Translation of "Anlamak" in Spanish

0.012 sec.

Examples of using "Anlamak" in a sentence and their spanish translations:

- Tom'u anlamak istiyorum.
- Tom'u anlamak isterim.

Quiero entender a Tom.

Nedenini anlamak kolay:

Es fácil entender por qué:

Nedenini anlamak için

Para entender por qué,

Şunu anlamak zorundayız.

Tenemos que entender algo.

İfadeni anlamak istiyorum.

Quiero ver tu expresión.

Tom'u anlamak istiyorum.

Quiero entender a Tom.

O anlamak istiyordu.

Ella lo quería entender.

Beni anlamak istemiyorsun.

No quieres entenderme.

Bazense geçmişi anlamak için.

A veces leemos para entender el pasado.

Bütün problemi anlamak istiyordum.

Yo quería entender todo el problema.

Onun şiirlerini anlamak güçtür.

Sus poemas son difíciles de entender.

Onun teorisini anlamak zordur.

Es difícil entender su teoría.

Onu anlamak çok zor.

Es muy difícil entenderlo.

Onun fikirlerini anlamak zordur.

Es difícil entender sus ideas.

Bu romanı anlamak zordur.

Es difícil entender esta novela.

Seni anlamak çok zor.

Es difícil entenderte.

Onun sorularını anlamak imkânsızdı.

Era imposible entender sus preguntas.

Osaka lehçesini anlamak zordur.

El dialecto de Osaka es difícil de entender.

Ve nasıl olduğunu anlamak, ne kadar tehlikeli olduğunu anlamak için önemli.

Y el entender como, es crucial para entender que tan peligroso es en realidad

Göbekli Tepe'nin önemini anlamak için,

Para entender la importancia de Göbekli Tepe

Bazen geleceği anlamak için okuruz.

A veces leemos para entender el futuro.

Dağılmanın ne olduğunu anlamak önemli,

Necesito que Uds. entiendan qué es la dispersión,

Niçin gitmek istediğini anlamak zor.

Es difícil entender por qué quieres irte.

Bunu anlamak oldukça kolay olmalı.

Esto debería ser bastante simple de entender.

Tom yaşamın anlamını anlamak istiyor.

Tom quiere entender el significado de la vida.

Bu cümlenin anlamını anlamak zorundayım.

Tengo que entender el significado de esta frase.

Bunun nasıl yapıldığını anlamak zorundayız.

Debemos encontrar la forma de hacer esto.

Onu anlamak için yeterince yaşlıdır.

Él tiene la edad suficiente para entenderlo.

Sadece bilip bilmediğini anlamak istedim.

Solo quería ver si lo sabías.

Seni anlamak gerçekten çok zor.

De verdad que es muy difícil entenderte.

Bunu anlamak için çok gençsin.

Eres demasiado joven para entender.

Bu sözlükteki örnekleri anlamak kolay.

Los ejemplos de este diccionario son fáciles de entender.

- Bunu anlamak hiç de kolay değil.
- Bunu anlamak hiç kolay değil.
- Kolayca anlaşılmaz.

Está lejos de ser fácil de entender.

Beyni anlamak için, elbette, beyinleri araştırmalıyız

Para entender el cerebro, debemos estudiar cerebros.

Anlamak istediğiniz önemli şeylerden biri yüzey,

Uno de los elementos claves que queremos entender es la superficie

İşin ucunda evrendeki yerimizi anlamak var.

Se trata de entender nuestro lugar en el universo.

Bazı Asya filmlerini anlamak çok zordur.

Algunas películas asiáticas son muy difíciles de entender.

Bu kitabı anlamak benim becerilerimi aşar.

Entender este libro está más allá de mi capacidad.

Tom'un ne söylemeye çalıştığını anlamak zordu.

Era difícil entender qué era lo que Tom intentaba decir.

Bu kitabı anlamak benim yeteneğimin ötesindedir.

Entender este libro está más allá de mi capacidad.

Karlo, anlamak ve oluşturmak yeteneğine sahiptir.

Karlo tiene la capacidad de entender y crear.

Bunu anlamak için cinsiyet değiştirmek zorunda kaldım.

Tuve que cambiar de género para darme cuenta.

Anlamak için Antik Yunanlara geri dönmemiz lazım.

Tenemos que ir al pasado, a los antiguos griegos.

Bazen insanların ne yaptıklarını anlamak daha kolay,

A veces es más fácil entender lo que hace la gente,

Tom bunu anlamak için daha çok küçük.

Tom todavía es demasiado joven para entenderlo.

Bir gün tasarrufun önemini anlamak için geleceksin.

Algún día te vas a dar cuenta de la importancia de ahorrar.

Ne hissettiğimizi anlamak için tek yol bu.

ese es el único camino para comprender cómo sentimos.

Bu teoriyi anlamak, benim için çok zordur.

Esta teoría es demasiado difícil para que la entienda.

- Benim doğru konuşup konuşmadığımı anlamak için gözleri yüzümü aradı.
- Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

Sus ojos recorrieron mi cara para ver si estaba diciendo la verdad.

Neden bilet almadığını anlamak için psikoloğa ihtiyacın yok.

No necesitan un psicólogo para decirles que porqué no compraron esos boletos.

Bu bireysel kalıpları, bu değişkenleri ve değişiklikleri anlamak;

estos patrones individuales, esta variabilidad y cambio

Ve böyle yorumların neden incitici olduğunu anlamak için,

Y entender por qué estos comentarios son hirientes,

Onun ne söylediğini anlamak uzun bir zaman aldı.

Me costó un rato largo el asimilar lo que ella estaba diciendo.

Onun ne söylemeye çalıştığını anlamak bir süremi aldı.

Me tomó un poco de tiempo entender lo que ella trataba de decir.

Doğruyu söyleyip söylemediğini anlamak için gözlerinin içine baktım.

Le miré a los ojos para ver si decía la verdad.

İnsanlar hayatı anlamak için değil, yaşamak için yaratılmıştır.

El ser humano no está hecho para entender la vida, sino para vivirla.

Hoşunuza gidip gitmeyeceğini anlamak için bu şarabın tadın.

- Prueba este vino a ver si te gusta.
- Pruebe este vino a ver si le gusta.
- Probad este vino a ver si os gusta.
- Prueben este vino a ver si les gusta.

- Benim için onu anlamak güç.
- Onu anlamam zor.

Me es difícil comprenderlo.

Biz de bilginin gezegen çapında nasıl iletildiğini anlamak istiyoruz.

Y queremos entender cómo se transmite la información por todo el planeta.

Ne var ki bunu anlamak için yaş almak gerekiyor.

Pero para aprender esto hay que envejecer.

Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.

Ella tenía suficiente intuición para entender lo que él realmente quería decir.

Tom bütün kargaşanın ne olduğunu anlamak için dışarı çıktı.

Tom salió para averiguar qué era todo ese jaleo.

O bir deyimdir. Onun gerçek anlamını anlamak zorunda değilsin.

Es una frase hecha, no hay que entenderla literalmente.

Bazen birbirimizi anlamak için aynı dili konuşmak zorunda değilsindir.

A veces no hace falta hablar la misma lengua para entenderse.

Ve bugün sizlere kendi gezegenimizi daha iyi anlamak için tasarlanmış

y hoy quiero enseñarles un nuevo tipo de robot

Bu beni daha da meraklandırdı, onları daha fazla anlamak istedim.

Eso me generó aún más curiosidad y quería entenderlos mucho más.

Bu sistemin nasıl işlediğini anlamak için teknik bilgiye ihtiyacınız var.

Necesitas conocimiento técnico para entender cómo funciona este sistema.

Sana yardım etmek için yapabileceğim bir şey olmadığını anlamak zorundasın.

Tienes que entender que no hay nada que pueda hacer para ayudarte.

Onun yeterince tatlı olup olmadığını anlamak için kekin tadına baktı.

Ella probó la tarta para ver si estaba lo suficientemente dulce.

Kazanın ne kadar ciddi olduğunu anlamak için sadece bu makaleyi okumalısın.

Sólo tienes que leer este artículo para ver qué tan grave fue el accidente.

Çok sayıda öğrenci konuştuğu için, profesörün söyleyecek neyi olduğunu anlamak zordu.

Con tantos estudiantes hablando, era difícil oír lo que el profesor tenía que decir.

İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.

El mayor defecto de la raza humana es nuestra incapacidad para entender la función exponencial.

Gerçek sanatçılar hiçbir şeyi küçümsemez; onlar kendilerini yargılamak yerine anlamak için zorlarlar.

Los verdaderos artistas no desprecian nada; ellos se esfuerzan por entender en lugar de juzgar.

Zaman kavramının sadece bir yanılsamadan ibaret olduğunu anlamak için sonsuzluk denizlerini geçtim.

He cruzado los mares de la eternidad para entender que la noción de tiempo no es nada sino una ilusión.

Onlar cesedin Tom'a ait olup olmadığını anlamak için bir DNA karşılaştırması yaptılar.

Ellos realizaron una comparación de DNA para confirmar si el cuerpo era el de Tom.

Bunun neden bu kadar zor olduğunu anlamak için, hele eğitimli bir piyanist için,

Para entender como esto fue tan difícil para un pianista estudiado, tenemos que conocer

Tom, bitişik odadaki ebeveynlerinin ne konuştuğunu duyup duyamayacağını anlamak için kulağını duvara dayadı.

Tom puso su oído contra la pared para ver si podía oír lo que sus padres estaban discutiendo en la pieza contigua.

Tanrı altın bir tahtta bulutların içinde yalnız oturan sınırlı bir kişi değildir. Tanrı her şeyin içinde yaşayan saf Bilinçtir. Bu gerçeği anlamak için, herkesi eşit kabul etmeyi ve sevmeyi öğrenin.

Dios no es un ser limitado que se sienta solo en un trono de oro en las nubes. Dios es la conciencia pura y está dentro de todo. Entendiendo esta verdad, aprende a aceptar y amar a todos por igual.