Translation of "Sıkıcıydı" in English

0.005 sec.

Examples of using "Sıkıcıydı" in a sentence and their english translations:

Tom sıkıcıydı.

Tom was boring.

O sıkıcıydı.

It was boring.

- Ders can sıkıcıydı.
- Ders çok sıkıcıydı.

The lecture was boring.

- Tom'un verdiği ders sıkıcıydı.
- Tom'un dersi sıkıcıydı.

The class taught by Tom was boring.

Parti tamamen sıkıcıydı.

The party was perfectly deadly.

Parti gerçekten sıkıcıydı.

The party was really boring.

Tom'un partisi sıkıcıydı.

Tom's party was boring.

O gerçekten sıkıcıydı.

That was really boring.

Oyunların hepsi sıkıcıydı.

The games were all boring.

Aslında, oldukça sıkıcıydı.

Actually, it was pretty boring.

O oldukça sıkıcıydı.

It was rather boring.

O can sıkıcıydı.

It was annoying.

Bugünkü ders sıkıcıydı.

Today's lesson was boring.

Bu makale sıkıcıydı.

This article was boring.

O çok sıkıcıydı.

It was so boring.

Tom çok sıkıcıydı.

Tom was very boring.

Uzun ve sıkıcıydı.

It was long and boring.

Oyun yavaş ve sıkıcıydı.

The game was slow, and it was also boring.

O film gerçekten sıkıcıydı.

That movie was really boring.

Onun konuşması müthiş sıkıcıydı.

His speech got awfully boring.

Ders gerçekten de sıkıcıydı.

The lecture was really boring.

O bıktırıcı ve sıkıcıydı.

It was tedious and boring.

Bu biraz can sıkıcıydı.

It was a little embarrassing.

Parti son derece sıkıcıydı.

The party was awfully boring.

Filmin ilk yarısı sıkıcıydı.

The former half of the film was dull.

O gerçekten can sıkıcıydı.

It was really embarrassing.

O film oldukça sıkıcıydı.

That movie was pretty boring.

O son derece sıkıcıydı.

That was exceptionally boring.

Tom'un konuşması çok sıkıcıydı.

Tom's speech was very boring.

Film uzun ve sıkıcıydı.

The movie was long and boring.

Tüm bildiğim diğer şeyler sıkıcıydı.

All I knew was the other stuff is boring.

Dramanın ikinci yarısı biraz sıkıcıydı.

The latter half of the drama was a little dull.

Üniversitedeki ilk günüm oldukça sıkıcıydı.

My first day in the university was rather boring.

Tom'un konseri aslında oldukça sıkıcıydı.

Tom's concert was actually pretty boring.

- Tom üzgün.
- Tom can sıkıcıydı.

Tom was annoying.

Tom "bu sıkıcıydı" diye ekledi.

"It was boring," Tom added.

Parti ilk başta oldukça sıkıcıydı.

The party was pretty boring at first.

"Eğlendin mi?" "Gerçekten değil, sıkıcıydı."

"Did you have fun?" "Not really, it was boring."

Film öyle sıkıcıydı ki uyuyakaldım.

The movie was so boring I fell asleep.

- O, o kadar sıkıcıydı ki neredeyse esniyordum.
- O kadar sıkıcıydı ki neredeyse esnedim.

It was so boring that I almost yawned.

Geçen hafta sonu benim için sıkıcıydı.

Last weekend was boring for me.

Bayram çok sıkıcıydı, neredeyse hemen kaçtım.

The feast was so boring that I took flight almost immediately.

Akşam yemeği inanılmaz bir şekilde sıkıcıydı.

Dinner was incredibly boring.

Ders, çimenlerin büyümesini izlemek kadar sıkıcıydı.

- The lecture was as boring as watching grass grow.
- The lecture was as boring as watching paint dry.

Ders kuru boya izlemek kadar sıkıcıydı.

The lecture was as boring as watching paint dry.

Bu görev inanılmaz bir biçimde sıkıcıydı.

This task was incredibly boring.

Benim eski işim son derece sıkıcıydı.

My old job was extremely boring.

Parti sıkıcıydı, ben de erken ayrıldım.

The party was boring, so I left early.

Tom can sıkıcıydı, ancak Mary değildi.

Tom was boring, but Mary wasn't.

Film öylesine sıkıcıydı ki seyirciler tek tek ayrılmıştı.

The movie was so dull that the audience left one by one.

Ebeveynlerimin konserde benim hakkımda övünme tarzı can sıkıcıydı.

It was embarrassing the way my parents bragged about me at the concert.

Ders o kadar sıkıcıydı ki o uyuya kaldı.

So boring was the lecture that he fell asleep.

O kitap o kadar sıkıcıydı ki onu bitiremedim.

That book was so boring that I couldn't finish it.

O kitap sıkıcıydı, bu yüzden okumayı yarıda kestim.

That book was boring, so I stopped reading halfway through.

Tom'un konuşması öyle sıkıcıydı ki seyircilerden birkaç kişi uyuyakaldı.

Tom's speech was so boring that several people in the audience fell asleep.

Karım için mekân çok sıkıcıydı, benim içinse adeta cennetti.

For my wife, the place was terribly boring, for me, that was the heaven itself.

Gösteri o kadar sıkıcıydı ki Ann ve ben uykuya daldık.

The show was so boring that Ann and I fell asleep.