Translation of "Oír" in Turkish

0.052 sec.

Examples of using "Oír" in a sentence and their turkish translations:

Quiero oír lo que quieren oír.

Onların duymak istediğini duymak istiyorum.

Lamento oír eso.

Bunu duyduğuma üzgünüm.

Pude oír todo.

Her şeyi duyabiliyordum.

Nadie parecía oír.

Hiç kimse duymuş gibi görünmüyordu.

- Me alegra oír que ganaste.
- Me alegra oír que ganaron.

Başarını duyduğuma memnun oldum.

Me alivia oír eso.

Bunu duymak beni rahatlattı.

¿Te gustaría oír más?

Daha fazla duymak istemiyor musunuz?

Nadie nos puede oír.

Bizi kimse duyamaz.

Eso me gusta oír.

Bu duymak istediğim şey.

No quiero oír quejas.

Hiç şikayet duymak istemiyorum.

No quiero oír sorbeteos.

Herhangi bir şapırdatma duymak istemiyorum.

Lamento mucho oír eso.

Bunu duyduğuma gerçekten üzgünüm.

Quiero oír de ello.

Bu konudan haberdar olmak istiyorum.

¡Oh! Lamento oír eso.

Oh! Onu duyduğuma üzüldüm.

- Tom esperaba oír de Mary.
- Tom esperó para oír de Mary.

Tom Mary'den haber almayı bekledi.

- ¿Crees que los peces pueden oír?
- ¿Creés que los peces pueden oír?

Balığın duyabileceğini düşünüyor musun?

No quiero oír más excusas.

Daha fazla özürler işitmek istemiyorum.

Todavía puedo oír tu voz.

- Hâlâ sesini duyabiliyorum.
- Ben hâlâ senin sesini duyabiliyorum.

Me entristece mucho oír eso.

Onu duyduğuma çok üzüldüm.

Estoy cansada de oír eso.

Onu duymaktan usandım.

Déjame oír tu sincera opinión.

Samimi görüşünüzü duymama izin verin.

Lamento oír que te divorciaste.

Boşandığını duyduğuma üzüldüm.

No puedo oír absolutamente nada.

- Hiçbir şey duyamıyorum.
- Ben hiçbir şey duymuyorum.

¿Qué quieres oír de mi?

Benden ne duymak istiyorsun?

Me gustaría oír tu consejo.

Tavsiyeni duymak istiyorum.

No quiero oír ninguna excusa.

Hiçbir bahane duymak istemiyorum.

Sencillamente quiero oír tus razones.

Sadece nedenlerini duymak istiyorum.

Quiero oír hablar a Tom.

Tom konuşmasını duymak istiyorum.

No puede oír ni ver.

O ne görebilir ne de duyabilir.

- ¿Oyes eso?
- ¿Puedes oír eso?

Onu duyabiliyor musun?

Acabo de oír de Tom.

Az önce Tom'dan haber aldım.

Me gusta oír buena música.

İyi müzik dinlemeyi severim.

No me sorprende oír eso.

Onu duyduğuma şaşırmadım.

Tom no puede oír nada.

Tom hiçbir şey duyamıyor.

Puedo oír cantar a Tom.

Tom'un şarkı söylediğini duyabiliyorum.

Espero oír pronto de ti.

Kısa sürede sizden haber almayı umuyorum.

Apreciaría oír de ti pronto.

Yakında senden haber almaktan müteşekkür olacağım.

No quiero oír vuestras quejas.

Şikâyetlerinizi duymak istemiyorum.

Vamos a oír a TRAPPIST-1.

O halde TRAPPIST-1'i dinleyelim.

Pero al conocerlos, oír sus historias

ama onları tanıyıp hikâyelerini öğrenerek

Ella lloraba al oír la historia.

O, hikayeyi duyduğunda ağladı.

Apenas puedo oír sin mi audífono.

Kulaklığım olmadan güçlükle duyabiliyorum.

No te puedo oír muy bien.

- Seni çok iyi duyamıyorum.
- Sizi çok iyi duyamıyorum.

Acabo de oír un rumor inquietante.

Az önce rahatsız edici bir söylenti duydum.

No puedo oír nada. Estoy sordo.

Hiçbir şey duyamıyorum. Ben sağırım.

Su único placer es oír música.

Onun tek zevki müzik dinlemektir.

Creí oír la voz de Tom.

Tom'un sesini duyduğumu sandım.

Seguramente Tom querría oír de ti.

Tom'un senden dinlemek istediğinden eminim.

Quiero oír todo sobre tu viaje.

Yolculuğun hakkında her şeyi duymak istiyorum.

Tal vez no me puedas oír.

Belki beni duyamıyorsun.

Me alegra oír de tu éxito.

Başarını duyduğuma memnun oldum.

No quiero oír nada al respecto.

Onun hakkında bir şey duymak istemiyorum.

Puedo oír el mar desde aquí.

Buradan denizi duyabiliyorum.

No quiero oír hablar de ellos.

Onlar hakkında duymak istemiyorum.

Quiero la verdad, no oír mentiras.

Ben gerçeği istiyorum yalan duymayı değil.

Podemos oír el mar desde aquí.

Okyanusu buradan duyabiliriz.

Su voz es agradable de oír.

Sesi dinlemek için hoş.

Tom no podía oír a Mary.

Tom, Mary'yi duyamadı.

- ¿Te gustaría oír la historia de Paul Bunyan?
- ¿Os gustaría oír la historia de Paul Bunyan?

Paul Bunyan hakkındaki hikayeyi duymak ister misiniz?

Entiendo, y no quiero oír sobre errores.

Anlıyorum ama hata yapıldığını duymak istemiyorum.

Espero con ganas a oír de ti.

Senden haber almaya can atıyorum.

Espero con ganas a oír de ella.

Ondan sabırsızlıkla haber bekliyorum.

Primero, ¿puedo oír su nombre, por favor?

Her şeyden önce, lütfen adınızı alabilir miyim.

Estaba muy feliz de oír las noticias.

Haberi duyduğuma çok memnun oldum.

No puedo oír tal historia sin llorar.

O tür bir hikayeyi ağlamadan dinleyemiyorum.

Tom se sintió aliviado al oír eso.

Tom onu duyduğuna rahatlamıştı.

- No lo puedo oír.
- No puedo oírlo.

Ben onu duyamıyorum.

Él parecía sorprendido al oír las noticias.

O, habere şaşırmış gibi görünüyordu.

Se puso pálida al oír la noticia.

Haberi duyduğunda benzi sarardı.

¿Estás preparado para oír la mala noticia?

Kötü haberi duymaya hazır mısın?

¿Estás listo para oír las malas noticias?

Kötü haberi duymaya hazır mısın?

Me alegra oír que ella sea soltera.

- Onun bekar olduğunu duymaktan dolayı mutluyum.
- Onun bekar olduğunu duyduğuma sevindim.

Jamás quiero volver a oír su nombre.

Ben bir daha asla onun adını duymak istemiyorum.

No puedo oír lo que ellas dicen.

Onların söylediğini duyamıyorum.

Al oír la noticia ella se desmayó.

Haberi duyunca bayıldı.

Agito la hucha para oír su tintineo.

Onun şıngırdadığını duymak için para kutusunu sallarım.

Me pregunto si Tom nos puede oír.

Tom'un bizi duyabilip duyamadığını merak ediyorum.

¿Les gusta oír música o cantar canciones?

Müzik dinlemeyi mi yoksa şarkılar söylemeyi mi seversiniz?

Tom quedó atónito al oír la noticia.

Tom haberi duyduğunda şaşkına döndü.

Jim pudo oír a quien ella llamo .

Jim onun kime telefon ettiğini duyabiliyordu.

Tom pudo oír que llamaban su nombre.

Tom adının çağrıldığını duyabiliyordu.

Toca un animal para oír su sonido.

Sesini işitmek için bir hayvana dokunun.

- Estoy feliz de escuchar tu voz.
- Estoy feliz de oír tu voz.
- Me alegra oír tu voz.

Sesinizi duyduğum için mutluyum.

- Podíamos oír a los lobos aullar en la distancia.
- Podíamos oír el aullar de lobos en la distancia.

Uzakta uluyan kurtları duyabiliyorduk.

- ¿Tú crees que los peces oyen?
- ¿Crees que los peces pueden oír?
- ¿Creés que los peces pueden oír?

Balıkların duyabildiğini mi düşünüyorsun?

Eso crea la razón fundamental para hacerse oír.

Bu, kendini ifade etmek için gerekçe oluşturur.

Para oír cualquier canción que queramos, cuando queramos.

istediğimiz herhangi bir şarkıya ne zaman istersek ulaştık.

Lo podía oír mientras rugía y me mordía.

ve sürekli hırlamasını ve ısırışını duyuyordum.