Examples of using "Rush" in a sentence and their turkish translations:
Acele etme.
Aceleye gerek yok.
Kendini sıkıştırma.
Yavaş, acele etmeden.
Acele nedir?
Acele etme!
- Acelen ne?
- Ne bu acele?
- Neden acele ediyorsun?
Trafiğin en yoğun olduğu zaman.
- Acele etmeyelim.
- Aceleye getirmeyelim.
- İşi aceleye getirmeyelim.
Neredeyse yoğun saatler.
Bunu aceleye getirmeyelim.
Acelemiz var.
Evlenmek için acele etmeyin.
Bunları aceleye getiremeyiz.
Büyük bir acele var mı?
Altına hücûm burada başladı.
- Ben bir adrenalin yükselmesi yaşıyorum.
- Ben bir adrenalin patlaması yaşıyorum.
Onu aceleye getirmeyelim.
Sıkboğaz etmeyin. Düşünüyorum.
Telaş içerisinde terk etti.
Aceleniz mi var?
Acelem vardı.
İşleri aceleye getirmeye gerek yok.
- Acele etmeyin. Aceleye gerek yok.
- Yavaş yapın. Acele etmeye gerek yok.
İş çıkış saatinden kaçınmak istiyorum.
- Acele etmeyin, zamanımız var.
- Zamanımız var, acele etmeye gerek yok.
- Zamanımız var, telâşa gerek yok.
Tom genellikle telaş içerisinde yemek yer.
Neden acele ediyorsun?
Evlenmek için aceleye gerek yok.
Acele nedir?
Yoğun trafik yakında başlayacak.
Biz bunu aceleye getirmek istemiyoruz.
Acelesi yok. Bekleyebilirim.
Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
Büyük bir şans gibiydi, adeta talih kuşuydu.
Çoğu kez, acılarını dindirebileceğimizi düşünerek
Trafiğin en yoğun olduğu zamanda yakalandım.
- Beni koşturmayın.
- Sıkboğaz etme beni.
- Beni darlama.
- Çöküntü olma.
Hiçbir şeyi aceleye getirmek istemedim.
Saat beşte her zaman fazla trafik vardır.
Eve varmak için acele ediyorum.
Himilco'nun adamları düşman gemisinin bordasına hücum ediyor.
doğru zamanı beklemeli, Bayazid'in birliklerine girip onları yok etmeliydi.
Aptallar düşünmeden hareket ederler.
O, aceleyle yemeğe alışkındır.
Sabah koşuşturmacası şimdi zirvede.
Acele ne?
Tom acelesi var gibi görünmüyor.
Otobüsler özellikle işe gidiş geliş saatlerinde kalabalıktır.
Tom'un onu yapmak için acelesi yok.
Daha sonra pişman olabileceğin bir şey için acele etme.
- Acele etmenize hiç gerek yok.
- Acele etmeni gerektirecek hiçbir şey yok.
Şefkat ve duygu yoğunluğu ve bir acele vardır.
Yüzeye olabildiğince hızlı çıkıp...
Ancak bir saniye bekleyin, hemen atlamayalım.
İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
Tokyo'daki yoğun saatlerde trafik ağırdır.
Köpeğimizi veterinere aceleyle götürmek zorunda kaldık.
Tom, bunu yapmak için acele etmediğini söyledi.
Altına hücum döneminde binlerce insan ölmüş.
Acele saatler boyunca daha fazla otobüs olmalı.
Eğer çocuğunuz zehir içerse, derhal hastaneye götürün.
Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.
Acele etmeye gerek yok.
Acelem vardı.
Tom iş çıkış saatleri sırasında metroya binmeyi sevmez.
Yoğun saatlerde okula gitmek yorucu ve tatsızdır.
Kalabalık saatteki bir trafik sıkışıklığı benim varışımı iki saat geciktirdi.
Kalabalık trenlerde seyahat etmektense erken çıkmayı tercih ederim.
Onu hastaneye yetiştirmek zorundayız. O fena halde yaralı.
İyi bir iş yapmak istiyorsanız acele etmeyin.
Acele etmeyelim.
Seni acele ettirmek istemiyorum ama bir sonraki otobüsü yakalamaya çalışalım.
Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
Mektubu yazar yazmaz postaneye koşacağım.
Acelem yok.
Kısa sürede yola çıkmazsak, sabahleyin yoğun trafikte sıkışacağız.
Acelen var gibi gözükmüyorsun.
Karınları aç bir şekilde, askerler çadırlarının önünde düzen aldılar, hava şartları oldukça sertti.
Ne için böyle bir acele içindesin?
Benim acelem yok.
Onu yazdığımda çok acelem vardı, bu yüzden dil bilgisi hataları dahil bir sürü hata olmalı.
Onu yapmak için acelem yok.
Her zaman acelem varmış gibi hissediyorum.