Translation of "Faible" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Faible" in a sentence and their turkish translations:

Batterie faible.

Batarya zayıf.

J'étais faible.

Cılızdım.

- Tom est devenu faible.
- Tom devint faible.

Tom zayıfladı.

L'ennemi est faible.

Düşman zayıf.

Tom est faible.

Tom güçsüz.

Je suis faible.

Ben güçsüzüm.

- Tu es faible.
- Vous êtes faible.
- Vous êtes faibles.

Sen güçsüzsün.

J'entends un faible « Joey,

Arka koltuktan zayıf bir sesin

Elle est trop faible.

O çok zayıf.

La circulation était faible.

Trafik yoğun değildi.

- C'est minable.
- C'est faible.

Bu malca.

La production est faible.

Üretim düşük.

Tu es trop faible.

Çok zayıfsın.

Je me sens faible.

Cılız hissediyorum.

- Tom se sentait faible.
- Tom s'est senti faible.
- Tom se sentait affaibli.

Tom zayıf hissetti.

Je me sens faible maintenant.

"kendimi kötü hissediyorum"

Ma pression sanguine est faible.

- Kan basıncım düşük.
- Tansiyonum düşük.

Je suis faible en allemand.

- Ben Almancada zayıfım.
- Almancam zayıf.

Elle parlait d'une voix faible.

Zayıf bir sesle konuştu.

Elle est d'une nature faible.

O yaratılıştan zayıftır.

La lumière lunaire est faible.

Ay ışığı zayıf.

Il est faible en chimie.

O, kimyada kötüdür.

Je suis encore trop faible.

Ben hâlâ çok zayıfım.

Il est petit et faible.

O, küçük ve güçsüz.

Tom est devenu très faible.

Tom son derece cılız oldu.

Il est faible en anglais.

- O, İngilizcede zayıftır.
- O, İngilizcede zayıf.

J'étais trop faible pour travailler.

Çalışamayacak kadar güçsüzdüm.

Le chômage est très faible.

İşsizlik çok düşüktür.

- C'est une bière à faible pourcentage d'alcool.
- C'est une bière à faible degré d'alcool.

Bu, alkol yüzdesi düşük bir biradır.

- Tu sembles avoir un faible pour Tom.
- Vous semblez avoir un faible pour Tom.

Tom'a aşıksın gibi görünüyorsun.

Plus son amour propre est faible.

egosu da bir o kadar zayıf oluyor.

Les mathématiques sont son point faible.

Matematik onun zayıf noktasıdır.

C'est un homme de faible volonté.

- O zayıf iradeli bir adam.
- O iradesi zayıf bir adamdır.

- Vous êtes faible.
- Vous êtes faibles.

Siz zayıfsınız.

Tom a un faible pour Marie.

Tom'un Mary'ye karşı zaafı var.

Un passeport faible limite vos choix,

Düşük dereceli bir pasaport seçimlerinizi sınırlar,

Plus la qualité de sommeil est faible,

Uyku kaliteniz ne kadar düşükse

Leur capacité de voir est très faible

görme yetileri ise çok düşüktür bu yarasaların

à ce sujet, dit constamment faible énergie

bunun hakkında sürekli düşük enerjili diyor

Je me sens un peu faible aujourd'hui.

Bugün biraz güçsüz hissediyorum.

Anne a un faible pour le chocolat.

Ann'in çikolataya zafiyeti var.

Il se sent faible après sa maladie.

O, hastalığından sonra zayıf hissediyor.

Elle était encore faible après sa maladie.

O, hastalığından sonra hâlâ güçsüzdü.

La vieille lampe donna une faible lumière.

Eski lamba loş ışık verdi.

Je deviens de plus en plus faible.

Gittikçe güçsüzleşiyorum.

Nous avons une faible chance de gagner.

Kazanmak için küçük bir şansımız var.

Il est devenu plus faible avec l'âge.

Yaşlandıkça güçsüzleşti.

C'est un travail de très faible contrainte.

Bu çok düşük stresli bir iş.

Cette torche est de plus en plus faible.

Bu meşale gittikçe sönüyor.

On introduit une faible tension dans le cerveau,

Beyne az bir miktar voltaj veriyorsunuz,

Avec la non-conformité et le respect faible.

büyük bir sorunumuz olduğunu biliyoruz.

La lune est décroissante, la lumière est faible.

Küçülen Ay, çok az ışık anlamına gelir.

L'Europe comporte une population plus faible que l'Asie.

- Avrupa Asya'dan daha küçük bir nüfusa sahiptir.
- Avrupa'nın Asya'dan daha az nüfusu var.
- Avrupa'nın Asya'dan daha az nüfusu vardır.

Elle se plaint toujours de mon faible salaire.

O her zaman benim düşük maaşımdan yakınıyor.

Il y a un faible prix à payer.

Ödenecek küçük bir fiyat var.

L'esprit est fort mais la chair est faible.

Ruh isteklidir fakat beden güçsüzdür.

La Physique est ma matière la plus faible.

Fizik benim zayıf dersim.

Je ne pense pas que Tom est faible.

Tom'un zayıf olduğunu sanmıyorum.

Bien sûr, les feuilles ont une faible valeur calorifique,

Ayrıca yaprakların ısı verme değeri çok düşük,

Physiquement, il est un peu plus faible qu'un homme

Fiziksel olarak da erkeğe göre birazcık daha güçsüzdür

Qu'un homme à faible énergie ne gouvernerait jamais l'Amérique

düşük enerjili bir adamın asla Amerika'yı yönetemeyeceğini

Elle se plaint sans arrêt de son faible salaire.

O hep maaşının düşüklüğünden yakınıyor.

Elle a un faible pour les gâteaux au chocolat.

Çikolatalı keke düşkündür.

Une chaîne rompt à son maillon le plus faible.

Zincir en zayıf halkasından kopar.

Je crois que Juan a un faible pour Marie.

Sanırım Juan María'yı seviyor.

Les jeunes enfants ont une faible capacité de concentration.

Genç çocukların kısa dikkat süreleri var.

L'acide benzoïque est beaucoup plus faible que l'acide chlorhydrique.

Benzoik asit, hidroklorik asitten daha zayıftır.

Tom est trop faible pour travailler à la ferme.

Tom çiftlikte çalışmak için fazla zayıf.

Avec notre faible niveau d'espagnol, c'était très dur au début.

çok az İspanyolca bilgisiyle başlangıçta çok zor oldu.

Et bien que l'augmentation du risque général est assez faible,

ve toplam risk çoğalmaları nispeten küçük olmasına rağmen,

Une couche réfléchissante dans leurs yeux amplifie la faible lumière.

Gözlerinde bulunan yansıtıcı katman çok az olan ışığı kuvvetlendirir.

J'ai fait semblant d'être fort quand je me sentais faible,

Zayıf hissettiğimde güçlüymüş gibi yaptım,

La nature est trop faible pour résister à notre intelligence --

doğanın zekâmız karşısında çok zayıf olduğu anlayışı...

Tu ne devrais pas lire avec un éclairage aussi faible.

Zayıf ışıkta okumamalısın.

Vivre avec une faible pension de retraite lui est difficile.

Onun küçük bir emeklilik maaşıyla yaşaması zordu.

Ne lis pas dans une faible lumière, tu t'abîmes les yeux.

Zayıf ışık altında okuma, gözlerin bozulur.

Plus d'heures je travaille, plus faible est mon salaire horaire net.

Ne kadar daha fazla saat çalışırsam, saatlik ücretim o kadar azalıyor.

Une chaîne n'est aussi forte que son maillon le plus faible.

- Bir zincir ancak en zayıf halkası kadar kuvvetlidir.
- Zincir en zayıf halkası kadar sağlamdır.

La vieille femme est trop faible pour se lever du lit.

Yaşlı kadın yataktan çıkamayacak kadar çok zayıf.

Et quand on commence à avoir faim, on se sent plus faible.

Acıkmaya başladığınızda, kendinizi güçsüz hissetmek nasıldır bilirsiniz.

Et c'est une ville avec une très faible empreinte sur le sol.

Bu şehir zemine çok nazikçe oturtulmuş.

J'ai l'impression que plus il fait chaud, plus je me sens faible.

Hava ısındıkça güçsüzleştiğimi hissediyorum.

Le son devenait de plus en plus faible, jusqu'à ce qu'il disparaisse.

Ses sonunda kayboluncaya kadar gittikçe zayıfladı.

Son revenu est trop faible pour subvenir aux besoins de sa famille.

Geliri ailesine bakamayacak kadar çok küçük.

La racine d'une fleur est aussi faible que le doigt d'un bébé.

Bir çiçeğin kökü bir bebeğin parmağı kadar zayıftır.

La force de l'équipe est celle de son membre le plus faible.

Takım sadece onun en zayıf üyesi kadar güçlüdür.

La force d'une équipe est celle de son membre le plus faible.

Bir takım sadece en zayıf üyesi kadar güçlüdür.

- C'est un modeste prix à payer.
- C'est un faible prix à payer.

Bu ödemek için küçük bir bedel.

Semblables à des miroirs, des cellules de ses yeux amplifient la faible lumière.

Gözlerinde bulunan aynaya benzer hücreler var olan düşük ışığı kuvvetlendiriyor.

Ce modèle particulier a une durée de vie de la batterie très faible.

Bu özel model gerçekten düşük bir pil ömrüne sahip.

- Je ne veux tout simplement pas que les gens pensent que je suis faible.
- Je ne veux pas que les gens pensent que je suis faible, un point c'est tout.

Sadece zayıf olduğumu düşünen insanlara sahip olmak istemiyorum.

Il est toujours en train de se plaindre à propos de son faible salaire.

O hep düşük maaşından yakınıyor.