Translation of "Dolu" in Arabic

0.017 sec.

Examples of using "Dolu" in a sentence and their arabic translations:

Bardağım dolu.

كوبي كامل.

- Hoverkraftım müren dolu.
- Hoverkraftım yılanbalığı dolu.

حَوّامتي مُمْتِلئة بِأَنْقَلَيْسون

Fadıl hayatı hala dolu dolu yaşıyor.

لا يزال فاضل يتمتّع بحياته إلى حدّ أقصى.

Engellerle dolu olabilir,

أن تكون مليئة بالعوائق،

Gerçekten öfke dolu --

والغضب، حقاً

Gökyüzü yıldızlarla dolu.

السماء مليئة بالنجوم.

Çocuklar enerji dolu.

الأطفالُ مفعمونَ بالطاقة.

Aynı zamanda yengeçlerle dolu.

‫وأيضاً،‬ ‫هذا المكان مليء بسرطان البحر.‬

Nefret dolu olan onlar.

إنهم كريهون.

Yürüyüş oldukça zorluklarla dolu.

المسيرة صعبة للغاية

Korku... ...ve hayret dolu...

‫العوالم الليلية...‬ ‫مليئة بالخوف...‬

...ve çarpıcı davranışlarla dolu.

‫والسلوكيات المذهلة.‬

Onun hayatı sorun dolu.

حياته مليئة بالمشاكل.

Başka zaman da insanlar yoğun dolu dolu filmler izlemek ister.

في أوقات أخرى يريد الناس مشاهدة أفلام قوية.

Hoşgörüsüz, nefret dolu ve acımasız.

متعصبين، كارهين، وقساة.

Bu şeyin içi yağla dolu.

‫هذا اللحاء ملئ بالزيوت.‬

Daha nefret dolu hissetikçe de...

وكما شعرت بكراهية لكثير

Nefret dolu bir dünya vardı.

وفهمه وإصلاحه.

Içimizdeki tüm nefret dolu düşüncelerle.

وبأفكار كريهة بجميع أشكالها

Bu bölge ağzına kadar dolu!

‫هذه المنطقة مأهولة.‬

Ve zehirli çöl yaratıklarıyla dolu.

‫وتمتلئ بالكائنات الصحراوية السامة.‬

Bu çatlaklar suyla dolu mu?

هل هذه الصدوع مملوءة بالماء السائل؟

İşte meyve dolu bir sepet.

هذه السلة مليئة بالفواكه

Dünya dedikoducular ve yalancılarla dolu.

العالم مليء بمروجي الشائعات والكذابين.

Oteli yabancı turistlerle dolu buldum.

لقد وجدت الفندق مزدحم بالسياح الاجانب .

Uyuşturucu ticareti destekçisi ve şiddet dolu.

انا أعني أنه أمر مهين وأمر عنيف.

Gerçek ve acı dolu hikayemi anlatmanın

وبسرد قصتي بكل الحقيقة والألم

Ancak kendimi nefret dolu görüşlerden uzaklaştırırken

تعلمت أن أضع مسافة بيني وبين وجهات النظر التي تحمل الكراهية

Nefret dolu bir canavardım ben aslında.

كنت وحشة مليئة بالكراهية.

Ben bu enstrüman dolu odada büyüdüm.

لقد نشأت في هذه الغرفة التي تملؤها الآلات الموسيقية

Besleyici yumurtalarla dolu dişileri koklayarak bulur.

‫ويشتمّ الإناث الغنية بالبيوض المغذية.‬

Ve arena tezahürat yapan fanlarla dolu.

بينما تشجعه الساحة المليئة بالمعجبين.

Pramit'in koridorları radyoaktif granit ile dolu

ممرات من البراميت مملوءة بالجرانيت المشع

Hayat dolu bu ormanın bereketli yaşamı

حيث حياة الغابة الحافلة والنابضة بالحياة

Evet, bakın fıstıklarla dolu bir sincap zulası.

‫انظر، جوز مخبئ لسنجاب.‬

Nefret dolu olan biz değil, onlarmış gibi...

أنهم كريهون و نحن لسنا

çünkü küçük tabaklarda olunca daha dolu görünüyor

لأنه في صحنٍ أصغر يمكن أن تراها مملوئة

çekirdeğin etrafı ise akışkan magma ile dolu

النواة مليئة بالصهارة السائلة

Kurulumu ve kullanımı kolay ve özelliklerle dolu.

إنه سهل التثبيت والاستخدام ، ومليء بالميزات.

Yavaş, acı dolu ölümü Napolyon'u derinden üzdü.

إن موته البطيء المؤلم أزعج نابليون بشدة.

Sonra tüylerle dolu deriden yapılmış "Featheries" geldi.

ثم جاء "الريش" المصنوع من الجلد المملوء ... الريش.

En acı dolu olanları komik bir şeye dönüştürebileceklerini

كيف يحوّلون أكثر القصص وجعاً إلى قصص مضحكة،

Bu eğlenceli, etkileşimli video oyunlarıyla dolu havuza bakmalısınız

هو أن تنظرإلى التجول الحر الممتع والتفاعلي في ألعاب الفيديو

Kabullenme, kederin şiddetle dolu bir nehir olduğunu bilmek.

إن التقبّل هو معرفة أن الحزن هو نهر هائج.

Avını usulca eritecek sindirim sıvılarıyla dolu bir fıçı.

‫إناء من السوائل الهاضمة‬ ‫التي ستحلل الفريسة ببطء.‬

Sizi hasta edebilecek bir sürü şeyle dolu olacaktır.

‫لأنها ستكون مليئة بالكائنات الضارة ‬ ‫التي ستتسبب في إصابتك بتوعك.‬

Unutmayın, bu çöl zorlu olacak. Birçok zorlukla dolu.

‫تذكر أن هذه الصحراء ستكون قاسية.‬ ‫مليئة بالتحديات.‬

Bize tarihi hurafeler ve yalanlarla dolu bir şekilde

مليئة بالخرافات والأكاذيب التاريخية

. Örneğin Yemen'de yüksek binalarla dolu bir şehir var

اذا امكن. ففي اليمن مثلاً توجد مدينةٌ كاملةٌ تملؤها المباني

Ağırlığını, bina dolu olduğunda taşınan ağırlıktan daha büyük

القوية وحتى الحمل الذي يكون داخل البناء. حيث يعتمد

Ama Maduro'nun yandaşlarıyla dolu meclisi buna rağmen toplandı

بأية حال اجتمع مجلس مادورو المليء بالموالين

Sonsuz fırsatlar ve harika insanlarla dolu bir dünya olarak.

كمكان مليء بالفرص اللانهائية والأشخاص الرائعين.

Belki de kelimeleri her şeye rağmen öfke dolu değildi.

ربما لم تكن كلماته عن غضبٍ أصلًا.

Yine de konuşmamı umut dolu bir notla sonlandırayım diyorum:

في رحلتي. لكن دعني أترككم مع هذا.

O kısma doğru yaylandık, hidratize sebzelerle dolu paketi aldık

وكنّا نطفوا حاملين كيسَ الخضار

Elmas dolu bir arazide yürümekten hiç de farklı değil.

هذا لا يختلف عن المشي في أفدنة من الماس.

Kalın ağaç örtüsünün altında büyümeyen taze çimenle dolu burası.

‫هذه المنطقة العامرة بالعشب الطازج‬ ‫الذي لا ينمو في ظلال الغابات‬

Dünya'nın en sürprizlerle dolu gecesine hoş geldiniz. DÜNYA'DA GECE

‫أهلًا بكم في أكثر ليالي الكوكب إدهاشًا.‬

Gecenin sıra dışı zorluklar ve benzersiz fırsatlarla dolu olduğunu...

‫كاشفةً ازدحام الليل‬ ‫بكثير من التحديات العجيبة...‬

çok iyi olan bir insan herkese karşı iyilik dolu

شخص جيد جدا مليء بالخير للجميع

Onunla normal, kontrol edilebilir, sevgi dolu bir ilişki kurmak için

لنتأكد أن بإمكاننا الحفاظ

Hip-hop'ın neden genellikle şiddet dolu, öfkeli ve nihilistik olduğunu

اذا كنتم تتعجبون لماذا موسيقى الهيب هوب عنيفة وغاضبة وغير دينية،

Böylesine saf, sevgi ve şefkat dolu bir yaşam sürmüş canları

أني لوكنت سأقوم بإرسال الأرواح التي عاشت بهذا القدر من النقاء

Sinir uçları ve kan damarlarıyla dolu olduğundan son derece hassastır.

‫احتواؤه على نهايات عصبية وأوعية دموية‬ ‫تجعله حساسًا بشكل استثنائي.‬

Çocukluk anılarım, buranın kayalıklı kıyıları, gelgitleri ve yosun ormanlarıyla dolu.

‫ذكريات طفولتي يطغو عليها تمامًا‬ ‫الشاطئ الصخري وغابة عشب البحر‬ ‫الواقعة بين المد والجزر.‬

- Dolu ağzınızla konuşmak kibar değil.
- Ağzın doluyken konuşmak kibar değil.

ليس من الأدب أن تتكلم و فمك ممتلئ.

Ilerideki güzergâh da zor kararlar almayı gerektiren engellerle dolu olacak demektir.

‫فالطريق الذي أمامنا ‬ ‫سيكون حافلاً بالعوائق الصعبة،‬ ‫التي تتطلّب اتخاذ قرارات صعبة.‬

Ordu cesur adamlarla dolu, ancak Michel Ney gerçekten cesurların en cesurudur. "

الجيش مليء بالرجال الشجعان ، لكن ميشيل ناي هو بالفعل أشجع الشجعان ".

Bir demiryolu hattı ve otoyol inşa etme teklifinde bulundu . Liman dolu ve ödemesi

خلال عشرين عاماً عقب التشغيل. عرضاً وجده الجميع مغري ومرتبط

Fakat karmaşa dolu yıllar sonrası Macar ordusu çok sayıda malzeme ve insan kaybı yaşadı

ولكن بعد سنوات من الصراع ، يعاني الجيش الهنغاري من خسائر كبيرة في الرجال والمواد

Önümüzdeki yıllarda Davout için sevgi dolu bir evlilik ve büyük bir güç kaynağı oldu.

لقد أثبت زواجًا محبًا ومصدرًا كبيرًا للقوة لدافوت في السنوات القادمة.