Translation of "Ayrılmaz" in English

0.009 sec.

Examples of using "Ayrılmaz" in a sentence and their english translations:

Güç ve para ayrılmaz.

Power and money are inseparable.

Onlar yakında ayrılmaz oldular.

They soon became inseparable.

Tom asla Boston'dan ayrılmaz.

- Tom never leaves Boston.
- Tom never left Boston.

Tom neredeyse evden hiç ayrılmaz.

Tom almost never leaves the house.

Tom ve Mary ayrılmaz oldular.

Tom and Mary became inseperable.

John ve Peter ayrılmaz arkadaşlar.

John and Peter are inseparable friends.

Doğaçlama cazın ayrılmaz bir parçasıdır.

Improvisation is an integral part of jazz.

Tom hiç evinden ayrılmaz mı?

Doesn't Tom ever leave his house?

Bence Tom asla erken ayrılmaz.

- I think Tom never leaves early.
- I think that Tom never leaves early.

- Dili kültürden ayıramazsınız.
- Dil kültürden ayrılmaz.

You can't separate language from culture.

Evden ayrılır ayrılmaz yağmur yağmaya başladı.

He had hardly left home when it began to rain.

Tom asla telefonu olmadan evden ayrılmaz.

Tom never leaves home without his phone.

Onlar o partiden sonra ayrılmaz oldular.

They became inseparable after that party.

Evden ayrılır ayrılmaz çok yağmur yağmaya başladı.

I had no sooner left the house than it began to rain hard.

Mary önce makyaj yapmadan asla evden ayrılmaz.

Mary never leaves her house without first putting on makeup.

O, evden ayrılır ayrılmaz yağmur yağmaya başladı.

- Hardly had I left home when it began to rain.
- No sooner had I left the house than it started to rain.

Bir dakika için bir yere ayrılmaz mısınız?

Would you stick around for a minute?

Okuldan ayrılır ayrılmaz okumanın önemini fark ettim.

- It wasn't until I left school that I realized the importance of study.
- It was not until I left school that I realized the importance of study.

Evden ayrılır ayrılmaz şiddetli şekilde yağmur yağmaya başladı.

I had hardly left home when it began to rain heavily.

Öğrencilik günlerimizden beri o ve ben ayrılmaz arkadaşlarız.

He and I have been inseparable friends since our student days.

O ve ben okulda birlikteki zamanımız boyunca ayrılmaz arkadaşlardık.

He and I were inseparable friends during our time together in school.

Seyahat ve toplum önünde konuşma, Tom'un işinin ayrılmaz parçalarıdır.

Travel and public speaking are integral parts of Tom's job.

Bunu, yaptığımız bilimsel araştırmanın ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz.

We view this as an integral part of the scientific research we are doing.

Mary Tom'dan ayrılır ayrılmaz John bir demet gülle onun ön kapısındaydı.

No sooner had Mary broken up with Tom than John was at her front door with a bunch of roses.

Ders bittikten sonra, öğretmenimiz genelde elimizdeki sorulara cevap vermek için ayrılmaz.

After class is over, our teacher usually sticks around to answer any questions we may have.

- Sami hoşça kal demeden asla ayrılmaz.
- Sami asla veda etmeden gitmez.

Sami never leaves without saying goodbye.

Bir cerrah ayrılmaz arkadaşı olan ölümle birlikte yaşar - Ben onunla el ele yürüyorum.

A surgeon lives with Death, his inseparable companion - I walk hand in hand with him.

Pek çok hayvan gibi çitaların talihi de Ay'ın evreleriyle ayrılmaz şekilde iç içe geçmiş durumda.

Like so many animals, their fortunes are inextricably linked to the phases of the moon.

Eğer tarih bize bir şey öğrettiyse, o da özel mülkiyetin medeniyetin ayrılmaz bir parçası olduğudur.

If history could teach us anything, it would be that private property is inextricably linked with civilization.