Translation of "Vaktim" in Spanish

0.012 sec.

Examples of using "Vaktim" in a sentence and their spanish translations:

Yazacak vaktim yok.

No tengo tiempo para escribir.

Çok vaktim yok.

No tengo mucho tiempo.

Gerçekten vaktim yok.

- En serio no tengo tiempo.
- En serio que no tengo tiempo.

Dinlenmeye vaktim yok.

No tengo tiempo para relajarme.

Kaybedecek vaktim yok.

No tengo tiempo que perder.

Buna vaktim yok.

- No tengo tiempo para esto.
- No tengo tiempo para eso.

Yemek yapacak vaktim yok.

No tengo tiempo para cocinar.

Dinlenmek için vaktim yok.

- No tengo tiempo para descansar.
- No tengo tiempo para tomarme un recreo.

Yazmak için vaktim yok.

No tengo tiempo para escribir.

Oyun için vaktim yok.

No tengo tiempo para jugar.

Yarın hiç vaktim yok.

No tengo tiempo mañana.

Uyumak için vaktim yok.

No tengo tiempo para dormir.

Vaktim olup olmadığını bilmiyorum.

No sé si tengo tiempo.

Şu anda vaktim yok.

No tengo tiempo ahorita.

Hasta olmaya vaktim yok.

No tengo tiempo para estar enfermo.

Vaktim olursa sizi ararım.

Si tengo tiempo, te marco.

Kahvaltı için vaktim yoktu.

No tuve tiempo para desayunar.

Yeterli vaktim yok, acele et!

No tengo el tiempo suficiente, ¡date prisa!

Benim yemek için vaktim yoktu.

- No tuve tiempo para comer.
- No me ha dado tiempo a comer.

Yatağımı düzeltemem. Buna vaktim yok.

No puedo hacer mi cama. ¡No tengo tiempo para eso!

Boşa harcayacak hiç vaktim yok.

No tengo tiempo que perder.

Benim gerçekten çok vaktim yok.

Realmente no tengo mucho tiempo.

Bugün hiç boş vaktim yok.

Hoy no tengo ningún tiempo libre.

Benim şimdi çok vaktim yok.

Ahora no tengo mucho tiempo.

Ne yazık ki bugün vaktim yok.

Desafortunadamente no tengo tiempo hoy.

- Okuyacak zamanım yok.
- Okuyacak vaktim yok.

No tengo tiempo para leer.

Seninle gelmek isterdim ama vaktim yoktu.

Me hubiera gustado ir contigo pero no tenía tiempo.

Benim seyahat etmek için vaktim yok.

Yo no tengo tiempo para viajar.

Bugün onu yapmak için vaktim yok.

Hoy no tengo tiempo para eso.

Yapmak istediklerimi yapmak için vaktim yok.

No tengo tiempo para hacer lo que quiero.

Hiç vaktim kalmadı; biraz acele et!

No tengo más tiempo, ¡date un poco de prisa!

- Zamanım sona eriyor.
- Vaktim tükenmek üzere.

Mi tiempo se está acabando.

- Öğle yemeği yemek için bugün vaktim yok.
- Bugün öğle yemeği yemek için yeterli vaktim yok.

No tengo tiempo suficiente para almorzar hoy.

Tek boş vaktim metroda günde bir saat,

Mi único tiempo libre era una hora al día en el metro,

Gitmeden önce kitaplarımı düzenlemek için vaktim yok.

No tengo tiempo de ordenar mis libros antes de irme.

Birincisi, hiç param yok. İkincisi, vaktim yok.

Primero, no tengo nada de dinero. Segundo, no tengo tiempo.

- Buna vaktim yok.
- Bunun için zamanım yok.

No tengo tiempo para esto.

Ayrıntılı bir biçimde açıklamak için vaktim yok.

No tengo tiempo para explicar en detalle.

Bu sabah kahvaltı yemek için vaktim yoktu.

Esta mañana no he tenido tiempo de desayunar.

Ne yazık ki fazla boş vaktim olmayacak.

Por desgracia, no tendré mucho tiempo libre.

Onu yapmak için vaktim olup olmayacağını bilmiyorum.

No sé si tendré tiempo para hacerlo.

Fransızcamı ilerletmek istiyorum ama gerçekten hiç vaktim yok.

Me gustaría mejorar mi francés, pero no tengo ni un poco de tiempo.

Keşke seninle konuşmak için daha çok vaktim olsa.

Me gustaría tener más tiempo para hablar contigo.

- Bir arı gibi meşgulüm.
- Başımı kaşıyacak vaktim yok.

- Estoy muy ocupado.
- Estoy muy ocupada.

Seninle plaja gitmek isterim ama bugün vaktim yok.

Me gustaría ir a la playa contigo pero hoy no tengo tiempo.

- Vaktim olup olmadığını bilmiyorum.
- Zamanım olup olmadığını bilmiyorum.

- No sé si tengo tiempo.
- No sé si tendré tiempo.
- No sé si tenga tiempo.

Benim birçok arkadaşlarla konuşmak için bol bol vaktim vardı.

Tuve un montón de tiempo para hablar con muchos amigos.

- Başımda bir ton iş var.
- Başımı kaşıyacak vaktim yok.

- Estoy hasta el cuello con el trabajo.
- Estoy saturado de trabajo.

Çok vaktim yok, bu yüzden bir fast-food restorana uğrayacağım.

- No tengo mucho tiempo, así que me dejaré caer por un restaurante de comida rápida.
- No tengo mucho tiempo, así que voy a pasar por un restaurante de comida rápida.

- Yüzmeye vaktim olmadı.
- Yüzecek zamanım olmadı.
- Yüzmek için zamanım yoktu.

No tuve tiempo para nadar.

Ne alışveriş yapacak ne de anneme hoşça kal diyecek vaktim vardı.

No tuve tiempo ni para ir de compras ni para despedirme de mi madre.

- O kitabı okumak için zamanım yok.
- O kitabı okumak için vaktim yok.

No tengo tiempo para leer ese libro.

Böyle bir uzun mektup yazdığım için üzgünüm. Kısa yazmak için vaktim yoktu.

Lamento escribir una carta tan larga. No tenía tiempo para escribir una más corta.

- Ne alışveriş yapacak ne de anneme hoşça kal diyecek vaktim vardı.
- Ne alışveriş etmek ne de anneme hoşça kal demek için zamanım vardı.

No tuve tiempo ni para ir de compras ni para despedirme de mi madre.