Translation of "Bouillir" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "Bouillir" in a sentence and their turkish translations:

- Fais bouillir un peu d'eau.
- Faites bouillir de l'eau.
- Faites bouillir un peu d'eau.

Biraz su kaynatın.

Faites bouillir l'eau.

Suyu kaynatın.

- Faites bouillir l'eau.
- Amenez l'eau à ébullition.
- Fais bouillir l'eau.

Suyu kaynayıncaya kadar ısıt.

Si possible, faites-les bouillir.

Mümkünse deniz minarelerini haşlayın.

L'eau se mit à bouillir.

Su kaynamaya başladı.

Ça me fait bouillir le sang.

Bu beni çok kızdırır.

Ils font bouillir l'eau pour la boire.

Onlar içmek için su kaynatıyor.

Entendre ça me fit bouillir le sang.

Bunu duymak beni çok sinirlendirdi.

Faites bouillir l'eau pour cuisiner les œufs.

Yumurtaları pişirmek için suyu kaynat.

Tom a fait bouillir un peu d'eau.

Tom biraz su kaynattı.

Je suis en train de bouillir de l'eau.

Su kaynatıyorum.

Nous sommes en train de bouillir de l'eau.

Su kaynatıyoruz.

Il fait bouillir de l'eau dans une cafetière.

Kahve demliğinde su kaynatıyor.

Je fais bouillir de l'eau dans une casserole.

Suyu bir tencerede kaynatıyorum.

Quelle est la différence entre bouillir et frémir ?

- Yüksek ateşte pişirmeyle kısık ateşte pişirmenin ne farkı var?
- Fokurdatmayla tıkırdatmanın farkı ne?

Et ils font bouillir l'eau de la même façon.

ve su kaynatma şekilleri tamamen aynı.

Faites bouillir les patates jusqu'à ce qu'elles soient tendres.

Yumuşayıncaya kadar patatesleri kaynat.

Jessie fait bouillir de l'eau pour faire le café.

Jessie kahve yapmak için su kaynatıyor.

Ils sont en train de faire bouillir l'eau pour le thé.

Çay için su kaynatıyorlar.

Je ne peux pas faire bouillir l'eau. Il n'y a pas de gaz.

Su kaynatamıyorum. Gaz yok.

Tom montra à Mary comment faire bouillir de l'eau dans un gobelet en carton.

Tom Mary'ye kağıt bir bardakta nasıl su kaynatacağını gösterdi.

- Cuis ces pommes de terre!
- Cuisez ces pommes de terre.
- Faites bouillir ces pommes de terre.

Bu patatesleri kaynatın.

Je ne peux pas aller pêcher tout le temps, il faut que je fasse bouillir la marmite.

Ben her zaman balığa çıkıyor olamam, eve domuz pastırması getirmek zorundayım.