Translation of "حرارة" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "حرارة" in a sentence and their turkish translations:

والباقي إلى حرارة،

kalan ise ısıya dönüştürülüyor,

حرارة الطقس تتزايد.

Hava gittikçe ısınıyor.

أو حتى حرارة النار.

ya da ateşin sıcaklığı gibi.

ترتفع درجات حرارة الأرض الآن؛

dünya atmosferi ısınıyor,

‫في حرارة الصحراء، الوقت عامل حيوي.‬

Bu çöl sıcağında, zaman çok önemlidir.

‫تشع حرارة وتحافظ على برودة جسده.‬

...ısıyı yayarak fili serin tuttuğunu gösteriyor.

‫ويمكنك أن تتركها‬ ‫في حرارة الشمس،‬

Bunu güneş ışığında bırakabilirsiniz

وتعديل درجة حرارة الأجهزة، وتحجيم الطاقة فيها.

ürettiği buhar miktarını değiştirebilirler.

‫جسده الصغير لا ينتج أي حرارة تقريبًا.‬

Küçük bedeni neredeyse hiç ısı üretmiyor.

‫يوفر غروب الشمس راحة من حرارة النهار.‬

Güneşin batmasıyla yoğun sıcaktan bir nefes alıyorlar.

‫متوسط درجة حرارة الخروف‬ ‫هي 39 درجة مئوية،‬

Bir koyunun ortalama vücut sıcaklığı 38 derecedir.

‫لكن كاميرا التصوير الحراري‬ ‫يمكنها استشعار حرارة الجسد.‬

Ama termal görüntüleme yapan bir kamera sıcak vücutları görebilir.

‫لذا فهذا تذكير جيد‬ ‫بمدى خطورة حرارة الصحراء.‬

Bu, akıllıca kararlar vermezseniz çöl sıcağının

- قاست أمي حرارتي.
- قامت أمي بقياس حرارة جسدي.

Annem ateşimi ölçtü.

‫لذا لا يستغرق ‬ ‫استعادة درجة حرارة جذعي وقت طويل.‬

Bu yüzden vücut sıcaklığımı geri kazanmam uzun sürmüyor.

تعديل درجة حرارة الجسم حسب البيئة الخارجية وأخذ زاوية

vücut ısılarına dış ortama göre ayarlayıp bir köşeye çekilip

قانونياً بخفض الانبعاثات لابقاء معدل ارتفاع درجة حرارة الكوكب

bağlayıcı ilk küresel anlaşma olan Paris İklim Anlaşması'nın imzalanmasından sonra

‫تحافظ فرسان النهر على برودها في المياه‬ ‫وقت حرارة النهار،‬

Su aygırları serinlemek için gündüz sıcağında suda durur.

‫أنت لا تتعامل فقط مع حرارة الصحراء،‬ ‫ومخاطر التضاريس الوعرة،‬

Sadece çölün sıcaklığıyla ya da arazinin tehlikeleriyle de değil,

‫تكاتفها معًا يوفر لها حرارة كافية‬ ‫للنجاة في درجات الحرارة الباردة.‬

Toplaşarak, dondurucu soğuklardan sağ çıkacak ısıyı koruyabiliyorlar.

‫خرجنا ثانية من الوادي الضيق.‬ ‫وعدنا الآن للتواجد في حرارة الشمس.‬

Kanyon yarığından çıktık. Şimdi yine güneşin sıcağındayız.

‫ولكن لدينا ما نحتاج إليه، وهذا أمر جيد.‬ ‫ترى أن حرارة النهار انكسرت.‬

Ama ihtiyacımız olanı aldık, bu iyi. Bakın, günün sıcaklığının geçtiği anlaşılıyor.

‫تنخفض درجة حرارة المياه‬ ‫إلى 8 أو 9 درجات مئوية.‬ ‫البرودة تحبس أنفاسك.‬

Suyun sıcaklığı sekiz, dokuz dereceye kadar düşüyor. Soğuk, nefesini kesiyor.

‫انظر، يمكننا أن نستظل ‬ ‫تحت هذا البروز الصخري.‬ ‫هذا كل ما تحتاج له. هذا يكفي‬ ‫للهروب من حرارة الشمس والاستظلال به.‬

Bakın, şu çıkıntı yapan kayalığın altına sığınabiliriz. İhtiyacınız olan bu, sadece güneşten kaçıp gölgeye girmek.