Translation of "الوقت" in Turkish

0.035 sec.

Examples of using "الوقت" in a sentence and their turkish translations:

- الوقت ينفذ.
- الوقت يمضي.

- Zaman tükeniyor.
- Zaman bitiyor.

الوقت ينتظر و الوقت ينسى.

Zaman bekler ve zaman unutur.

وبمرور الوقت،

Zamanla

مثل: الوقت.

Mesela zaman.

الوقت ينفد.

Zaman azalıyor.

لبعض الوقت.

havada kalmasına yol açar.

سيضيّع الوقت.

O, zaman kaybedecek.

أحيانًا بعض الوقت وأحيانًا الكثير من الوقت.

Bazen biraz, bazen çok daha fazla.

ماذا عن الوقت؟ هل يمكننا قياس الوقت بالساعات؟

Peki ya zaman? Zamanı saat ile ölçebilir miyiz?

- أتملك الكثير من الوقت؟
- ألديك الكثير من الوقت؟

Çok zamanın var mı?

في الوقت نفسه،

Eş zamanlı olarak,

‫حسناً، تأخر الوقت.‬

Pekâlâ, geç oluyor.

في هذا الوقت،

O esnada

والكثير من الوقت.

ve bol bol zaman.

وسيحين الوقت الذي

Ve zamanla

‫حان الوقت ليتحرك.‬

Şansını deneme vakti.

في نفس الوقت

aynı zamanda

قضاء الوقت معهم

onlarla vakit geçiriyor

يشكو طول الوقت.

Her zaman şikâyet eder.

الوقت مبكر جدا.

Çok erken.

توم يهدر الوقت.

Tom zamanı boşa harcıyor.

وفي نفس الوقت

bu aynı zamanda -

حان الوقت للنوم.

- Yatağa gitme zamanı.
- Yatma zamanı.
- Yatma vakti geldi.

في ذلك الوقت ، كان بعيدًا عني الآن تقدمت بمرور الوقت

O an zaman benden artık uzaklaştı ben zaman içerisinde ilerledim

- خذ ما تحتاج من الوقت.
- خذ كل الوقت الذي تحتاجه .

Her zaman ihtiyacın olanı al.

- إنهُ الوقت لِفعل شيئاً ما.
- حان الوقت لفعل شيئاً ما.

Bir şey yapma zamanı.

وجدت الوقت لأستمع إليها،

Onu dinlemek için zaman ayırdım,

هذا يأخذ بعض الوقت.

Bu nedenle, biraz daha zaman alıyor.

حان الوقت لرفع السقف.

Çıtayı yükseltmenin zamanı geldi.

كانت ساكتة طول الوقت.

Her zaman çok sessizdi.

نملك الوقت والقدرة لتحقيقه.

zamanının ve yeteneğinin olduğu bir şeydir.

‫أو لكم من الوقت.‬

Ya da ne kadar süre.

‫تذكر أن الوقت يمر.‬

Unutmayın, zaman geçiyor.

استغرق الأمر بعض الوقت...

Elbette zaman aldı --

استغرقت الكثير من الوقت

Beni şeytanlaştırmaya çalışanlara,

حان الوقت لتنمو الناس

Arkadaşlar, büyüme zamanı.

الوقت سيبين لنا هذا ...

bunu bize zaman gösterecek...

حان الوقت للتنمر المزيف

sıra geldi sahte kabadayıya

حان الوقت لملك الزبالين

sıra geldi çöpçüler kralına

بقي صامتاً طوال الوقت.

- O, her zaman sessizdi.
- O her zaman sessizdi.

في هذا الوقت القصير

bu kısacık vakit içerisinde

كم من الوقت أنتظرتني؟

Beni ne kadar bekledin?

هلا منحتني بعض الوقت؟

Bana biraz zaman verir misin?

قد يستغرق بعض الوقت

Bu biraz zaman alabilir.

يحتاجون لمزيد من الوقت.

Daha fazla zamana ihtiyaçları var.

واصل المشي لبعض الوقت.

O, bir süre yürümeye devam etti.

عفوا ، ما هو الوقت؟

Affedersiniz, saat kaç?

بقي عندي بعض الوقت.

Biraz zamanım kaldı.

وفي هذا الوقت، الوقت الذي يهرب الناس فيه من الخدمة العسكرية.

Ve o ortamda, insanların askerden kaçtığı bir ortamda,

في ذلك الوقت كنا نعتقد حقًا أن لدينا المزيد من الوقت.

Daha önceleri daha çok zamanımız var sanırdık.

وفي نفس الوقت، ألّا تتنازل عن كل اللكمات في نفس الوقت،

ama aynı zamanda, tüm bu lafları bir kerede söylememek anlamına da gelir.

هل يمر الوقت؟ أو يتوقف الزمن ، هل نتقدم في الوقت المناسب؟

Zaman akıp gider mi? Yoksa zaman duruyor biz mi zamanda ilerliyoruz?

- كم من الوقت بقي للإفطار؟
- كم من الوقت بقي لتناول الإفطار؟

İftara ne kadar kaldı?

- أحتاج لمزيد من الوقت لأنهي واجبي.
- أحتاج لمزيد من الوقت لأنهي واجبي المدرسي.
- أحتاج لمزيد من الوقت لأنجز فروضي.

Ev ödevimi bitirmek için daha fazla zamana ihtiyacım var.

وينتشر مع الوقت ولاعلاج له

Zamanla da ilerliyor ve tedavimiz yok.

نعم، فلنبدأ دون إضاعة الوقت.

Evet. Hiç vakit kaybetmeden başlayalım.

لقد حان الوقت لإجراء تغييرات

Toplum çapında değişiklikler yapma zamanı;

كنتُ طفلة في ذلك الوقت.

O zamanlar sadece bir çocuktum.

أخذت نفساً في الوقت الخاطئ،

Dalganın yanlış kısmında nefesimi tuttum,

يحدث ذلك طوال الوقت الآن.

Ciddiye alınmamak artık hep karşıma çıkıyor.

يلعبون بعقلك أيضًا، طوال الوقت،

aklınızla sürekli oynuyorlar,

‫أحارب الوقت،‬ ‫والمد والجذور الجهنمية.‬

Zaman, gelgit ve cehennemden gelen kökler ile mücadele ediyorum.

يبدو ذلك دراميًا طوال الوقت،

Aşırı dramatik olmuş gibi gelebilir.

إشعال الأضواء في الوقت المناسب.

ışıklarını doğru zamanda açıyor.

وفي الوقت المناسب، سنكون شاكرين.

ve biz zamanla onlara teşekkür edeceğiz.

حان الوقت لفعل شيء كبير.

Büyük bir şey,

وبحلول الوقت الذي ولدتُ فيه،

Ben doğana kadar

‫تسريع الوقت يكشف سرها المميت.‬

Zamanı hızlandırınca ölümcül sırları ortaya çıkıyor.

‫حان الوقت للاستمتاع بدفء الشمس...‬

Gece tekrar gelmeden önce...

في ذلك الوقت، كان السجناء...

O dönemde tutuklular...

نشروا الخبر في الوقت الخاطئ.

Saati yanlış biliyorlarmış.

انها الوقت للتوقف عن الكتابة

İnsan olma durumunun

صدم الجميع بعد ذلك الوقت

o saatten sonra artık herkes şok olmuştu

حتى السفر في الوقت المناسب

Yani zamanda yolculuk

‫وفي الوقت نفسه، تبتعد تدريجيًا.‬

Ve aynı zamanda yavaşça uzaklaşıyor.

لا يزال الوقت مبكرا للقيام.

Kalkmak için çok erken.

سأساعدك في توفير بعض الوقت.

Bira zaman tasarrufu yapmana yardım edeceğim.

نحتاج فقط قليلا من الوقت.

Bizim yalnızca biraz zamana ihtiyacımız var.

نصحني أستاذي في ذلك الوقت

Hocam, o dönemde bana

خذ ما تشاء من الوقت.

Her zaman istediğini al.

كم من الوقت ستمضي هنا؟

- Burada ne kadar kalacaksın?
- Burada ne kadar süre kalacaksın?

لم تأخذ كلّ هذا الوقت؟

Neden bu kadar uzun sürüyor?

سأحتاج إلى المزيد من الوقت.

Biraz daha zamana ihtiyacım olacak.

فقط أحتاج لقاء الوقت معك.

Sadece seninle zaman geçirmem gerekiyor.

وتركيز يمكن أن يستمر مع الوقت.

ve yoğunlaşman zamanla artar.

كان أمي حاملاً في ذلك الوقت.

Annem o zaman hamileydi.

كانت في روحه كل هذا الوقت.

bu her daim onun ruhundaydı.

لكن بالطبع حين يأتي الوقت المناسب،

Elbette doğru zaman geldiğinde

يمكنك اعتراضهم في الوقت المناسب ومنعهم.

gerçek zamanlı olarak onları engelleyip durdurabilirsin.

وبمرور الوقت بدأت الصور تتلون بالأحمر،

Zamanla bu resimler kırmızıya boyanmaya başladı,

وانضممنا لفرقة موسيقية منذ ذلك الوقت.

ve o zamandan beri birlikteyiz.

في ذلك الوقت كان يوجد قانون:

O zamanlarda bir yasa var:

هل تعلمون بمن أفكر طوال الوقت؟

En çok kim aklımdan geçiyor biliyor musunuz?

الأهمية الثالثة بالنسبة للأطفال هي الوقت.

Çocuk olmanın üçüncü avantajı ise zaman avantajıdır.

‫لكن الوقت ينفد لإيجاد حل للصراع،‬

Ancak, saldırılara çözüm bulmak için vakit daralıyor,

بحيث يحدد الوقت الأنسب لكي يسرقه.

sizin ve ailenizin gelip gidişini izleyebilir.

كنت في فنزويلا في ذلك الوقت،

O sıralar Venezuela'daydım.