Translation of "Kleine" in Turkish

0.018 sec.

Examples of using "Kleine" in a sentence and their turkish translations:

kleine klontjes.

bunlar ufak kümecikler.

Kleine meisjes huilen.

Küçük kızlar ağlar.

Kijk, de kleine eieren.

Bakın, küçük yumurtalar.

Met mijn kleine baby,

minik bir bebeğim

Teken een kleine cirkel.

- Küçük bir daire çizin.
- Küçük bir daire çiz.

Hij heeft kleine voeten.

Onun küçük ayakları var.

Tom heeft kleine handen.

Tom'un küçük elleri var.

Ik heb kleine handen.

Küçük ellerim var.

Zij heeft kleine voeten.

Küçük ayakları var.

Mary heeft kleine borsten.

Mary'nin küçük göğüsleri var.

Ik heb kleine ogen.

Küçük gözlerim var.

Daar is een kleine spar.

Bakın, küçük bir köknar ağacı.

Een opmerkelijke verzameling kleine wezens.

Minik yaratıklardan oluşan göz alıcı bir yelpaze.

Het is een kleine schorpioen.

Bakın, küçük bir akrep.

Kleine kinderen zijn erg nieuwsgierig.

Küçük çocuklar çok meraklıdır.

Ik mis mijn kleine zus.

Küçük kız kardeşimi özlüyorum.

De kleine koelkast is smerig.

Küçük buzdolabı kirli.

Ze adopteerden het kleine meisje.

O, küçük kızı evlatlık aldı.

Mijn kleine teen doet pijn.

Küçük ayak parmağım ağrıyor.

Ik heb een kleine auto.

Benim küçük bir arabam var.

Tom is mijn kleine broertje.

Tom benim çocuk erkek kardeşim.

Tom heeft een kleine neus.

Tom'un küçük bir burnu var.

Tom is een kleine jongen.

Tom küçük bir çocuk.

Zie je al deze kleine topjes?

Tomurcukların uçlarını görüyor musunuz?

Zie je de kleine knopjes erop?

Tomurcukları gördünüz mü?

Je kunt die kleine haartjes zien.

Bakın, şu küçük tüyleri görüyorsunuz.

Dus onthoud: kleine schorpioenen zijn gevaarlijk.

Unutmayın, akrepler küçükse tehlikelidir.

Met die kleine maar kritische observatie

Bu küçük ama önemli gözleme dayanarak

Zijn kleine lichaam genereert amper warmte.

Küçük bedeni neredeyse hiç ısı üretmiyor.

Kleine families trekken naar elkaar toe.

Küçük aileler birbirlerine yaklaşır.

Maar de kleine dingen zijn belangrijk.

Ancak önemli olan bu küçük şeyler.

Dus het zijn dodelijke kleine octopusroofdieren.

Yani hepsi ölümcül birer ahtapot avcısı.

Kleine kinderen zitten graag overal aan.

Küçük çocuklar her şeye dokunmak ister.

Veel kleine ondernemingen zijn failliet gegaan.

Birçok küçük şirketler iflas etti.

Ik at met mijn kleine broer.

Küçük kardeşimle birlikte yedim.

Ze zijn perfect voor kleine meisjes!

Onlar kısa kızlar için mükemmeldir.

Ze heeft een kleine zwarte hond.

Onun küçük siyah bir köpeği var.

Zij heeft een kleine zwarte hond.

Onun küçük siyah bir köpeği var.

Bacteriën zijn maar kleine, onschadelijke cellen.

Bakteriler sadece küçük, zararsız hücrelerdir.

De adelaar is geen kleine vogel.

Kartal küçük bir kuş değildir.

Toms huis heeft een kleine keuken.

- Tom'un evinin mutfağı küçük.
- Tom'un mutfağı küçük.
- Tom'un mutfağı dar.

kleine microsensors ter grootte van een stofje.

onlar bilmeden insanların üzerine saçıp

De kleine grot is aangeveegd en veilig.

Küçük mağara temizlenmiş oldu

Een kleine schorpioen. We bereiden dit voor.

Küçük bir akrep. Tamam, bunu hazırlayalım.

De pontons worden gebruikt in kleine steden,

ponton köprüler küçük şehirlerde kullanılıyor,

Hij heeft een kleine vlag waarop staat:

Bu küçük adamın: "Manhattan'daki bu yere

Een kleine sprinkhaanmuis kan maar beter oppassen.

Bu ufak çekirge faresi, akrepten uzak dursa iyi eder.

Dan voelen kleine wezens zich het veiligst.

Pek çok ufak yaratık en güvenli buldukları bu zamanda ortaya çıkar.

We hebben onderweg een kleine pauze genomen.

Biz yolda kısa bir dinlenme aldık.

De kleine vrouw draagt een grijs mantelpak.

Kısa kadın gri bir takım elbise giyiyor.

Denkoefeningen zijn belangrijk, vooral voor kleine kinderen.

Zihin egzersizleri özellikle genç çocuklar için önemlidir.

Tom is nog steeds een kleine jongen.

Tom hala küçük bir çocuktur.

Aan kleine kinderen lesgeven is niet makkelijk.

Küçük çocuklara öğretmek kolay değildir.

De kleine apen doen de groten na.

Ağaca çıkan keçinin, dala bakan oğlağı olur.

Het kleine meisje kwam de kamer binnen.

Küçük kız odaya girdi.

Sommige van de vrouwen openden een kleine onderneming,

Bu kadınlardan bazıları küçük şirketler açtı,

...als een kleine kruik om warm te blijven.

sıcak su şişesi gibi kullanıp sıcak kalabilirim.

Zie je die kleine gifbuidel op zijn rug?

Arkasındaki zehir kesesini gördünüz mü?

Dat is wat de term ‘kleine boer’ betekent.

Bu da ''küçük çiftlik sahibi'' anlamına geliyor.

Hun kleine aantal was eigenlijk een grote verrassing.

Bu sayının çok küçük olması aslında büyük sürpriz.

Deze kleine vleermuizen migreren elk jaar honderden kilometers...

Bu ufak yarasalar, açan çiçeklerin peşinde...

Onder die tafel zit een kleine bruine hond.

Bu masanın altında küçük kahverengi bir köpek var.

Beter een kleine baas dan een grote knecht.

- Büyük kâhyadan küçük bey olmak iyidir.
- Baş ol da ne başı olursan ol.

"Wat is er?" vroeg het kleine witte konijn.

"Ne oldu?" küçük beyaz tavşan sordu.

De dieren worden gehouden in zeer kleine kooien.

Hayvanlar çok küçük kafeslerde tutuluyor.

De aarde is een kleine maar prachtige planeet.

Dünya küçük ama güzel bir gezegendir.

De clitoris is echt een kleine onontwikkelde penis.

Klitoris aslında gelişmemiş küçük bir penistir.

Het kleine zaadje is een grote boom geworden.

Küçük tohum büyük bir ağaç oldu.

De kleine vrouw had een grijs pak aan.

Küçük kadın gri bir takım elbise giymişti.

Moderne schepen hebben maar een kleine bemanning nodig.

Modern gemilerin yalnızca küçük bir mürettebata ihtiyacı var.

Ik moet je om een kleine gunst vragen.

Senden küçük bir iyilik istemek zorundayım.

Ik kom uit een kleine stad in Australië.

Ben Avustralya'daki küçük bir kasabadan geliyorum.

Tom eet graag ijs met een kleine lepel.

Tom küçük bir kaşıkla dondurma yemekten hoşlanıyor.

Midden in deze massa zat een kleine, eigenaardige steen,

Ve bu höyüğün merkezinde, az çok bir çocuk eli büyüklüğünde,

Zie je die kleine gekartelde... ...randen op de bladeren?

Yaprakların kenarındaki şu küçük şeyleri görüyor musunuz?

Je wilt dat ik abseil... ...van deze kleine thermos?

Bu küçük matarayla inmemi mi istiyorsunuz?

We maken blokken ijs... ...en een kleine halve koepel.

Buzdan bloklar oluşturup böyle küçük bir yarı küre yapabiliriz.

En we hebben zelfs nog een kleine snack gehad.

Yolda küçük bir atıştırmalık bile yedim.

En werken net als kleine hydrocultuur-tuintjes voor algen,

ve su yosunları için hidroponik bir bahçe görevi görüyor,

Om dat kleine moment van inspiratie vast te leggen.

böylelikle bu kısa ilham anını saklayabiliyorum.

De kleine pup is veel flexibeler op de rotsen.

Ufak yavru kayalarda daha atik hareket ediyor.

Deze kleine mannetjestungarakikker is zo groot als een vingerhoed.

Bu ufak, erkek tungara kurbağası sadece bir yüksük boyutunda.

Waarschijnlijk meer van grote auto's en een kleine overheid,

muhtemelen mini mini arabalar ve büyük hükümetler yerine

En dan richt je je op dat kleine gebied.

Ve o küçük alana odaklandım.

Het kleine meisje speelde een engel in het kerstspel.

Küçük kız, Noel oyununda bir meleği oynadı.

Een kleine winst is beter dan een groot verlies.

- Küçük bir kazanç, büyük bir kayıptan daha iyidir.
- Zararın neresinden dönersek kârdır.

Hij heeft een kleine jongen van de verdrinkingsdood gered.

Küçük bir çocuğu boğulmaktan kurtardı.

Tom hield een kleine zaklamp vast in zijn rechterhand.

Tom sağ elinde küçük bir el feneri tutuyordu.

Tom deed de kleine lamp op zijn nachtkastje aan.

Tom komodinin üstündeki küçük lambayı açtı.

Ik heb een kleine blog over de Nederlandse taal.

Hollandacayla ilgili küçük bir bloğum var.

Bill nam zijn kleine broer mee naar de dierentuin.

Bill, küçük erkek kardeşini hayvanat bahçesine götürdü.

Hij ziet altijd de schoonheid in de kleine dingen.

- Güzelliği hep küçük şeylerde görür o.
- Küçük şeylerdeki güzelliği her zaman fark eder.

- Waar is mijn prinsesje?
- Waar is mijn kleine prinses?

- Küçük prensesim nerede?
- Hani küçük prensesim?

Vroeger had ik een kleine boekenwinkel in een winkelcentrum.

Bir alışveriş merkezinde küçük bir kitapçı işletirdim.

- Het tafeltje is grijs.
- De kleine tafel is grijs.

Küçük masa gridir.