Translation of "Geleceğe" in English

Geleceğe odaklanalım.

Let's concentrate on the future.

Geleceğe bak!

Look into the future!

Kalbimi geleceğe adadım

keep my heart on the future.

Eğitim geleceğe yatırımdır.

Education is an investment in the future.

Kendini geleceğe hazırla.

Prepare yourself for the future.

Geleceğe doğru bakıyorum.

I'm looking towards the future.

- Tom geleceğe seyahat etti.
- Tom geleceğe yolculuk etti.

Tom travelled into the future.

Şimdi geleceğe bir bakalım.

So let's look to the future.

Her zaman geleceğe bakıyor.

He is always looking to the future.

Geleceğe yoğunlaşalım, değil mi?

Let's concentrate on the future, OK?

Ben geleceğe odaklanmak istiyorum.

I want to focus on the future.

Arkana bakma. Geleceğe odaklan.

Don't look back. Focus on the future.

O parlak bir geleceğe sahiptir.

She has a brilliant future.

Çocuk parlak bir geleceğe sahip.

The boy is full of promise.

O, beyzbolda büyük bir geleceğe sahip.

He has a big future in baseball.

O önünde parlak bir geleceğe sahip.

He has a bright future ahead of him.

Birçok ebe geleceğe doğurmak için gereklidir.

Many midwives are needed in order to give birth to the future.

Tom önünde parlak bir geleceğe sahip.

Tom has a bright future ahead of him.

Geleceğe dair bir umudun var mı?

Do you have any hope for the future?

Geleceğe dair deniz seviyesi yükselme kavrayışımız iyi

Our understanding of future sea level rise is good,

Bu genç adam parlak bir geleceğe sahip.

This young man has a bright future.

Bu araba geleceğe ait bir motor kullanıyor.

This car uses a futuristic engine.

Tom bizim şirkette kesinlikle bir geleceğe sahip.

Tom definitely has a future in our company.

öyle heyecanlılar ve geleceğe öyle umutla bakıyorlar ki.

they are so excited, they have hope for the future.

Bir tek geleceğe şu inananlar, o ana inanır.

Only those who believe in the future believe in the present.

Şu ana odaklanın, geçmişe ya da geleceğe değil.

Focus on the present moment, not on the past or the future.

Tom ve Mary birlikte geleceğe dair planları hakkında tartıştı.

Tom and Mary discussed their future plans together.

- Dan'in parlak bir geleceği vardı.
- Dan parlak bir geleceğe sahipti.

Dan had a bright future.

Herkes Kate'in bir deha olduğunu ve başarılı bir geleceğe sahip olacağını söylüyor.

Everyone says that Kate is a genius and will have a successful future.

Mary geleceğe gitti ve iklim değişikliğinin dünya üzerindeki tüm yaşamı tahrip ettiğini gördü.

Mary traveled into the future and found that climate change had destroyed all life on Earth.

Zamana bağlı bir toplumda zaman lineer olarak görülür-yani geçmişten şimdiki zamana ve geleceğe doğru uzanan düz bir çizgi olarak.

In a time-bound society time is seen as linear- in other words as a straight line extending from the past, through the present, to the future.

- Çocuk büyük bir potansiyele sahip.
- Çocuğun parlak bir geleceği var.
- Çocuğun geleceği parlak.
- Çocuk parlak bir geleceğe sahip.
- Çocuk parlak bir gelecek vâât ediyor.
- Çocuk vaat dolu.

The boy is full of promise.