Translation of "Decían" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "Decían" in a sentence and their turkish translations:

Algunos decían algo como esto;

bazıları da şöyle bir şey söyledi;

Porque éramos muy peligrosos, decían ellos.

Çünkü çok tehlikeli olduğumuzu söylüyorlardı.

Los guardias podían oír todo lo que decían.

Muhafızlar onların söylediği her şeyi duydular.

Muchos pacientes decían sentirse aletargados e incapaces de sentir.

Birçok hasta hissizleştiklerini ve hiçbir duyguyu hissedemediklerini söylüyordu.

Es decir, todos mis conocidos decían amar los animales,

Tanıdığım herkes hayvanları seviyordu

Nos contaban de frijoles y a veces decían garbanzos

bizi fasulyeden sayarlardı bazen de nohut derlerdi

Porque los medios les decían que ganaron la guerra

Çünkü medya onlara savaşı kazandığını anlatıyordu

Sam recuerda que le decían que "los chicos no lloran",

Sam büyürken kendisine “Erkekler ağlamaz” dendiğini hatırlıyordu.

Y les decían a niños, que algunos tenían seis años,

Ve o bazıları 6 yaşında olan çocuklara,

Mis padres me decían que debemos respetar a los mayores.

Ailem bana yaşlılara saygı göstermemiz gerektiğini söyledi.

El tercer día me di cuenta de que me decían "amigo",

Üçüncü gün, fark ettim ki "amigo" diyorlardı,

Tenían pegatinas en sus coches que decían "primero Iraq, luego Francia".

Onların arabalarında "önce Irak sonra Fransa" diye okunan çıkartmalar vardı.

Cuando era pequeño, me decían que la mantequilla era mala para la salud.

Ben çocukken, bana tereyağının kişinin sağlığı için kötü olduğu söylenirdi.

Y que se encargaba de ponerme voz y traducir a BSL lo que me decían.

benim için seslendirme ve BSL diline çevirmeyle sorumluydu.

No logro entender como todos decían que la Guerra Santa ocurrió por una buena causa.

İnsanların, Kutsal Savaş'ın iyi bir amaç uğruna olduğunu nasıl söyleyebildiğine anlam veremiyorum.

- Por extraño que parezca, él se encontró con alguien que decían estaba muerto.
- Por extraño que parezca, él se encontró con alguien que dicen que está muerto.

Olabildiğince tuhaf, o ölü olduğu söylenilen biriyle karşılaştı.

- Tom y Mary hicieron lo que se les dijo.
- Tom y Mary hicieron lo que les dijeron.
- Tom y Mary hacían lo que les decían.
- Tom y Mary hacían lo que se les decía.

Tom ve Mary kendilerine söylenileni yaptı.