Translation of "Fazla" in Korean

0.012 sec.

Examples of using "Fazla" in a sentence and their korean translations:

fazla geniştir.

근처 해양 서식지로 흘러가는 것을 막을 수 없습니다

çok fazla değişmedi.

지금까지 크게 달라진 바 없습니다.

Daha fazla kural mı? Daha fazla sistem mi?

더 많은 규제 아니면 제도일까요?

Sekiz milyondan fazla izlendi

현재까지 8백만 뷰를 기록했죠.

Muhtemelen fazla oksijen olmadığından.

산소가 많지 않다는 징후일 겁니다

Fazla bir şeyimiz yoktu,

가진 건 별로 없었지만

Daha fazla kâr edersiniz.

더 이익이 올라가고

Daha fazla insan hapsediyor.

인구 당 많은 비율의 사람을 수감합니다.

Burası biraz fazla daralıyor.

갈수록 비좁아지네요

Daha fazla ameliyat gerçekleştirdiler.

휴유증도 훨씬 줄었습니다.

Erkeklerin kadınlardan fazla avantajı yoktu.

남자가 반드시 여자보다 이점이 있었던건 아니라고요.

40 binden fazla süpermarket var

4만 개 이상의 슈퍼마켓이 있고,

Burada çok fazla kalori yakılıyor.

너무 많은 열량을 소비했어요

Çok fazla kişi geride bırakılıyor.

사람들은 대부분 버림받게 되죠.

Fazla kırsaldı, uzaktı, teşvikler vermiyordu.

너무 시골인 데다 멀기도 하고 세금 우대책도 없었거든요.

Birçoğu hayatlarında çok fazla travmaya,

많은 여성들이 큰 정신적 고통과

çok fazla saldırıya maruz kaldılar.

위협 속에서 살아 왔어요.

Sadece daha fazla makyaj yaptım.

저는 분장을 더 두껍게 했습니다.

Giderek daha fazla bağlı cihaz,

인공 심박기나 인슐린 펌프같은 몸에 부착하는 기계도

Daha fazla insan bizi seçecektir.

사람들이 우리를 더 자주 선택하겠죠.

Açıkçası bunu çok fazla düşünmedim.

솔직히 말하면 저는 스스로에 대해 많이 생각하지 않았어요.

Biz en fazla silüet görürüz.

‎거의 윤곽밖에 보이지 않죠

Burada çok fazla altın aranmış.

이 지역에서 사금 채취를 많이 했거든요

Yani çok fazla enerji gerektiriyor.

한번 닫는데 에너지도 많이 듭니다.

Tümünden daha fazla karbon var,

이 세상의 모든 초목에 비해 말이죠.

Ve kendimizi daha fazla zorlamayız.

그걸 넓히려고 하지 않아요.

Ve yoksulluğu yarıdan fazla azalttı.

빈곤층을 절반 이상 줄였습니다.

Daha fazla aşılanmış insan, o kadar fazla virüse karşı hassas olanları koruyabilir.

면역력이 있는 사람일수록 바이러스에 취약한 사람들을 더 보호할 수 있습니다.

Birçok sefer fazla yüklü araçlara sığıştık.

넘칠 듯이 꽉 찬 차 안에 쑤셔넣어진 적도 많았고요.

116 binden fazla alışveriş merkezi var

116,000개가 넘는 쇼핑몰이 있고

Seçebileceğiniz 80'den fazla ürün olurdu.

당신은 80개 이상의 상품 중에서 선택을 할 수 있을 거예요.

Daha fazla yiyecek yetiştirmemiz gerekiyor diyebiliriz.

합친 것보다 더 많은 식량을 생산해야 합니다.

Ama hislere çok fazla tepki veriyor.

심장은 감정에 대해 강하게 반응합니다.

Ve böylece çok fazla duman çıkacak

그러면 연기가 엄청나게 날 거고

Yıllar içinde çok fazla yosun yedim

수년간 해초를 많이 먹어봤죠

çok daha fazla altyapıya ihtiyacımız olacak.

우리는 훨씬 더 많은 인프라를 필요로 하게 될 겁니다.

Bunun gibi çok fazla örnek var.

그리고 또 다른 아주 많은 예시들이 있습니다.

Bu, erkeklere oranla kızlarda daha fazla.

남학생보다 여학생이 더욱 그렇다고 합니다.

Bakmamız gereken çok fazla yön var.

그래서 우리가 바라봐야 하는 관점은 여러가지가 있습니다.

Ve 60 binden fazla nükleer silah.

헥무기는 60,000개 이상이었습니다.

Çok fazla bağırış ve öfke vardı.

수많은 고성과 분노가 오갔고

Tüm dünyada çok fazla benzerlik paylaşıyoruz,

이렇듯 세계 각지의 사람들이 우리와 비슷하게 살고 있습니다.

En fazla biraz daha uzun sürer.

대신 시간이 조금 더 걸리긴 하겠죠.

çok fazla çöküş pornosundan uyuşmuş durumdayız.

무관심, 무감각 해집니다.

Daha fazla Starbucks'ta bahşiş vermek yok.

스타벅스에서 팁주기는 이제 끝.

Daha fazla yumruk tokalaşması yok, yapmıyorum.

주먹 인사? 이제 안할 거에요.

En fazla tatlı suyu tarım endüstrisi kullanıyor.

전세계 사용량의 70%를 차지합니다.

Piyasalar, kaçınılmaz olarak çözdüğünden fazla sorun yaratıyor.

시장은 문제를 해결하기 보다 자체적으로 문제를 만들어 낼 것입니다.

Kesinlikle daha fazla enerjiye ihtiyacım olduğunu hissediyorum.

아무래도 에너지를 더 섭취해야겠네요

Kesinlikle daha fazla enerjiye ihtiyacım olduğunu hissediyorum.

아무래도 에너지를 더 섭취해야겠네요

Ve çok fazla kabuklu. Pekâlâ, devam edelim.

껍데기가 많네요 자, 계속 갑시다

Ama yılan zehri bu sıcakta fazla dayanmaz.

이 더위에서 뱀독은 그리 오래가지 않으니

Başkalarından biraz daha fazla şey başaran insanlar

다른 사람보다 조금이라도 더 성취를 이룬 사람이

Kişisel bilgilerimizi daha fazla paylaşma heveslisi olabiliyoruz.

우리는 우리 개인 정보를 더 많이 공유하길 원합니다.

Kötüdense daha fazla iyi şeyin alışverişini yapıyordum,

저는 나쁜 대화보다는 좋은 대화를 더 많이 나눴어요.

Hemen hemen 30'dan fazla balıkçı var.

30개 이상의 수산어장이 있습니다.

Demek istediğim çok fazla seçenek aklıma geliyor.

많은 의견이 떠오를 것이라 생각합니다.

Benden en fazla 12 durak uzakta olsun.

그리고 지하철 열 두 정거장 이내의 거리.

Arama için daha fazla yatırım yapmamız lazım.

의심 할 여지 없이 많은 시간을 투자해서 조사해봐야 합니다.

Ward ve Brownlee daha fazla olabileceğini söyledi.

워드와 브라운리는 더 많은 장애 요인들이 있을 거라 했습니다.

600 milyondan fazla insan olduğu anlamına gelir.

아직도 인터넷을 사용하지 않는다는 의미입니다.

Yaptığımız şey algoritmaya oldukça fazla yatırım yapmak,

우리는 알고리즘에 많은 투자를 했습니다.

Ve bu insanları daha fazla memnun etti,

그리고 사람들이 만족하도록 하려면

Ve 10 binden fazla nükleer silah vardı.

핵무기는 10,000개 이상이었습니다.

Sanat ekonomiye bu kadar fazla katkı sağlıyorsa

그러나 예술이 우리 경제에 이처럼 크게 공헌함에도 불구하고

Bu da, daha fazla kişiye hizmet ederek

소셜 플라스틱은 더 많은 사람을 돕고

Gece, en fazla bizim kadar gördükleri düşünülür.

‎하마의 밤눈은 인간보다 ‎크게 나을 것이 없다고 여겨집니다

Parlak dolunayın altında... ...ailesinden normalden fazla uzaklaşıyor.

‎밝은 보름달 아래에서 ‎녀석은 부모에게서 ‎평소보다 멀리 떠나봅니다

Fazla yakınından geçen tüm somonları yakalamaya hazırdır.

‎가까이에서 헤엄치는 연어를 ‎기다렸다가 낚아챕니다

Olabildiğince fazla sayıda zehirli yaratık yakalamaya çalışacağız.

최대한 많은 독성 생물을 찾아서 잡아야 합니다

Bu sıkıntılı sorunu daha fazla görmezden gelemeyiz.

더 이상 이 까다로운 문제를 외면할 수 없습니다.

Diyorum ki, robotlara daha fazla iş verelim

저는 로봇에게 더 많은 일을 주자고 주장합니다.

McDonald's'ın bugüne dek ürettiğinden daha fazla bu.

맥도널드가 지금까지 생산한 빅맥보다 더 많은 양이지요.

6.000'den fazla makale ve kitap yayımlandı.

과학자들에게 굉장히 가치있는 것이 되었습니다.

1992 yılından beri %1600'den fazla arttı.

1992년 이후로 1,600%나 증가했습니다.

şirketler plastikten daha fazla kıyafet üretmeye başladı.

기업들은 플라스틱으로 계속 더 많은 의류를 만들어왔습니다

Akrilik kumaşın daha fazla mikrofiber döktüğünü saptadılar.

과학자들은 아크릴에서 극세사가 가장 많이 빠졌다고 결론내렸습니다

Bu da, hızla daha fazla protestocu geldi.

시위는 더 커지고 많은 시위자들을 끌어모았습니다

Daha fazla dağınıklık ile hayatımızı darmadağın ediyoruz.

우리는 삶은 잡동사니로 가득해요.

Ve her birinde 40 binden fazla ürün var.

그들은 각자 4만 개 이상의 상품을 보유하고 있습니다.

Bugün ABD'de 55.000'den fazla gözaltında göçmen var

지금도 55,000명이 넘는 이민자가 미국 어딘가,

Moderatör: Nick, eminim bu soruyu çok fazla duyuyorsundur.

사회자 : 그럼, 닉 이런 질문을 많이 받으실 것 같은데요.

Bu yüzden daha fazla kadın lidere ihtiyaç var.

더 많은 여성 지도자들이 필요한 것도 이런 이유죠.

Benim kendi laboratuvarım bu konuda çok fazla çalıştı.

이에 대해 상당히 많은 연구를 한 저희 연구진이 알아낸 사실은

Ve sanırım gençken çok fazla Jules Verne okumuşum,

어릴 적 쥘 베른의 소설을 많이 읽어서

Fazla kişisel olduğu için kimse bunu paylaşmaz dediler.

너무 사적인 것을 물어봐서 아무도 참여 안 할 것이라고 생각했어요.

Çabucak öğrendiğim ki pek fazla bir şey bilmiyoruz.

얼마 지나지 않아, 아는 것이 별로 없다는 것을 깨달았습니다.

Salgın kontrolden çıkarak 11 binden fazla kişiyi öldürdü.

결국 그 전염병은 커져서 만천 여명 이상의 목숨을 빼앗아갔죠.

19. yüzyılda Batılılar haftada 60 saatten fazla çalışıyordu.

19세기에는 서양인의 근무시간이 주당 60시간을 넘었지만

Ekonomik faaliyette 166 milyar dolardan daha fazla üretiyor,

1,660억 달러의 경제적 효과를 창출하죠.

Bu yavru en fazla iki haftalık. Ve aç.

‎이 새끼는 ‎겨우 생후 2주 됐습니다 ‎배가 고프죠

Çok fazla yanlış ufuk görüyorum ve yaklaştığımızı sanıyorum.

가짜 지평선이 많습니다 가까워지는 줄 알고

İkincisi, yıl boyunca çok fazla sinek yemesi gerekmiyor.

두번째는 일년 동안 파리지옥이 많은 파리를 먹을 필요가 없다는 점입니다.

Yollarındaki sayıca fazla Fransız kuvvetleri sadece geri çekilin.

그들의 경로에 있었던 프랑스군은 수적 열세로 인해 물러날 수밖에 없었다.

Everest'in tarihinde bunu ondan fazla başarabilmiş kimse yoktur.

에베레스트 등정 역사상 최다 기록입니다.

Ama mevsimsel grip? 1'den sadece biraz fazla.

계절독감은 어떨까요? 1을 조금 넘은 수치입니다.

Ve tüm süreç boyunca çok daha fazla eğlenmemi sağladı.

"모든 과정을 더 즐겁게 만들어줬어."

SARS'ta olandan çok daha fazla enfekte olmuş insan var.

SARS보다는 훨씬 더 많은 감염자가 있죠.

Bugün, iki milyardan fazla insan ilaçlara erişimi olmadan yaşıyor.

오늘날 20억 이상의 인구는 약을 구할 수도 없이 살고 있습니다.