Translation of "Quarrel" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Quarrel" in a sentence and their turkish translations:

- Brothers should not quarrel.
- Brothers shouldn't quarrel.

Kardeşler kavga etmemelidir.

We always quarrel.

Biz her zaman tartışırız.

Brothers should not quarrel.

- Kardeşler kavga etmemelidir.
- Erkek kardeşler tartışmamalı.

Siblings should not quarrel.

Kardeşler kavga etmemelidir.

Sisters should not quarrel.

Kardeşler kavga etmemelidir.

- Whenever they meet, they quarrel.
- Every time they meet, they quarrel.

Her karşılaştıklarında, tartışırlar.

Tom and I always quarrel.

Tom ve ben hep kavga ederiz.

Let's not quarrel about this.

Bunun hakkında tartışmayalım.

The quarrel had unfortunate consequences.

Kavganın talihsiz sonuçları oldu.

Tom and I often quarrel.

Tom ve ben sık sık kavga ederiz.

I was involved in the quarrel.

Ben münakaşaya karıştım.

Adolescents often quarrel with their parents.

Ergenler genellikle ebeveynleriyle tartışır.

I constantly quarrel with my wife.

Karımla sürekli tartışırım.

I know better than to quarrel.

Tartışmayacak kadar akıllıyım.

Many couples quarrel over meaningless matters.

Birçok çiftler anlamsız meselelerde tartışırlar.

I have no quarrel with Tom.

Tom'la tartışmam yok.

We have no quarrel with you.

Sizinle hiçbir tartışmamız yok.

I have no quarrel with you.

Seninle anlaşmazlığım yok.

I have no quarrel with them.

Onlarla hiç kavga etmiyorum.

I have no quarrel with him.

Onunla kavga etmiyorum.

I have no quarrel with her.

Onunla hiç anlaşmazlığım yok.

Tom and I quarrel quite often.

Tom ve ben oldukça sık kavga ediyoruz.

Don't quarrel with your bread and butter.

- Hayat standartlarından şikayet etme.
- Ekmeğinle oynama.
- Rızkınla oynama.

What was the cause of your quarrel?

Sizin tartışmanızın nedeni neydi?

I had a quarrel with my sister.

Kız kardeşimle tartıştım.

When two people quarrel, a third rejoices.

İki insan kavga ettiğinde, üçüncüsü sevinir.

I have no quarrel with anyone here.

Burada herhangi biriyle tartışmam yok.

I've got no quarrel with you two.

Siz ikinizle sorunum yok.

They haven't been friends since that quarrel.

Onlar o tartışmadan beri arkadaş değiller.

- My parents are quarrelling.
- My parents quarrel.

Ailem tartışıyor.

It takes two to make a quarrel.

Kavga için iki kişi gerekli.

What did Tom and Mary quarrel about?

Tom ve Mary ne hakkında kavga ettiler?

After their quarrel, she called it quits.

Tartışmalarından sonra, o fit oldu.

Tom and Mary quarrel almost every day.

Tom ve Mary hemen hemen her gün kavga ederler.

I don't want to quarrel with you.

Seninle tartışmak istemiyorum.

I had a quarrel with him over money.

Parayla ilgili onunla tartıştım.

They seldom, if ever, quarrel with each other.

Onlar nadiren, kırk yılda bir, birbirleriyle tartışırlar.

Some people quarrel for no reason at all.

Bazı insanlar hiçbir neden olmadan kavga ederler.

I know better than to quarrel with her.

Onunla tartışmamam gerektiğini biliyorum.

John had a violent quarrel with his wife.

John, eşi ile şiddetli bir tartışma yaşadı.

Her mediation put an end to our quarrel.

Onun arabuluculuğu bizim kavgamıza bir son verdi.

The quarrel left a gulf between the two families.

Kavga iki ailenin arasını açtı.

I tried to put an end to the quarrel.

Kavgaya son vermeye çalıştım.

I know better than to quarrel with my brother.

- Erkek kardeşimle tartışmamam gerektiğini biliyorum.
- Erkek kardeşimle tartışmayacak kadar akıllıyım.

I want to put an end to the quarrel.

Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.

He tried to put an end to their quarrel.

O, onların kavgasına bir son vermeye çalıştı.

I know better than to quarrel with her about trifles.

Önemsiz şeyler hakkında onunla tartışmayacak kadar akıllıyım.

A quarrel arose about what to do with the land.

Toprakla ne yapılacağı hakkında bir tartışma çıktı.

We must put an end to this kind of quarrel.

Bu şekilde bir ağız kavgasına son vermeliyiz.

The teacher intervened in the quarrel between the two students.

Öğretmen iki öğrencinin arasındaki kavgaya müdahale etti.

Ken always stands up for his mom when his parents quarrel.

Ken ebeveynleri tartıştığında her zaman annesini destekler.

I tried to stop their quarrel, but that was not easy.

Onların tartışmasını durdurmaya çalıştım ama bu kolay değildi.

- My parents are quarrelling.
- My parents quarrel.
- My parents are quarreling.

Ebeveynlerim tartışıyor.

He ought to know better than to quarrel with such a fellow.

Böyle bir adamla tartışılmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın.

- Some couples argue over minor issues.
- Many couples quarrel over meaningless matters.

Bazı çiftler küçük sorunlarla ilgili olarak tartışırlar.

A quarrel between husband and wife is like a spring day's drizzle.

Karı ve koca arasındaki kavga, bir bahar gününün yağmuru gibidir.

- Tom and I always quarrel.
- Tom and I fight all the time.

Tom ve ben hep kavga ederiz.

- I am ignorant of the reason for their quarrel.
- I don't know why they are fighting.

Neden kavga ettiklerini bilmiyorum.

- Are you trying to pick a quarrel with me?
- Are you trying to pick a fight with me?

Benimle kavga çıkarmaya mı çalışıyorsun?

How horrible, fantastic, incredible it is that we should be digging trenches and trying on gas-masks here because of a quarrel in a far away country between people of whom we know nothing.

Kim olduklarını bilmediğimiz insanların arasında, çok uzak bir ülkedeki savaş yüzünden burada gaz maskeleri denemek ve hendekler kazmak zorunda olmamız ne kadar korkunç, fantastik, inanılmaz.