Translation of "Broń" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Broń" in a sentence and their turkish translations:

Położył broń.

O silahı yere bıraktı.

Rzuć broń.

Silahını yere at.

Odłóż broń!

Silahı aşağı indir!

Lepiej odłóż broń.

O silahı bırakmanı öneririm.

Masz jakąś broń?

Hiç silahın var mı?

Kto ma broń?

Kimin silahı var?

Czy przyniosłeś broń?

Bir silah getirdin mi?

Ma naładowaną broń.

O, bu silahı yüklü bulundurur.

Uważaj, on ma broń.

Dikkat et, adamın silahı var.

Jakiego rodzaju broń mieli?

Onların ne tür silahları var?

Tom przewoził ukrytą broń.

Tom gizlenmiş bir silah taşıyordu.

Daj mi swoją broń.

Bana silahını ver.

Gdzie jest twoja broń?

Silahın nerede?

Żołnierze byli wyposażeni w broń.

- Askerler silahlarla donatılmıştı.
- Askerler silahlarla donatıldı.

Czy Tom zawsze nosi broń?

Tom her zaman bir silah taşır mı?

Przystawił mu broń do głowy.

- Silahı kafasına dayadı.
- Silahı onun kafasına dayadı.

Tom włożył broń do kabury.

Tom silahını kılıfına koydu.

Bomba atomowa to straszliwa broń.

Atom bombası korkunç bir silahtır.

Mam pozwolenie na tę broń.

Bu silah için bir ruhsatım var.

Czy twoja broń jest naładowana?

Silahın yüklü mü?

Te jedwabne nici to tajna broń...

Bu ipeksi iplikler gizli bir silahtır.

A czasem nawet chwytają za broń.

Hatta bazen silahlanıyorlar bile.

Policja przekonywała przestępcę, aby oddał broń.

Polis silahını teslim etmesi için suçluyu ikna etti.

Tom wyjął broń i zastrzelił Mary.

Tom bir silah çekti ve Mary'yi vurdu.

Tom powiedział Mary, że ma broń.

Tom, Mary'ye bir silahı olduğunu söyledi.

W takich sytuacjach broń się przydaje.

Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.

Czy to prawda, że masz broń?

Bir silaha sahip olduğunuz doğru değil mi?

To pełzająca, naładowana broń, łatwa do odpalenia.

Tereddütsüz saldıran, sürüngen bir makine.

Bo obecnie nie są zdefiniowane jako broń,

çünkü bugün itibariyle silah olarak tanımlanmıyorlar.

Według Departamentu Stanu potencjalnie stanowią one broń.

Dışişleri Bakanlığına göre bu, potansiyel olarak bir silah.

Ale bez obostrzeń, jakim podlega zwykła broń.

ancak nadiren geleneksel silahlara verilen araştırma türü ile.

Broń nuklearna jest zagrożeniem dla całej ludzkości.

Nükleer silahlar tüm insanlık için bir tehdittir.

Po tym, zawsze muszą mieć broń w Domu.

Bununla birlikte hepsinin evinde silah olmak zorunda.

Tom podniósł broń i wycelował nią w Mary.

Tom silahını kaldırdı ve Mary'ye doğrulttu.

Myślałem, że ten facet ma broń, więc zastrzeliłem go.

O adamın silahı olduğunu sandım, o yüzden onu vurdum.

Policjant wycelował broń w kierunku Toma i krzyknął "Nie ruszaj się!".

Polis silahını Tom'a doğrulttu ve "öyle kal." dedi.

Według folklorysty Jonathana Younga zranić go mogła jedynie broń zamoczona w ludzkiej ślinie.

Halkbilimci Jonathan Young ona zarar verebilecek tek şeyin, insan tükürüğünde bulunan bir silah olduğunu söylüyor.

- Uważasz, że broń ręczna powinna być zakazana?
- Czy myślisz, że trzeba zabronić posiadania pistoletów?

Tabancaların yasadışı yapılması gerektiğini düşünüyor musunuz?