Translation of "Seçeneği" in English

Seçeneği yok.

He has no choice.

Tek seçeneği... ...saldırmak.

Her only option... is attack.

Tom'un seçeneği yoktu.

Tom had no choice.

Onun seçeneği yok.

She has no choice.

Onların seçeneği yok.

- They have no choice.
- They don't have a choice.

Doğru seçeneği işaretleyin.

Mark the correct option.

Tom'un seçeneği yoktu

Tom didn't have any choice.

Doğru seçeneği belirtin.

Indicate the correct option.

Tom'un seçeneği yok.

Tom has no choice.

- Tom'un çok seçeneği yok.
- Tom'un fazla seçeneği yok.

Tom doesn't have much choice.

Hepimizin bir seçeneği var.

We all have a choice.

Bu seçeneği önümüze getirdi.

has placed that choice before us.

Amerika'nın bir seçeneği var.

America does have a choice.

Tom'un iki seçeneği var.

Tom has two choices.

Tom'un başka seçeneği yoktu.

Tom had no options left.

Tom'un birçok seçeneği yoktu.

- Tom didn't have much of a choice.
- Tom didn't have much choice.

Tom'un bir seçeneği yoktu.

Tom didn't have a choice.

Tom'un fazla seçeneği yok.

- Tom doesn't have much choice.
- Tom doesn't have much of a choice.

Tom seçeneği olmadığını biliyordu.

Tom knew he had no choice.

Tom'un başka seçeneği olmayacak.

Tom will have no other choice.

Bu onların tek seçeneği.

It is their only choice.

Tom'un iki seçeneği vardı.

Tom had two choices.

Tom'un tek seçeneği kaldı.

Tom has only one option left.

Onların birkaç seçeneği var.

They have several options.

Onların bir seçeneği vardı.

They had a choice.

Onların bir seçeneği yoktu.

They didn't have a choice.

Ben bu seçeneği düşünüyorum.

I'm contemplating this option.

Tom'un bir seçeneği vardı.

Tom had a choice.

Tom'un hiçbir seçeneği olmayabilir.

Tom may have no choice.

Tom'un bir seçeneği olmayacak.

Tom will have no choice.

Tom'un fazla seçeneği yoktu.

Tom didn't have much choice.

Tom'un hayli seçeneği var.

Tom has plenty of options.

Tom'un hiçbir seçeneği yok.

Tom doesn't have any choice.

Jürinin üç seçeneği vardı.

The jury had three options.

Tom'un çok seçeneği yok.

- Tom doesn't have much choice.
- Tom doesn't have many options.

Başka bir seçeneği yoktu.

- He didn't have another choice.
- I didn't have another choice.
- She didn't have another choice.

Sami'nin hiç seçeneği yoktu.

Sami had no choice.

Tom'un başka seçeneği yok.

Tom has no other choice.

Üçüncü seçeneği tercih ederim.

I prefer the third option.

Söylenileni yapmaktan başka seçeneği yoktu.

He had no choice but to do as he was told.

Tom'un gitmekten başka seçeneği yok.

Tom has no choice but to go.

Tom'un çok az seçeneği var.

Tom has very little choice.

Onun kaçmaktan başka seçeneği yoktu.

He had no choice but to run away.

O başka seçeneği olmadığını biliyor.

She knows she does not have any other choices.

Tom hiçbir seçeneği olmadığını biliyor.

- Tom knows he has no choice.
- Tom knows that he has no choice.

Tom fazla seçeneği olmadığını biliyor.

- Tom knows he doesn't have much choice.
- Tom knows that he doesn't have much choice.

Tom'un açıkça başka seçeneği yoktur.

Tom clearly has no choice.

Tom'un dövüşmekten başka seçeneği yoktu.

Tom had no choice but to fight back.

Tom'un kalmaktan başka seçeneği yok.

Tom has no choice but to remain.

Tom'un bir seçeneği var mı?

Does Tom have a choice?

Tom seçeneği olmadığını fark etti.

- Tom realized he had no choice.
- Tom realized that he had no choice.

Tom bir seçeneği olmadığını söyledi.

- Tom said he didn't have a choice.
- Tom said that he didn't have a choice.

Tom'un gitmekten başka seçeneği yoktu.

Tom had no choice but to leave.

Tom'un gerçekten başka seçeneği yok.

Tom really has no other option.

Tom'un kalmaktan başka seçeneği yoktu.

Tom had no choice but to stay.

Tom'un hâlâ birkaç seçeneği var.

Tom still has a few options.

Sanırım Tom'un üç seçeneği var.

- I think Tom has three options.
- I think that Tom has three options.

Truman'ın üç zor seçeneği vardı.

Truman had three difficult choices.

İstifa etmekten başka seçeneği yoktu.

He has no choice but to resign.

- Seçenekten yanayım.
- Ben, seçeneği destekliyorum.

I am in favor of the option.

Tom'un vazgeçmekten başka seçeneği yok.

Tom has no choice but to quit.

Tom Mary'ye seçeneği olmadığını söyledi.

Tom told Mary she had no choice.

Çoğu kişi varsayılan seçeneği seçer.

Most people choose the default option.

Leyla ikinci seçeneği tercih ediyor.

Layla prefers the second option.

Tom'un çok fazla seçeneği yok.

Tom doesn't have very many options.

Tom'un gerçekten bir seçeneği yok.

Tom doesn't really have a choice.

Tom'un sadece bir seçeneği vardı.

Tom had just one option.

Tom'un pek çok seçeneği yoktu.

Tom didn't have many options.

- Onun tek seçeneği olduğunu Tom'a söyledim.
- Tom'a bunun onun tek seçeneği olduğunu söyledim.

I told Tom it was his only option.

İyi maaşlı bir kariyer seçeneği yoktu.

So high-paying careers were not really an option.

Her iki seçeneği de dikkatlice düşündük.

- We have given careful thought to both alternatives.
- We've given careful thought to both alternatives.

Kaderini kabul etmekten başka seçeneği yoktu.

She had no choice but to accept her fate.

Onun kabul etmekten başka seçeneği olmayacak.

- She will have no choice but to accept.
- He will have no choice but to accept.

Tom'un istifa etmekten başka seçeneği yok.

Tom has no choice but to resign.

Tom'un kabul etmekten başka seçeneği yok.

Tom has no choice but to accept.

Tom'un Mary'ye söylemekten başka seçeneği yok.

Tom has no other choice but to tell Mary.

Tom'un onlara katılmaktan başka seçeneği yok.

Tom has no choice but to join them.

Tom'un Mary'yi desteklemekten başka seçeneği yoktu.

Tom had no choice but to support Mary.

- Hiçbir seçenek görmüyorum.
- Hiçbir seçeneği anlamadım.

I don't see any options.

İsimleri rastgele seçmekten başka seçeneği yoktu.

He had no other choice but to choose the names randomly.

Bu noktada, annemin birkaç seçeneği vardı:

So my mum had a couple of options at that point.

Onun bunu yapmaktan başka seçeneği yoktu.

He had no choice but to do it.

Tom, Mary'ye onu yapma seçeneği verdi.

Tom gave Mary the option to do that.

Tom'un bunu yapmaktan başka seçeneği yok.

Tom has no choice but to do that.

- Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.
- Tom'un ya sabır çekmek dışında bir seçeneği yoktu.

Tom had no choice but to grin and bear it.

Fakat orman faresinin böyle bir seçeneği yok.

But wood mice don't have that option.

Tom asla vazgeçmek istemedi fakat seçeneği yoktu.

Tom never wanted to give up, but he had no choice.