Translation of "منها" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "منها" in a sentence and their turkish translations:

- لدي منها رسالة لك.
- عندي منها رسالة لك.

Sizin için ondan bir mesajım var.

أريد التّحلّص منها.

Ondan kurtulmak istiyorum.

سُرقت منها حقيبتها.

O el çantasını çaldırdı.

جلست بالقرب منها.

Onun yanında oturdum.

وترفض المعلومات السلبية منها.

ve buluşmalarında kendisine cömert davranmaması gibi

‫سيتصاعد منها دخان كثيف.‬

ve böylece çok fazla duman çıkacak

‫حسناً، لنجرب القليل منها!‬

Pekâlâ, şunun tadına bakalım!

‫سأزيل منها طبقة خفيفة.‬

Kabukları soyalım.

وهم يملكون الكثير منها.

Onlar buna miktarda sahipler.

المشاكل لا مفر منها

Sorunlar kaçınılmaz

‫أكثر من 50 منها.‬

Hem de 50 taneden fazlasını.

‫نعم، كل واحدة منها.‬

Evet, hem de her biri.

‫مرارًا وتكرارًا، يتملّصون منها.‬

Ama her seferinde elinden kaçtılar.

أريد أن أتزوج منها.

Onunla evlenmek istiyorum.

ووصلنا إلى 77 منها.

Yetmiş yedisine kadar gidebildik.

أوقفت السيارة جانبًا وخرجت منها

Arabayı çekip dışarı çıkıyorum,

أنت لست حالة ميئوس منها.

Sen, bir umutsuz vaka değilsin.

تخلصنا منها تماماً في إستونيا،

Kendini dijitalleştiren bir hükûmet olarak

واحد منها أكره الاعتراف به.

ki itiraf etmekten gerçekten nefret ettiğim bir tanesi var.

لقد كنت في رهبةٍ منها،

Ona çok saygı duymuştum,

مدة كل منها نصف ساعة،

Her biri yaklaşık yarım saatti

كما لو كنت أحسن منها

ondan daha iyiymişim

‫رأيت الكثير منها في الجوار.‬

Çevrede bunlardan çok gördüm.

صنعنا عشرة منها. مجموعة صغيرة.

Bunlardan 10 adet ürettik. Küçük bir ordu denilebilir.

ولكن العديد منها يحمل الحل.

ama çoğunda potansiyel var.

ملحمة نولد منها من جديد

içinden yeniden doğuş yaptığımız destan

لكن الكثير منها ليس خيالًا.

Ama çoğu kurgu değil.

‫لكن أحيانًا، تخرج ساقان منها.‬

Ama bazen ortaya iki bacak çıkıyor.

كان إهمالا منها أن تنسى.

Onu unutmak onun dikkatsizliğiydi.

أحبت شابا أصغر منها سنا.

Kendinden genç bir adama âşık oldu.

والكثير منها يرجع إلى الشياخ،

birçok engel olsa da

إنها خبرة كلية أكثر منها بصرية،

Görsel olmaktan çok bütünsel;

إذا كان توفير الأُلفَة جزءًا منها،

Eğer sağlıklı bir hararetli ortamsa ihtiyaç duyulan,

تبقى اليوم أصنافاً قليلةً منها فقط،

Bugün çok az bir bölümü hâlâ yetişiyor,

ميكافيلي شخصية يسخر منها الغرب عادةً

Machiavelli, Batı'da genellikle alay edilen bir kişilik,

لم يكن أي منها صحيحاً بالطبع.

Elbette, her ikisi de doğru değildi.

‫يُنتج كل منها ضوءًا يُبعد المفترسات.‬

Her biri avcıları uzak tutmak için flaş çakıyor.

‫سيكون استخراج السوائل منها أسهل كثيراً‬

ve bu bitkinin sıvısını almak

كان القصد منها أن تجرح كرامتي.

bu kelimeler benim canımı yakmalıydı.

كانت ليلى تفوح منها رائحة الكحول.

Leyla alkol kokuyordu.

يأتي واحد منها أو القليل كل مرة

Her seferde bir veya birkaç.

لكن بصراحة، إذا اخترت واحدة منها وأتقنتها،

Açıkçası, sadece birini seçerseniz ve onda ustalaşırsanız

سنستطيع أن نتعلم الاستفادة منها بشكل أفضل،

onlardan en iyi şekilde yararlanmayı öğrenebiliriz.

فلديكم أكثر من 80 خيارًا لتختاروا منها.

seçebileceğiniz 80'den fazla ürün olurdu.

‫ويمكنني النوم،‬ ‫ربما في الجزء الخلفي منها.‬

Ve arka tarafına rahatça sokulabiliriz.

‫حسناً، دعنا نجرب.‬ ‫سأزيل منها طبقة خفيفة.‬

Peki, bunu deneyelim. Kabukları soyalım.

‫كالخراف والماشية والغزلان،‬ ‫ولا تخرج منها قط.‬

Koyunların, büyükbaşların, geyiklerin. Ve asla çıkamazlar.

‫كالخراف والماشية والغزلان.‬ ‫ولا تخرج منها قط.‬

Koyunlar, büyükbaşlar, geyikler. Ve asla kurtulamıyorlar.

‫المباني الخضراء، ‬ ‫سواء الجديدة منها أو المحدَّدة؛‬

yepyeni ve teknoloji bakımından yenilenmiş yeşil binalar;

لكل منها طول يقدر ب 644 كيلومتر،

her biri 643 km uzunluğunda olan

حول ما ينجح منها، وما لا ينجح،

fikir ve çözümlerini paylaşabilecekleri

كل منها تحتوي على أدوية مصغرة مختلفة.

her biri tek mikro ilaçlar ihtiva ediyor.

ثلاث ملايين منها لم يكن مخططًا لها؟

3 milyonunun planlanmadığını söylesem?

وحتى الأن الكثير منها ما زال مشوش.

şu an hâlâ çoğu hayal gibi.

حسب التقارير، إن نسبة 80 بالمائة منها

Verilere göre, okyanusun plastiğinin %80'i

‫يمكنها الإطاحة بفريسة أكبر منها بـ10 مرات.‬

Kendinden on kat büyük avları indirebilir.

‫لا أحد منها يريد هجر أمان السرب.‬

Hiçbiri sürünün güvenli ortamını bırakmak istemez.

ولديهم أنواع مختلفة قليلة منها مصنوعة بالبلاستيك،

birkaç değişik çeşit var ve bazılar plastik.

لدينا العديد من الأحداث ، ولكن الكثير منها

Ya daha birçok olayımız var ama bir çok

‫تحاول سمكة القرش التخلص منها وتسبح بعيدًا.‬

Köpek balığı onu üstünden atmaya çalışıyordu.

خاصة الأقدم منها ، مثل Oakmont Country Club ،

Özellikle Oakmont Country Club gibi büyükler,

لكل واحد منها أكثرُ من 40 ألف عنصر،

ve her birinde 40 binden fazla ürün var.

حيث كانت تتناقص إلى نهاية لا مفر منها،

kaçınılmaz sona yaklaşmasını izlerken

‫أترى كل هذا السائل اللبني الذي يسيل منها؟‬

Bundan çıkan süt benzeri şeyi görüyor musunuz?

الآن سأقول لعبة يوجد الكثير منها في اللاوعي

şimdi bir oyun söyleyeceğim bir çoğunun bilinç altına yerleşmiştir

لأنه مرن بالداخل مع النقطة التي يخرج منها

işte içerisi akışkan olduğu için çıktığı nokta ile

استمرارها في بعض المشاريع الاجتماعية التي الكثير منها

savaş sırasında olan bazı sosyal projelerde devam ederken

على الخارطة. والولايات المتحدة سيتحول كثيرٌ منها للولايات

haritada olmayacak . Ve Amerika Birleşik Devletleri, çoğu

بعد 6 جلسات تدوم الواحدة منها تقريباً 50 دقيقة

Ortalama 6, 50 dakikalık oturumdan sonra,

- تعرفون هناك الكثير منها في الموقع - يأخذونها ويحضرونها للفصل.

– bilirsiniz o sitede çok var – onları alıp sınıfa getiriyorlardı.

لم تكن طفولتي سهلة، لكنني أحببت كل دقيقة منها

Çok kolay bir çocukluk değildi evet, ama her dakikasını sevdim

قام بذلك مرة تلو الأخرى، إلى أن تمكن منها.

bir daha bir daha bir daha yaptı ve becerdi.

‫حسناً، سأترك الدودة‬ ‫وآكل بعض النسيج الخلوي بدلاً منها.‬

Pekâlâ, solucanı bırakacağız ve bu büyütkendokuyu yiyeceğim.

‫وتحتوي على 40 سعراً حرارياً تقريباً،‬ ‫في كل منها.‬

Hepsinde yaklaşık 40 kalori olduğu söylenebilir.

‫بغمر مفترسيها،‬ ‫يصل أكبر عدد منها إلى مناطق غذائها.‬

Avcılarını sayılarıyla bastırarak... ...büyük çoğunluğu beslenme alanlarına varacaktır.

إذ على المرء الاستعداد للرحلة التي لا عودة منها.

çünkü dönüşü olmayan yolculuğa hazırlanmak gerekiyor.

ليس من المحتمل أن يحلّ أي منها لوحده المشكلة.

Kendi kendilerine çözüme ulaşma ihtimalleri pek yok.

ابنة عضو في مجلس الشيوخ ، وأنجب منها 5 أطفال.

Louise-Antoinette Guéheneuc ile yeniden evlendi

اربعة عشر يوماً بعد التعرض للاصابة. وتتمثل الاولية منها

on dört gün sonra ortaya çıkmaya başlarlar . Birincisi

المنطقة الحرة التي باتت تخرج منها البضائع الاماراتية للعالم.

ilhak ediyor. Ve o önemli limanın kurulması dışında,

- لديها خمس إخوة أكبر منها.
- لديها خمسة إخوان كبار.

Onun beş ağabeyi var.

اتّصل سامي بليلى، طالبا منها أن تأتي و تصطحبه.

Sami gelip alması için Leyla'yı aradı.

الآن وقد تعاملت مع القرارات منخفضة المخاطر وتلك الخالية منها،

Küçük ve sıfır riskli kararların üstesinden geldiğiniz için

اذهبوا وابحثوا عن المجتمعات التي بإمكانكم أن تكونوا جزءًا منها.

Dâhil olabileceğiniz toplulukları arayın,

وكيفية تجنب هذه المعاناة، لتجنب الفواتير التي لا مفر منها.

nasıl kaçınabileceğimizi açıklamak için verileri kullandık.

‫ربما تكون قريبة لفقمات الفراء‬ ‫لكنها أكبر منها بـ7 مرات.‬

Kürklü foklarla yakından akraba olsalar da onlardan yedi kat büyüktürler.

المقاهي والمطاعم وبعض الأسواق الكبيرة ومصففي الشعر ... العديد منها مغلق.

Kafeler, restoranlar, büyük marketlerin bazıları, kuaförler... Ya bunların bir çoğu kapandı.

فإن فابيوس الذي كان تحت الضغط لم ينفذ أي منها.

... sıkıştırıldığında, baskı altındaki Fabius bunları reddetti.

‫تقترب منها حاملة درع.‬ ‫ترفع الدرع في حال تعرّضها لهجوم.‬

Kalkanıyla yaklaştı ve saldırırsa diye kalkanını havada tuttu.

‫لم يفارق مخيلتي،‬ ‫إذ سمكة قرش ضخمة تقترب منها فجأةً.‬

Devasa bir köpek balığı aniden yanına yaklaştı.

لحكومة الوفاق وانسحب منها بسبب ما وصفه عدم وفاء المجلس

için olduğu gibi , bir süredir de ondan çekildi.

الانواع الكبرى منها لن تصمد عام الفين ومئة نتيجة التغيرات

büyük türleri ormanları etkileyecek iklim

ولكن أي منها يجب أن أتابع وأتخذه بمثابة وظيفة لي؟

ama hangisinin peşinden koşmalı, denemeli ve bir meslek hâline getirmeliydim?

‫أُبلغ عن 176 هجوماً من قبل الفهود،‬ ‫9 منها كانت قاتلة.‬

176 pars saldırısı kaydedilmiş, dokuzu ölümcülmüş.

‫مسكة لا يمكن لشيء الإفلات منها.‬ ‫تعج الأدغال بخطوات الحشرات ليلًا.‬

Hiçbir kurtçuk bu sondadan kaçamaz. Yağmur ormanını geceleyin böcekler basar.

‫وهي هذه الحافة الحادة هنا، ‬ ‫التي أريد أن أحميه منها.‬ ‫حسناً.‬

Korumak istediğim sivri kısım da burası. Pekâlâ.