de 10 ans.

On yaşındayken Japonya'dan geldi.

Comme le bon vin, les femmes s'adoucissent avec l'âge.

Çoğu kadın, yaşlandıkça olgunlaşır.

Chaque mois, 10 millions de jeunes atteignent l'âge de travailler.

Her ay, 10 milyon genç çalışma yaşına geliyor.

Il est allé à l'armée à l'âge de 35 ans

35 yaşında askere gitti

Le niveau de QI de l'homme est égal à l'âge

Adamın IQ seviyesi ile yaşı eşit

Le demi-siècle suivant représente l'âge d'or de l'époque classique

Sonraki elli yıl, Yunanların altın çağıydı.

L'actrice a fait ses débuts à l'âge de huit ans.

Aktris ilk kez sekiz yaşında sahneye çıktı.

Elle a commencé la danse à l'âge de huit ans.

O, sekiz yaşındayken dans etmeye başladı.

Il a pris la retraite à l'âge de soixante ans.

O altmış yaşında emekli oldu.

J'ai fait pipi au lit jusqu'à l'âge de dix ans.

Ben on yaşına kadar yatağı ıslatırdım.

Dan a abandonné ses études à l'âge de treize ans.

Dan on üç yaşında okuldan ayrıldı.

Dan a été kidnappé à l'âge de cinq ans seulement.

Dan henüz beş yaşındayken kaçırıldı.

Dan a commencé de boire à l'âge de treize ans.

Dan on üç yaşında içmeye başladı.

Entre l'âge de 6 et 12 mois, une petite fenêtre temporelle,

6 aydan 12 aya kadar olan kısa sürede,

Si nous représentons l'âge de l'univers sur une échelle d'un an,

Evrenin yaşını bir yılla temsil ediyor olsak

Mon père a pris sa retraite à l'âge de 65 ans.

Babam 65 yaşında emekli oldu.

Elle est venue à Tokyo à l'âge de dix-huit ans.

O, 18 yaşındayken Tokyo'ya geldi.

Tom est mort à l'âge de quatre-vingt-dix-neuf ans.

Tom doksan dokuz yaşındayken öldü.

Mon oncle a vécu jusqu'à l'âge de quatre-vingt-dix ans.

Amcam doksana ayak bastı

Tom a commencé à vivre seul à l'âge de seize ans.

Tom on altı yaşında tek başına yaşamaya başladı.

Dès l'âge de trois ou quatre ans, je savais que j'étais transgenre.

Daha üç dört yaşlarındayken trans olduğumu biliyordum.

Et nous allons à l'âge néolithique il y a 10 000 ans

ve biz neolitik çağa ise 10.000 yıl önce geçiyoruz

Ce grand maître est décédé à l'âge de 67 ans en 1519

Bu büyük usta 1519'da 67 yaşında gözlerini hayata yumdu artık

Je n'avais jamais vu de lion avant l'âge de mes dix ans.

Ben on yaşından önce bir aslan görmemiştim.

Le défenseur pria le juge de prendre en considération l'âge de l'accusé.

Avukat yargıca suçlananların yaşlarını göz önünde tutmasını rica etti.

C'est incroyable qu'il a gagné le championnat à l'âge de 19 ans.

Onun on dokuz yaşındayken şampiyon olması şaşırtıcı.

Si c'est l'âge de l'information, de quoi sommes-nous si bien informés ?

Eğer bu bilgi çağı ise, biz ne hakkında çok bilgiliyiz?

Un juge pareil devrait quitter son travail avant l'âge de la retraite.

Böyle bir yargıç emeklilik yaşından önce işinden emekli olması gerekir.

Marie est venue en Allemagne de l'Ouest à l'âge de cinq ans.

Marie beş yaşındayken Batı Almanya'ya geldi.

Car il a travaillé tous les jours depuis l'âge de ses 16 ans

Çünkü 16 yaşından beri her gün çalışıyor

Il suivait toujours les tendances des médias sociaux à l'âge de 70 ans

sosyal medya akımlarına 70 yaşında olmasına rağmen hala ayak uyduruyordu

L'âge des deux enfants additionné ensemble était égale à celui de leur père.

İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.

- Peu de gens vivent jusqu'à 100 ans.
- Peu atteignent l'âge de cent ans.

Az sayıda insan yüz yaşına ulaşır.

Il y a toujours quelque chose en nous que l'âge ne mûrit pas.

İçimizde daima yaşın olgunlaştıramadığı bir şey vardır.

- Je travaille depuis que j'ai treize ans.
- Je travaille depuis l'âge de treize ans.

On üç yaşımdan beri çalışıyorum.

Sean Connery a commencé à devenir chauve à l'âge de vingt-et-un ans.

Sean Connery 21 yaşında kelleşmeye başladı.

- Elle s'est mariée à l'âge de dix-sept ans.
- Elle s'est mariée à dix-sept ans.

O on yedi yaşında evlendi.

- Elle devint mère à l'âge de 15 ans.
- Elle devint mère quand elle eut 15 ans.

On beş yaşındayken anne oldu.

- Il n'est pas assez mature pour vivre seul.
- Il n'a pas encore l'âge d'habiter tout seul.

O tek başına yaşayacak kadar oldun değil.