Translation of "Çiftçi" in English

0.006 sec.

Examples of using "Çiftçi" in a sentence and their english translations:

Bir çiftçi geldi.

a farm worker comes in.

Andy çiftçi olabilir!

Andy can be the farmer!

Tom Baş Çiftçi.

Tom is a Master Gardener.

O bir çiftçi.

She's a farm worker.

Tom bir çiftçi.

Tom is a farmer.

Bir çiftçi olmalıydın.

- You should've been a farmer.
- You should have been a farmer.

Çiftçi arpa ekti.

The farmer planted barley.

Onlar çiftçi değil.

They aren't farmers.

Mary çiftçi kızıdır.

Mary is a farmer's daughter.

Mesela Amerika'daki çiftçi pazarı,

The farmer's market in the Americas:

Bazısında ise bir çiftçi

in some, a farmer

Bir çiftçi tarlasını sürüyor

a farmer plowing his field

Çiftçi tarlasına buğday ekti.

The farmer sowed his field with wheat.

Çiftçi traktörünü ahırda tutar.

The farmer keeps his tractor in the barn.

Çiftçi çeşitli ürünler yetiştiriyor.

The farmer cultivates a variety of crops.

Çiftçi tarlaya tohumları serpiyor.

The farmer is scattering seeds over the field.

Çiftçi domuz ağılına girdi.

The farmer entered the pigsty.

Tom berbat bir çiftçi.

Tom is a terrible farmer.

Tom bir çiftçi olabilir.

Tom could be a farmer.

Tom bir çiftçi değil.

Tom isn't a farmer.

Ben bir çiftçi olacağım.

I'm going to be a farmer.

Ama çiftçi ona gülümsedi.

But the farmer smiled at him.

Bazıları çiftçi, bazıları avcıydı.

Some were farmers, some were hunters.

Ben bir çiftçi değilim.

I'm not a farmer.

Bir çiftçi olmak istedim.

I wanted to be a farmer.

Çiftçi buğdayı ahıra götürdü.

The farmer took the wheat to the barn.

Tom bir çiftçi değildi.

Tom wasn't a farmer.

Mary çiftçi, değil mi?

Mary is a farmer, isn't she?

Tom'un çiftçi olduğunu biliyorum.

- I know that Tom is a farmer.
- I know Tom is a farmer.

Çiftçi bütün gün tarlasını sürdü.

The farmer plowed his field all day.

Çiftçi onları meşgul etmeyi severdi.

The farmer liked to keep them busy.

Çiftçi buğday tohumlarını tarlada saçtı.

- The farmer seeded the field with wheat.
- The farmer scattered the wheat seeds in the field.

Hokkaido'da birçok çiftçi patates yetiştirir.

Many farmers in Hokkaido grow potatoes.

Tom'un bir çiftçi olduğunu düşündüm.

- I thought Tom was a farmer.
- I thought that Tom was a farmer.

O bir çiftçi olmak istiyordu.

He wanted to become a farmer.

Tom bir çiftçi olarak çalıştı.

Tom worked as a farmer.

Bu bölge sakinlerinin çoğu çiftçi.

Many of the inhabitants of this region are farmers.

Çiftçi oğullarına hiçbir servet bırakamadı.

The farmer could leave no wealth to his sons.

Çiftçi yeni bir gübre kullanmalı.

The farmer should use a new fertiliser.

O, bir çiftçi olmak istedi.

He wanted to be a farmer.

Tom bir çiftçi olmak istedi.

- Tom wanted to be a farmer.
- Tom wanted to become a farmer.

Tom bir çiftçi, değil mi?

Tom is a farmer, isn't he?

Taşı çıkarmak istedi. Çiftçi olanlar bilir

wanted to remove the stone. Those who are farmers know

Yakında yaşayan çiftçi araştırmak için geldi.

The farmer that lived nearby came to investigate.

Çiftçi beş yeni işçiyi işe aldı.

The farmer employed five new workers.

Yaşlı çiftçi ona çok para ödemedi.

The old farmer did not pay him much money.

Bu çiftçi traktör yerine atlara sahip.

This farmer owns horses instead of a tractor.

Sen bir çiftçi değilsin, değil mi?

- You're not a farmer, are you?
- You aren't a farmer, are you?

Sami'nin cesedi bir çiftçi tarafından keşfedildi.

Sami's body was discovered by a farmer.

Bu gerçekle her çiftçi her yıl yüzleşiyor.

This is the reality every farmer faces every year.

Çiftçi kendi bahçesindeki elmaları çalan çocuğu yakaladı.

The farmer caught the boy stealing the apples in his orchard.

Bir zamanlar köyde, yoksul bir çiftçi vardı.

Once there was a poor farmer in the village.

"Ben bir çiftçi olmak istiyorum" dedi Pip.

"I want to be a farmer," said Pip.

Milyonlarca çiftçi başka iş aramak zorunda kaldı.

Millions of farmers had to look for other work.

Büyük bir düşman, pagan çiftçi ordusu tarafından karşılandılar .

by a huge army of hostile, pagan farmers.

Bu 60 centten, İspanyol çiftçi 30 cent kazanır.

From those 60 cents, the Spanish farmer would get 30 cents.

Çiftçi, bir ağaç dikebilmek için bir çukur kazdı.

The farmer dug a hole so he could plant a tree.

Bir eşek sahibi olan her çiftçi ona vurur.

Every farmer who owns a donkey beats it.

- Birçok çiftçiler çiftliklerini kaybettiler.
- Birçok çiftçi çiftliğini kaybetti.

Many farmers lost their farms.

Bu kişi Wes Jackson, Kansas'tayken zaman geçirdiğim bir çiftçi.

This is Wes Jackson, a farmer I spent some time with in Kansas.

Çiftçi gün doğumunda kalktı ve gün batımına kadar çalıştı.

- The farmer rose at sunrise and worked till sunset.
- The farmer got up at sunrise and worked till sunset.

- Tom çok iyi bir çiftçi.
- Tom çok iyi bir çiftçidir.

Tom is a very good farmer.

Fakat çiftçi ona karşı çok nazikti ve ona çok şey öğretti.

But the farmer was kind to him and taught him a lot.

İki avukat arasındaki bir çiftçi, iki kedi arasındaki bir balık gibidir.

A farmer between two lawyers is like a fish between two cats.

Kotası koyuyor. Bunun anlamı Polonyalı ya da İspanyol bir çiftçi istediği gibi

the European area. This means Polish or a Spanish farmers cannot produce or sell all

John Couch Adams 1819 yılında İngiltere'de doğdu. O çiftçi bir ailede doğdu.

John Couch Adams was born in England in 1819. He was born to a farming family.

Daha sonra Kayin'in kardeşi Habil'i doğurdu. Habil çoban oldu, Kayin ise çiftçi.

And again she brought forth his brother Abel. And Abel was a shepherd, and Cain a husbandman.

Çiftçi kızgın bir sesle "Ah, seni küçük hırsız!" dedi. "Öyleyse tavuklarımı çalan kişi sensin!"

"Ah, you little thief!" said the Farmer in an angry voice. "So you are the one who steals my chickens!"

Birçok çiftçi kuraklık sırasında beslenme maliyetlerinde tasarruf etmek için kendilerini stoktan mahrum bırakmak zorunda kaldılar.

Many farmers had to divest themselves of stock during the drought to save on feeding costs.