Translation of "Bleef" in Turkish

0.034 sec.

Examples of using "Bleef" in a sentence and their turkish translations:

Iedereen bleef.

Herkes kaldı.

Tom bleef.

Tom kaldı.

- Hij bleef het doen.
- Zij bleef het doen.
- Hij bleef maar doen.
- Zij bleef maar doen.

O, onu yapmaya devam etti.

- Tom bleef verbaasd.
- Tom bleef in de war.

Tom şaşkın kaldı.

Hij bleef alleen.

O yalnız kaldı.

Tom bleef stil.

Tom sessiz kaldı.

Ze bleef praten.

O, konuşmayı sürdürdü.

Ze bleef werken.

O çalışmaya devam etti.

Tom bleef stilstaan.

Tom hareket etmiyordu.

Tom bleef zitten.

- Tom oturmuş kaldı.
- Tom oturmaya devam etti.

Iedereen bleef zitten.

Herkes oturmuş kaldı.

Tom bleef huilen.

Tom ağlamaya devam etti.

Iedereen bleef staan.

Herkes ayakta kaldı.

Tom bleef oefenen.

Tom pratik yapmaya devam etti.

Tom bleef achter.

- Tom geride kaldı.
- Tom kaldı.

Tom bleef kalm.

Tom sakin kaldı.

Tom bleef staan.

Tom ayakta kaldı.

Tom bleef stoïcijns.

Tom sabırlı kaldı.

Tom bleef optimistisch.

Tom iyimser kaldı.

Tom bleef buiten.

Tom dışarıda kaldı.

Ik bleef oefenen.

Pratik yapmaya devam ettim.

Ik bleef achter.

Ben arkada kaldım.

- Dat kind bleef urenlang huilen.
- Die knul bleef urenlang huilen.
- Dat jochie bleef urenlang huilen.

O çocuk saatlerce ağlamaya devam etti.

De dame bleef stil.

Bayan sessiz kaldı.

De telefoon bleef rinkelen.

- Zil çalmaya devam etti.
- Telefon çalmaya devam etti.

Ze bleef thuis alleen.

Kendi başına evde kaldı.

De sneeuwstorm bleef doorgaan.

Kar fırtınası devam etti.

De orkaan bleef razen.

Kasırga hiddetlenmeye devam etti.

Hun trouwdag bleef onopgemerkt.

Onların düğün günü fark edilmeden gitti.

Hij bleef maar huilen.

O, ağlamaya devam etti.

Tom bleef maar doorpraten.

Tom konuşmaya devam etti.

Tom bleef haar kietelen.

Tom onu gıdıklamaya devam etti.

- Ik bleef binnen omdat het regende.
- Ik bleef thuis omdat het regende.

Yağmur yağdığı için evde kaldım.

Het bleef een week regenen.

Bir hafta boyunca yağmur yağmaya devam etti.

Hij bleef maar urenlang wachten.

O, saatlerce beklemeye devam etti.

Niemand bleef in mijn land.

Hiç kimse ülkemde kalmadı.

- Blijf lopen.
- Ik bleef lopen.

Yürümeye devam et.

- Ik ben gebleven.
- Ik bleef.

Kaldım.

Waar bleef je zo lang?

Bu kadar uzun süre nerede kaldın?

Het bleef drie dagen regenen.

Üç gündür yağmur yağmaya devam ediyor.

- Tom bleef stil.
- Tom zweeg.

Tom sessiz kaldı.

Hij bleef in het hotel.

O, otelde kaldı.

Het bleef stil aan de lijn.

Konuşmada bir sessizlik oldu.

Ze bleef op me af komen.

Gelmeye devam etti.

Ik bleef een week lang thuis.

Evde bir hafta kaldım.

Ik bleef de hele dag thuis.

Bütün gün evde kaldım.

Ik bleef binnen omdat het regende.

Yağmur yağdığı için evde kaldım.

Tom bleef uit het raam staren.

Tom pencereden dışarı bakmaya devam etti.

Ze bleef heel haar leven vrijgezel.

Bütün hayatı boyunca bekar kaldı.

Tom bleef drie weken in Boston.

Tom üç hafta Boston'da kaldı.

Ik bleef thuis omdat het regende.

Yağmur yağdığı için evde kaldım.

Tom bleef de hele nacht wakker.

Tom bütün gece uyanık kaldı.

Ze bleef verhalen over dieren schrijven.

O, hayvanlar hakkında hikayeler yazmaya devam etti.

Sami's verleden bleef hem voorgoed achtervolgen.

Sami'nin geçmişi onu sonsuza dek lanetli bıraktı.

Maar het algemene concept bleef altijd hetzelfde.

konseptin tamamı her zaman aynı kaldı.

En dat gevoel bleef maandenlang bij me.

ve bu his aylarca benimle kaldı.

één gedachte, een vraag, bleef maar opkomen,

cevaplayamadığım bir düşüce, bir soru

Maar ikzelf bleef helemaal uit het contact.

hâlâ onlardan derinden kopuktum.

Maar hij bleef niet lang in ongenade.

Ama uzun süre utanç içinde kalmadı.

Het bleef de hele dag door regenen.

Yağmur bütün gün devam etti.

Ik bleef thuis omdat ik ziek was.

Ben, hasta olduğum için evde kaldım.

Tom bleef heel zijn leven lang arm.

Tom hayatı boyunca fakir kaldı.

- Tom is blijven doorpraten.
- Tom bleef doorpraten.

Tom konuşmaya devam etti.

- Ik bleef werken.
- Ik ben blijven werken.

Ben çalışmaya devam ettim.

Er bleef niets in de koelkast over.

- Buzdolabında hiçbir şey kalmadı.
- Buzdolabında hiçbir şey kalmamıştı.

- Wie is er gebleven?
- Wie bleef er?

Kim kaldı?

Mijn broer bleef twee dagen in Rome.

Kardeşim iki gün Roma'da kaldı.

Hij bleef verder wandelen in de regen.

Durmaksızın yağmurda yürüdü.

Maar in Washington bleef het bij dit voorstel.

ancak Washington'da, bu öneri basitçe gücünü kaybetti.

En het aantal besmettingen en sterfgevallen bleef stijgen,

hastalık bulaşan ve ölen insan sayısı artmaya devam etti.

De regen bleef de ganse nacht door aanhouden.

Yağmur gece boyunca sürdü.

Hij bleef de hele dag in bed liggen.

Bütün gün yatakta uzanmaktan başka bir şey yapmadı.

- HIj praatte maar door.
- Hij bleef maar doorpraten.

O, konuşmayı kesmedi.

Hij bleef in het huis van zijn tante.

O, teyzesinin evinde kaldı.

Tom bleef de hele dag in bed liggen.

Tom bütün gün yatakta kaldı.

Tom bleef de hele dag in het huis.

Tom bütün gün evde kaldı.

En met al dat schuldgevoel bleef ik mezelf voorhouden

ve suçluluk duygusu içinde kendime sürekli hatırlattım,

Tot nu toe bleef onze reactie ver beneden peil.

Şimdiye kadar, müdahalemiz yeterliliğin yakınından dahi geçmedi.

Ik bleef maar doorgaan en zodoende realiseerde ik me

İleriye, daha ileriye gittim ve gittikçe fark ettim ki

Omdat hij zich ziek voelde, bleef hij in bed.

Hasta hissettiği için yatakta kaldı.

Bedankt dat je hier bleef tot mijn vader thuiskwam.

Babam eve gelene kadar kaldığın için teşekkürler.

Ik was ziek. Ik bleef thuis al de hele dag.

Hastaydım. Bütün gün boyunca evde kaldım.

En dat bleef maar duren tot vroeg in de ochtend.

Ve bu sabah erken saatlere kadar sürdü.

Het was zo koud, dat ik de hele dag thuis bleef.

O kadar soğuktu ki bütün gün evde kaldım.

Tom bleef in de auto terwijl Maria naar de supermarkt ging.

Mary süpermarkete gittiğinde Tom arabada kaldı.

Vanaf het moment dat hij haar zag bleef zijn hart stilstaan.

Onu gördüğün andan itibaren, onun kalbi durdu.

- Tom bleef thuis bij Maria.
- Tom is thuis gebleven bij Maria.

Tom Mary ile evde kaldı.