Translation of "‫بل" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "‫بل" in a sentence and their turkish translations:

بل ندرَس الطلاب.

biz öğrencilere hayatı öğretiyoruz.

بل عُد وأصلحها.

Sadece tekrar deneyin.

بل جوعًا للعلم.

meraka açlar.

بل هي ضامنتها.

Onun teminatçısı.

بل بالشعور بالاكتمال.

daha çok bütün hissetmekle alakalı.

بل من أموالهم.

parasıyla.

بل للتقليل منه.

minimize etmek olmalı.

بل ينتمون لأهلينا ومجتمعنا.

ailemiz ve onların topluluğuna ait.

بل عن الطعام والزراعة.

Yiyecek ve tarımdan bahsediyorum.

بل حتى الكثافة أيضا،

aynı zamanda yoğunlaşıyor.

بل لأنّني كنت محبطة

Sebebi, çekiciliğe sürekli olarak

بل لأكل وجبة الغداء.

öğle yemeği alabilmek içindi.

ليس بالمشاجرة بل بالركض.

dövüşmek değil, kaçmak.

بل يوجد ثلاث منافع.

Üç avantaj mevcut:

بل كل جزئهم الخلفي.

bedenlerinin arka kısmını tamamen sallıyorlar.

بل شعرت كأني أطفو،

Süzülüyormuş gibi hissediyordum;

بل كانت فقط، هدية.

Bu sadece bir armağandı.

بل ربما يشبه الشعر،

Daha çok şiir gibi olmalı,

ليس أنا ، بل أنت!

Hayır, ben değilim; sensin!

- لا تركض، بل امش على مهلك.
- لا تركضي، بل امشي على مهلك.

Koşma, yavaşça yürü.

- جيم ليس محام بل هو طبيب .
- جيم ليس محاميا، بل هو طبيب.

Jim, bir avukat değil. O bir doktor.

بل وبطرق عدة، كبرنا معًا.

Aslında birçok bakımdan birlikte büyüdük.

بل سيفخرون به لبقية حياتهم.

hayatları boyunca gurur duyacakları bir miras da olabilir.

بل وسيلة للتنبؤ بمستقبل طعامنا.

ve yiyeceğimizin geleceğinin ne olacağını düşünmemize olanak sağlıyor.

بل يحدثُ في عقل المشاهد،

Asıl sihir okuyucunun zihninde gerçekleşiyor.

بل في خِضم الحياة واضطراباتها.

iş hayatının hassas, dağınık ortamında başladı.

بل رئيس جمعية التمويل الأمريكية

bunu başkanlık makamında dile getiren

هذا ليس كتابك بل كتابي.

Bu senin kitabın değil, benim.

ليس ذلك القميص، بل الآخر.

O gömlek değil, diğeri.

بل أنهم يتعرضون أيضاً لسوء الفهم

yanlış anlaşılmaları

بل للوصول إلى جذور هذه الأخطاء؟

açıklık ortamına sahipse?

بل لمدة 40 سنة أو أكثر.

40 yıl veya daha uzun bir süre.

بل يجب أن تساعدك برواية قصتك.

Hikayeni anlatmana yardımcı olabilecek bir şey olması gerekir.

لم يكتبها طبيبٌ بل هي لهم،

Doktorlardan değil, onlar için

‫ليس فهداً.‬ ‫بل هو "يغورندي". انظر.‬

Bir jaguar değil. Bu bir yaguarundi, baksanıza.

بل الطقوس الشعبية التي منحتها الحياة.

bir taşı hayata geçirmek için gerçekleştirilen kültürel ritüel.

بل إنها ما تجعل فني ممكنًا.

aynı zamanda benim sanatımı mümkün kılan şey.

بل ادرس معالمها وواجه سجلات قلبك.

Sınırlarını öğrenin, kalbinizin güncesine bir göz atın.

"أنا لا أرحل، بل وصلت للتوّ."

"Ben gitmiyorum, geliyorum."

بل أسعى للمحافظة عليه كما يجب.

amacım onu olması gereken hâle getirmek.

هذه ليست إهانة بل المرض نفسه

bu bir hakaret değil hastalığın ta kendisi

بل تشكل تهديداً على المجتمع والديمقراطية.

Demokrasi ve toplum için de bir tehdit.

بل كانوا أطفالًا من أسر فقيرة.

Onlar fakir ailelerin çocukları.

جون ليس أخي ، بل ابن عمي.

John erkek kardeşim değil fakat benim kuzenim.

جيم ليس محاميا، بل هو طبيب.

- Jim bir avukat değil fakat bir doktordur.
- Jim, bir avukat değil, ama bir doktordur.

سيقولون لا يُزرع الورد هكذا بل هكذا،

Gül öyle yetiştirilmez, böyle yetiştirilir diyenler olacak.

كونك أبا ليس مسؤولية فقط بل فرصة.

Baba olmak bir sorumluluk değil, bir fırsat.

بل ذلك البني المصفر ذو القوام اللزج.

bir çeşit kahverengimsi ,sarımsı akışkan olmayan yeşil sıvı.

"ليست الحديقة، بل البستنة هي التي تهم".

"Önemli olan bahçe değil, yapılan bahçe işleri."

العالم لم يدفعني بل سحبني إليه بقرب.

Dünya beni uzaklaştırmadı, yakınına çekti.

كلا، بل يتم تقييمنا فقط وفقاً لبياناتنا.

Hayır, şu an bizler sadece verilerimizle değerlendiriliyoruz.

بل أيضًا لحضور اجتماع كل موظفي الشركة.

ayrıca şirketin tüm elemanlarıyla yapılan toplantılar için de güzel.

بل يمكن اعتبارك غير موجود على الإطلاق."

Hatta var olmayabilirsiniz."

ليست المشكلة في قدرته، بل في شخصيته.

Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.

نادرا ما يضحك بل لا يضحك أبدا.

Nadiren, kırk yılda bir, güler.

بل ذهب وأخبر العالم بما يؤمن به.

Ortalarda dolaştı ve insanlara

ليس توم طالبًا هنا، بل هو أستاذ.

Tom burada bir öğrenci değil, o öğretmenlerden biridir.

وهذه النتائج لم تفاجئنا، بل عندما أمعنّا النظر،

Bu sonuçlar bizi şaşırtmadı ama daha yakından baktığımızda

ولم يكن ليفلح معها، بل وكان يعدها للفشل.

ama işe yaramamak bir yana bu onu başarısızlık tuzağına düşürdü.

بل إنه برنامج "يأخذ من الوقت ما سيأخذ"،

bu, kadınların gerçekten iyileşmeye başlamasını sağlamak için

بل هو مجموعة نظريات ونماذج يتم تطويرها وتحسينها

Teorileri ve örnekleri, dünya çapında üniversitelerde;

أو عندما كنت أحاول الطيران، ليس بخداعي بل

Ya da ben uçmak isterken bana aptal gözüyle değil,

لا أعمل في العيادة، بل أعمل في المشفى.

Klinikte değil, hastanede çalışıyorum.

‫بل أنني تناولت وجبة خفيفة في طريقي كذلك.‬

Yolda küçük bir atıştırmalık bile yedim.

بل حتى الأزمات السياسية والتي تؤدي لأزمات اللجوء -

ve hatta mülteci krizlerine yol açan politik krizleri...

لم ينطق و لم يبك ، بل خرج ساكنا.

O, ne konuştu nede ağladı, sessizce dışarı çıktı.

"هل أنت تعد الشاي لي؟" "لا، بل لجمال."

"Benim için mi çay hazırlıyorsun?" "Hayır, Jamal için."

الإسلام ليس دينا فقط، بل نمط حياة أيضا.

İslam yalnızca bir din değildir. O bir yaşam biçimidir.

سامي ليس مجرّد طبيب فقط، بل هو جرّاح.

Sami sadece bir doktor değil, bir cerrahtır.

الحبّ ليس مجرّد شعور بل هو فنّ أيضا.

Aşk sadece hissetmek değil aynı zamanda bir sanattır.

بل يتعلق الأمر أيضًا بكيفية تأثرنا في حياتنا اليومية.

Günlük hayatlarımızda nasıl çevremizin etkisi altında kaldığımızla da alakalı.

لكنه لن يتوقف عند هذا الحد، بل سيزداد سوءًا.

Ancak bununla bitmeyecek, daha kötüye gitmeye devam edecek.

ولكن ليس أي خطوات، بل الخطوات الصحيحة بالنسبة لنا.

Herhangi bir adım değil, doğru adımı atmamızı sağlıyor.

لا يتعلق الأمر بالعالم المسطح ، بل حول علم الوجود

O konu düz dünyayla ilgili değil, ufolojiyle alakalı

العربية لن تكون وحدها في سيناريو انقراض المدن. بل

bölgesi kentsel yok olma senaryosunda yalnız olmayacak. Aksine,

اللغات ليست مطبوعة في الصخر، بل إنها تعيش فينا.

Diller taşa kazınmamıştır. Diller hepimizin sayesinde yaşar.

بل و انتقلت ليلى لتنام في غرفة نوم أخرى.

Leyla ayrı bir odaya bile taşındı.

القدس ليس مشكلا للمسلمين فقط، بل هو مشكل دولي.

Kudüs meselesi sadece Müslümanları ilgilendiren değil, uluslararası bir konu.

بل هو السبب بأنه هناك الكثير من الأشياء التي تريدها ،

ayrıca istediğin pek çok şeyin sana ulaşılmaz

‫لا تجلس فحسب أمام حاسوبك،‬ ‫بل عليك أن تتخذ قرارك.‬

Bilgisayarın başında öylece oturmayın, bir karar vermelisiniz.

‫هذا ليس كالمصابيح العادية، بل يبدو كهذا.‬ ‫بالأشعة فوق البنفسجية.‬

Bu normal bir el feneri değil, böyle görünüyor. Ultraviyole.

أن نصيحتهم لم تكن وليدة الحكمة بل كانت وليدة الخوف...

ve tavsiyelerinin faydasız olduğunu söylediler. onlar sadece bunun korku getirdiğini vurguladılar!

على خارطة العالم. بل على اطعمة التي باتت ايضاً مهددةً

sıcaklıkların Gana ve Fildişi Sahili'ndeki kakao ağaçlarını yok edeceğinden, yani

لا تنجو أقوى الأنواع، ولا أذكاها، بل أكثرها استجابةً للتغيير.

O, yaşayan türlerin en güçlüsü değil, en zekisi değil fakat değişmek için en duyarlı olanıdır.

فالناس لا يشترون ما تصنع بل يشترون سبب صنعك له.

İnsanlar ne yaptığını değil neden yaptığını satın alıyor.

بل الهدف أن تبيع للناس الذين يؤمنون بما تؤمن به.

amaç senin inandığına inanlara satış yapmaktır.

بل و سألني أيضا إن كنت راغبة في الزّواج منه.

Bana kendisiyle evlenip evlenmeyeceğimi bile sordu.

بل يحصلون عليها على حسب ما يملكون من القدرة على التفاوُض.

Pazarlık güçleri kadar ödeniyor

‫بل إن بعض الدراسات تشير إلى أنه‬ ‫يؤثر على معدلات الوفيات،‬

Bazı çalışmalar ölüm oranını bile etkilediğini gösteriyor,

بل ستبدأ في الحد من الانبعاثات الناتجة من قطاعات أخرى أيضًا،

diğer sektörlerdeki emisyonları da kaldırmaya başlarız,

لن تسافر مركبة فضائية واحدة إلى القمر ، بل اثنتان منها ، معًا.

Bir değil iki uzay aracı bir araya gelerek Ay'a gidecekti.

فان غاز الميثان المسمى غاز الضحك لا يدعو للضحك ابداً. بل

gülme gazı denen metan kahkaha sebebi değil. Hatta

‫بل أنه يوضح بالضبط‬ ‫إذا ما كنا نأخذ أنفسنا على محمل الجد،‬

tam olarak kendimizi ne kadar ciddiye aldığımızı göstermesi

بل الأسوأ، عندما تسأل الناس: "هل تستمعون إلى الإعلام يتحدث عن الأمر؟"

Ve daha da kötüsü “Medya da bunun konuşulduğunu duyudunuz mu?" sorusuna.

على مواردها فقط بل غيرت كل شيء. فمنذ اليوم الاول اعلن الشيخ

kaynaklarına güvenmekle kalmadı , aynı zamanda her şeyi değiştirdi. Şeyh Zayed

‫بل أن وصوله إلى جلدك يمكنه ‬ ‫أن يتسبب لك فوراً في حروق وبثور.‬

Derinize değmesi bile ani yanıklara ve su toplamalarına yol açar.

‫حيث توفّر مدننا مواطنًا‬ ‫لكل أنواع الحياة البرية‬ ‫ليس فقط ليلًا بل وأيضًا نهارًا.‬

Şehirlerimizin her türden vahşi yaşama yuva olduğu bir gelecek. Sadece geceleri değil, aynı zamanda... ...gündüzleri de.

إنّ مرض سامي العقلي لم يخفّف من عقوبته، بل تمّت إدانته بعقوبتين متتاليتين للسّجن مؤبّد.

Sami'nin akıl hastalığı onun cezasını hafifletmedi. Art arda iki ömür boyu hapis cezası aldı.

‫بل يمكننا أن نفعل ما هو أفضل. انظروا.‬ ‫بدلاً من حقيبة الظهر، ‬ ‫سأستخدم الحقيبة الجافة بالداخل.‬

Aslında daha iyisini de yapabiliriz. Sırt çantası yerine, içindeki kuru çantayı kullanırız.