Translation of "Yemek" in Arabic

0.018 sec.

Examples of using "Yemek" in a sentence and their arabic translations:

Kaşığınız yoksa yemek yemek,

الأكل، إذا عدمت ملعقة:

- Yemek yemek ister misin?
- Yemek ister misin?

هل تريد أن تأكل؟

Yemek demişken

بالحديث عن تناول الطعام:

Örneğin, yemek.

الغذاء، على سبيل المثال.

yemek yapma.

والطهي.

yemek için

لتناول الطعام

Yemek hazır!

الطعام جاهز!

- O, yemek yiyor.
- O yemek yiyor.

إنها تأكل.

Tom bu gece burada yemek yemek istiyor.

توم يريد أن يأكل هنا الليلة.

Aşırı yemek yiyordum.

متناولةً إياه بشراهة ثم أستفرغه،

Bolca yemek var.

‫ثمة كفاية من الطعام.‬

Yada yemek üzeresin

أو أنت على وشك تناول الطعام

Gelsin oradan yemek

تعال وتأكل من هناك

Nereye yemek yiyeceğiz.

أين سنأكل؟

Ne yemek istiyorsun?

ماذا تريد أن تأكل؟

- Yemek yiyemiyorum.
- Yiyemem.

لا أستطيع أن آكل.

Ne yemek istersiniz?

ماذا تريد أن تأكل؟

Bob yemek pişirebilir.

- بوب يعرف كيف يطبخ.
- بإمكان بوب أن يطبخ.

Yemek odası nerede?

أين غرفة الطعام؟

Birisi yemek yiyor.

شخص ما يأكل.

Çalışmazsan yemek yemezsin.

إن لم تعمل لن تأكل.

Peynir yemek istiyorum.

أريد أن آكل الجبن.

Çalışmazsan yemek yiyemezsin.

إن لم تعمل لن تستطيع الأكل.

Mango yemek istiyorum.

أريد أن آكل حبة مانغو.

Fadıl yemek pişiriyor.

إن فاضل يطبخ.

Sami yemek yapıyor.

سامي يطبخ.

- Anne mutfakta yemek pişiriyor.
- Annem mutfakta yemek pişiriyor.

الأم تطبخ في المطبخ.

Bizimle birlikte yemek yemek istememesinin sebebi bizden hoşlanmamasıdır.

إنه لا يُحبنا لذلك لا يُريد أن يأكلَ معنا

- Tom yemek pişirmeyi seviyor.
- Tom yemek pişirmeyi sever.

آمل أن يسير كل شيء على ما يرام

- Sami yemek yemeyi bıraktı.
- Sami yemek yemeyi durdurdu.

توقّف سامي عن الأكل.

- Bugün yemek için ne istersin?
- Bugün ne yemek istersin?

ماذا تريد أن تأكل اليوم؟

Akşam da yemek yiyelim.

‫ومن ثم نأكل الليلة.‬

Onları yemek olarak kullanır

‫واستخدمها كطُعم‬

Yemek bulma vakti geldi.

‫حان وقت البحث عن الطعام.‬

Onlar zaten yemek yediler.

قد سبق وأكلوا.

Senin yemek pişirmeni gördüm.

- رأيتك تطبخ.
- رأيتك تطبخين.

Yemek pişirmeyi de severim.

أحبّ الطهي أيضا.

Hindistan cevizi yemek istiyoruz.

نريد أن نأكل نبات جوز الهند.

Çabuk ol! Yemek soğuyacak.

أسرع، و إلاّ برد الأكل.

Yemek satın almak istiyorum.

أريد أن أشترى غذاء.

Ne zaman yemek yiyoruz?

متى سنأكل؟

Sami yemek yemeye başladı.

- بدأ سامي الأكل.
- بدأ سامي يأكل.

Evde yemek var mı?

هل لديك طعام في المنزل؟

Sanki yemek salonunda otururken yemek salonunun devamı varmış gibi görünüyordu duvarda

بدا الأمر كما لو كانت غرفة الطعام مستمرة أثناء الجلوس في غرفة الطعام على الحائط.

Yemek yememizin iki sebebi vardır:

إننا نأكل لسببين.

''Eve gidelim ve yemek alalım.''

"دعينا نعود للمنزل لنأكل هناك،"

-yemek, çiçekler, balık bıçağı gibi-

الطعام، والأزهار، وسكاكين المائدة

Birlikte yemek yedik. El sıkıştık.

تصافحنا وأكلنا معًا.

Ailemin yemek masasındaki sohbetleri yatıyor.

ولكن من خلال المحادثات التي أجريتها على مائدة العشاء العائلية.

"Nasıl yemek buluyor?" diye endişeleniyorum.

‫والآن أنا قلق حيال طعامها،‬ ‫إذ كيف ستحصل عليه؟‬

Benim yemek için vaktim yoktu.

لم يكن لديّ وقت للأكل.

Lütfen yemek pişirmeme yardım et.

ساعدني في الطبخ.

Yemek yemeyi bitirinceye kadar bekleyin.

انتظر حتى أنهي الأكل.

- O yiyor.
- O yemek yiyor.

إنه يأكل.

Yemek yerken bir kitap okurum.

قرأت كتاباً و أنا آكل.

Orada üç kez yemek yedik.

لقد أكلنا هناك ثلاث مرات.

- Ne pişiriyorsun?
- Ne yemek yapıyorsun?

- ماذا تطبخ؟
- ماذا تطبخين؟

Sen sınıfta yemek yer misin?

هل تأكل في الفصل؟

Çoğu zaman birlikte yemek yeriz.

كثيراً ما نأكل معاً.

Ben onun için yemek yapmayacağım.

لن أطهو له.

Babam o restoranda yemek yerdi.

كان أبي يأكل في ذلك المطعم.

Bu gece dışarıda yemek istiyorum.

أريد أن آكل في مطعم الليلة.

Kırmızı et yemek sağlıksız mıdır?

هل أكل اللحوم الحمراء غير صحي؟

Sosyal çevremde ya da yemek masamızda

ولا أحد من محيطي الاجتماعي، أو ممن يجلسون على العشاء معنا

Ve yemek yarıklarından hamlelerini seslendiklerini anlattı --

ودعَوا بعضهم بعضًا للعِب من خلال فتحات إدخال الطعام...

O yemek yiyor, ben de yiyorum.

وهو يأكل، وأنا آكل.

Başka bir potansiyel yemek tuzağa çekiliyor.

‫تم اجتذاب وجبة محتملة أخرى.‬

Artık yemek üretmek için güneşten faydalanamıyorlar.

‫لا يمكنها استخدام الشمس لإنتاج الطعام.‬

Yemek için iki ay beklemek lazım.

يجب أن تنتظروا شهرين لتأكلوها.

İnsanların birlikte yemek pişirmeyi sevdiklerini biliyoruz

نعرفُ أن الناس تحب أن تخبز معًا،

Dışarısı sıcak olduğunda yemek pişirmeyi sevmiyorum.

لا أحب أن أطبخ عندما يكون الجو حارّاً.

Yaşamak için yeriz, yemek için yaşamayız.

نحن نأكل لنعيش، لا نعيش لنأكل.

Pizza yemek için şehir merkezine gidiyoruz.

نحن ذاهبون إلى وسط المدينة لنأكل البيتزا.

O bize harika bir yemek pişirdi.

أعدت لنا وجبة رائعة.

- O, yemek pişirmede iyidir.
- Aşçılığı iyi.

هو بارع في الطبخ.

Bana hangi ekmeği yemek istediğini söyle.

قل لي أي نوع من الخبز تريد أكله.

Bana hangi ekmekten yemek istediğinizi söyleyin.

- أي نوع من الخبز تريدون أن تأكلوا؟
- أي نوع من الخبز تريد أن تأكل؟

Dün ne yemek zorunda kaldığımı hatırlamıyorum.

لا أستطيع أن أتذكر ما أكلتهُ بالأمس.

Tom akşam yemeğini yatakta yemek istedi.

توم أراد العَشَاء في السرير.

Sonraki gün bir restoranda yemek yediler.

في اليوم التالي، تناولت العائلة الغداء في مطعم

O, kendine iyi bir yemek pişirdi.

أعدت لنفسها طعاماً شهياً.

Bugün canım bir şey yemek istemiyor.

لا أشعر بتناول أي طعامٍ اليوم.

Hindistan cevizi yemek istersin, değil mi?

تريد أن تأكل جوز الهند، أليس كذلك؟

- Evde mi yoksa dışarıda mı yemek yersin.
- Evde mi yoksa dışarıda mı yemek yersiniz?

أتأكل في المنزل ام في المطاعم؟

- Emek yoksa yemek de yok.
- Zahmet yoksa kazanç da yok.
- Emek olmadan yemek olmaz.

كل شيء وله ثمن

- "Açlıktan ölüyorum." "Buzdolabında biraz yemek artığı var."
- "Açlıktan ölüyorum." "Buzdolabında bazı yemek artıkları var.

"أنا أتدوّر جوعا." "هناك بعض بقايا الأكر في الثلاجة."

"Bu yemek değil!" dercesine size baktığı anlar.

ويحدق بكم كما لو أنه يقول "هذا ليس طعام!"

Bizi yakalayıp öğle yemeğinde yemek istediğini sanmıyorum.

‫لا أظن أنه كان سيصيدني بمعنى‬ ‫أنه سيتناولني كوجبة خفيفة.‬

Bu çok iyi ve besleyici bir yemek.

‫هذا يعني...‬ ‫وجبة جيدة ومغذية.‬

Belki bir akrep gelip böcekleri yemek ister.

‫وربما يأتي عقرب ‬ ‫ويحاول أن يتغذى على تلك الحشرات.‬

yemek, içmek, mutlu olmak, çünkü yarın olmayacağız.

كل واشرب وكن سعيدا لأننا غدا نموت.

Tekenin, oksijen tamamen bitmeden yemek bulması gerek.

‫على القريدس العثور على طعام‬ ‫قبل نفاد الأكسجين تمامًا.‬

Yabancılardan yemek dilenmek nafile. İstediği kadar denesin.

‫التوسل للأغراب لن يفيد،‬ ‫مهما حاول جاهدًا.‬

Bu tabloda İsa havarileriyle beraber yemek yiyor

في هذه اللوحة يأكل يسوع مع تلاميذه

Eğer henüz yemek yediysen, yüzmesen iyi olur.

من الأفضل لك ألا تسبح إذا أكلت للتو.

Laurie, en sevdiği restorana yemek yemeye gitti.

ذهبت لوري للأكل في مطعمها المفضّل.