Translation of "Veriyor" in Spanish

0.028 sec.

Examples of using "Veriyor" in a sentence and their spanish translations:

Sonra acı veriyor.

Después, doloroso.

(Seyirci cevap veriyor)

(La audiencia responde)

Söz veriyor musun?

- ¿Lo prometes?
- ¿Lo promete?

Düşünmek acı veriyor.

Pensar duele.

Tom oy veriyor.

Tom está votando.

İşçiliğine emek veriyor.

Pone mucho empeño en sus labores.

çok büyük cezalar veriyor

da castigos enormes

Ve orada can veriyor

Y el vive alli

Kirlilik dünyamıza zarar veriyor.

La contaminación está dañando nuestra tierra.

O aşırı tepki veriyor.

Está sobreactuando.

Artık içmemeye söz veriyor.

Él promete no beber más.

Ekran yeşil ışık veriyor.

La pantalla solo emite luz verde.

Onlara dijital teknoloji dersi veriyor,

que les enseña acerca de tecnología digital

Köpek John adına karşılık veriyor.

El perro responde al nombre de John.

Oradaki çocuk sana selam veriyor.

Aquel chico de allí se está inclinando ante ti.

Ofis bir veda partisi veriyor.

En la oficina tiene lugar una fiesta de despedida.

Annem sinemaya gitmeme izin veriyor.

Mi mamá me dio permiso para ir al cine.

Her zaman karısına hediyeler veriyor.

- Él siempre le lleva regalos a su mujer.
- Él siempre le da regalos a su esposa.

Tom, dikkatini veriyor gibi görünmüyordu.

Tom no parece estar prestando atención.

Tom tedaviye iyi yanıt veriyor.

Tom está respondiendo bien al tratamiento.

Bronz çan güzel ses veriyor.

La campana de bronce suena bonito.

Her çocuğa iki elma veriyor.

Le está dando dos manzanas a cada niño.

O bize tarih dersi veriyor.

- Él nos enseña historia.
- Él nos da clase de historia.

O, profesöre oldukça değer veriyor.

Él tiene al profesor en alta estima.

Tom, Mary'ye Fransızca dersleri veriyor.

Tom le da clases de francés a Mary.

- Söz veriyor musun?
- Söz mü?

¿Lo prometes?

Seni böyle görmek acı veriyor.

Duele verte así.

İlki, açıkçası korkunç, aileme utanç veriyor

El primero es atroz, de esos que avergüenzan a mi familia.

Ama hislere çok fazla tepki veriyor.

pero es muy sensible a ellos.

Ve bana ışık veriyor. Tamam, gidelim.

y, así, tendré algo de luz. Bien, vamos.

Ve yazın çeşit çeşit meyve veriyor.

y luego, en verano, da una variedad de frutas diferentes.

Erkekler şu iki tepkiden birini veriyor.

Los hombres tienen dos reacciones diferentes.

Kişiye iç gözlemini yapma imkanı veriyor,

le da a la persona la oportunidad de ser introspectiva,

Ve başarabilmek için ise mücadele veriyor

Y él lucha por triunfar

O, gönüllü olarak size destek veriyor.

Te está apoyando voluntariamente.

Haftada bir kez piyano dersleri veriyor.

Da clases de piano una vez a la semana.

O Arjantinli ve tenis dersleri veriyor.

Es argentino y da clases de tenis.

Tom sana ikinci bir şans veriyor.

Tom te está dando una segunda oportunidad.

Parasını yüksek faiz oranıyla ödünç veriyor.

Él presta dinero con un alta tasa de interés.

Tom yeni tedaviye iyi yanıt veriyor.

- Tom está respondiendo bien al nuevo tratamiento.
- Tom está respondiendo bien al tratamiento nuevo.

Çocuklarınızın dondurma yemelerine izin veriyor musun?

- ¿Permites que tus hijos coman helado?
- ¿Permites a tus hijos comer helado?
- ¿Dejas que tus hijos coman helado?

Çocuklarınızın dondurma yemesine izin veriyor musunuz?

- ¿Dejas a tus hijos comer helados?
- ¿Permites que tus hijos coman helado?

Şimdi, Hannibal gizlenmiş birliklerine saldırı işareti veriyor.

Ahora, Hannibal da la señal a sus hombres ocultos de atacar. tack.

Program bu konu da hakkını veriyor yani

el programa también da este derecho

Teknolojimiz buna imkan veriyor mu? Hayır vermiyor.

¿Nuestra tecnología permite esto? No, no lo hace.

Bütün kadınlara değil sadece ona cevabını veriyor

no solo a todas las mujeres, sino a ella

- Sana kim öğretiyor?
- Sana kim ders veriyor?

¿Quién te enseña?

O çalışanlarının ofiste yemek yemelerine izin veriyor.

Él les permite comer en la oficina a sus trabajadores.

O çocuklarına saçlarını uzatmaları için izin veriyor.

Ella les permite a sus hijos dejarse el pelo largo.

O benim öğrencimdi. Şimdi çocuklarıma ders veriyor.

Era alumno mío, ahora enseña a mis hijos.

Japonya durgunluktan kurtulmak için hala mücadele veriyor.

Japón sigue luchando para salir de la recesión.

Aramızdaki her şeyin bittiğini bilmek acı veriyor.

Duele saber que todo entre nosotros se acabó.

Bu bana devam etmek için güç veriyor.

Esto me da fuerzas para continuar.

Aşk birine sahip olmadığı bir şeyi veriyor.

Amar es dar algo que no se tiene.

Tom bu ayın sonunda bir konser veriyor.

Tom dará un concierto al final de este mes.

Alerjiye karşı ilaçlar genelde bana uyku veriyor.

Los medicamentos contra la alergia normalmente me dan sueño.

Sizce bu boykotlar bir sonuç veriyor mu?

¿Creéis que estos boicots tienen algún resultado?

Hoca sınavda hesap makinesi kullanmaya izin veriyor.

El maestro deja usar calculadora en el examen.

Bana, elektrik tüketimimin benim kontrolümde olduğu duygusunu veriyor.

Un sentido de que tenía el control de mi propio consumo.

Bir pandemiyi kontrol etmeye yardımcı olma vaadini veriyor.

de ayudar a controlar una pandemia a través del rastreo de contactos.

Bu yüzden Kartaca generali devam etmeye karar veriyor.

Así que el general cartagines decide presionar.

Kadın kocasına veriyor fakat aslında mallar tamamen ortak

ella se lo da a su esposo, pero de hecho, los bienes son completamente comunes

Tıpkı bir erkek gibi atın üzerinde savaş veriyor

Él pelea en un caballo como un hombre

Yumurtalara sifonuyla oksijen veriyor, onlara göz kulak oluyordu.

Oxigenaba los huevos con su sifón, los cuidaba.

Maria sonuçları unutarak her zaman aceleci kararlar veriyor.

María siempre toma decisiones precipitadas, olvidándose de las consecuencias.

Bu kek içinde peynir varmış gibi tat veriyor.

- Esta torta tiene gusto a queso.
- Este pastel sabe como si tuviera queso.

Eğlence uyuşturucu kullanımı birçok şehir efsanelerine ilham veriyor.

El consumo de drogas recreativas inspira muchas leyendas urbanas.

Amerika, teknik yeniliklere ve onun finansal getirilerine değer veriyor.

América valora la innovación tecnológica y su recompensa económica.

Aynı zamanda onları ele veriyor. Çoğu av hüsranla sonlanıyor.

Pero también los expone. La mayoría de las cacerías fracasan.

- Tom spor psikolojisi öğretiyor.
- Tom spor psikolojisi dersi veriyor.

Tom da clases de psicología del deporte.

Gittikçe daha fazla insan et yemeyi durdurmaya karar veriyor.

Cada vez más personas deciden dejar de comer carne.

Söylediğim her şeyin bir yalan olduğunu bilmek acı veriyor.

Duele saber que todo lo que dijo es mentira.

önce ve sonrasında ne var, insanlar ona nasıl tepki veriyor.

qué le sigue y qué le antecede, cómo responden las personas.

Finansal kaynağı düşük olan okullar kalitesiz araç gereçle eğitim veriyor,

Las escuelas con menos recursos tienen equipos de menor calidad,

Bu bize bir çok yaşama alanı ve laboratuvar sahası veriyor

Da mucho espacio de vida y mucho espacio de laboratorio,

Bu yüzden kilo veriyor ve muazzam bir güç kaybına uğruyor.

Así que bajó de peso y perdió mucha fuerza.

şimdi herkes sosyal mesaj veriyor bir tanede ben vereyim o zaman

ahora todos están dando un mensaje social, déjenme dar uno a la vez

- Okumak bana büyük bir zevk verir.
- Okumak bana büyük zevk veriyor.

La lectura es mi gran placer.

Sanırım ağladın. Nedenini bana söyleyebilir misin? Bir şey acı veriyor mu?

Pienso que has llorado. ¿Puedes decirme por qué? ¿Te duele algo?

Bununla birlikte sahildeki Kartaca gözcüleri yaklaşan düşman filosunu tespit edip alarm veriyor.

Sin embargo, exploradores cartagineses a lo largo de la costa avistan la flota enemiga y hacen sonar la alarma.

- Bu hareketi yapmak ağrı veriyor mu?
- Bu şekilde hareket edince ağrı oluyor mu?

¿Le duele moverse así?

Ama yine de dikkat çekici olaylar var. Gelecekle ilgili haberler de veriyor bu adam.

Pero todavía hay eventos notables. Este hombre también da noticias sobre el futuro.

- Neden ABD hükümeti insanların silah sahibi olmalarına izin veriyor?
- Neden ABD hükümeti insanların silah almalarına izin verdi?

¿Por qué el gobierno de Estados Unidos deja que la gente tenga armas?

- Niçin onların şikâyet ettikleri sadece benim? Onlar sadece beni örnek veriyorlar ve beni bir günah keçisi olarak kullanıyorlar.
- Neden ben onların tek şikayet ettiğiyim?Onlar sadece benim üzerimden örnek veriyor ve beni günah keçisi olarak kullanıyorlar.

¿Por qué soy el único del que se quejan? Ellos sólo quieren que yo sirva de ejemplo y me están usando como chivo expiatorio.