Translation of "Lebten" in Turkish

0.009 sec.

Examples of using "Lebten" in a sentence and their turkish translations:

Sie lebten in Boston.

Boston'da yaşadılar.

Sie lebten von der Barmherzigkeit.

Onlar sadaka ile yaşıyorlar.

Die Leute lebten in Dörfern.

İnsanlar köylerde yaşıyordu.

Und sie lebten glücklich immerdar.

Ve onlar sonsuza kadar mutlu yaşadılar.

Gemeinden, die hier seit Jahrtausenden lebten,

Binlerce yıldır burada olan topluluklar

Sie lebten in Saus und Braus.

Krallar gibi yaşıyorlardı.

Die zwei Schwestern lebten sehr still.

İki kız kardeş çok barışçıl bir biçimde yaşadılar.

Die Schwestern lebten in Eintracht miteinander.

- Kız kardeşler birbirleriyle ahenk içerisinde yaşadı.
- Kız kardeşler birbirleriyle uyum içinde yaşadı.

Den Menschen, die im Jahr 2018 lebten.

2018'deki insanları sorarlar.

Anfangs lebten sie in Saus und Braus.

- Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
- Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

Wir lebten viele Jahre auf dem Land.

Biz uzun yıllar kırsalda yaşadık.

Der Fuchs und der Bär lebten zusammen.

Tilki ve ayı birlikte yaşadılar.

Drei Bären lebten in dem kleinen Haus.

Üç tane ayı, o küçük evde yaşıyordu.

Ein Fuchs und ein Bär lebten zusammen.

Bir tilki ve ayı birlikte yaşadılar.

Während des Krieges lebten sie auf dem Land.

Savaş sırasında, onlar kırsal kesimde yaşadılar.

Sie lebten in einem Dorf nahe einem Wald.

Onlar ormana yakın bir köyde yaşıyorlardı.

Sie lebten glücklich bis ans Ende ihrer Tage.

Ölene dek mutlu yaşadılar.

Sie lebten zwei Jahre zusammen, bevor sie heirateten.

Onlar evlenmeden önce iki yıl birlikte yaşadı.

Daniel und Linda lebten in einer heruntergekommenen Wohnung.

Dan ve Linda yıkık bir dairede yaşadı.

Sie lebten auf Bauernhöfen oder in kleinen Städten.

Çiftliklerde ya da küçük kasabalarda yaşadılar.

In fast jedem lebten die Patienten nahe dem Epizentrum.

Vakaların neredeyse tümünde hastalar depremin merkezinde yaşıyordu.

Ein Grashüpfer und viele Ameisen lebten auf einem Feld.

Bir çekirge ve bir hayli karınca bir tarlada yaşadı.

Sie und ich lebten vor der Hochzeit nicht zusammen.

O ve ben evlenene kadar birlikte yaşamadık.

Sie wohnt im Haus, in dem ihre Großeltern lebten.

O, dedesinin yaşadığı evde yaşıyor.

Die Indianer lebten in Amerika, bevor die Europäer ankamen.

Yerli Amerikalılar Avrupalılar gelmeden önce Amerika'da yaşıyordu.

Die in London lebten, sich in der Stadt gut auskannten

ve nihayet , nihayet, nihayet

Sie lebten ungefähr zur gleichen Zeit im frühen 6. Jahrhundert.

6. yüzyılın başlarında yaklaşık aynı zamanda yaşadılar.

Sie wohnt in demselben Haus, in dem ihre Großeltern lebten.

O büyükebeveynlerinin yaşadığı aynı evde yaşıyor.

Wir lebten hier seit zehn Jahren, als der Krieg ausbrach.

Savaş başladığında biz on yıl boyunca orada yaşadık.

Sie lebten schon vor dem Zeitalter der Dinosaurier in diesen Gewässern.

Dinozorlardan önce bile bu sığ sularda gizlice dolanıyordu.

Vor langer, langer Zeit lebten ein alter Mann und seine Frau.

Uzun, uzun zaman önce yaşlı bir adam ve karısı yaşarmış.

- Wir lebten früher in Kobe.
- Wir haben früher in Kōbe gewohnt.

Biz Kobe'de yaşıyorduk.

Ein Greis und sein Weib lebten einst zusammen einen kleinen Dorf.

Bir zamanlar yaşlı bir adam ve karısı küçük bir köyde birlikte yaşarmış.

- Drum heirateten sie nicht und lebten glücklich und zufrieden bis ans Ende ihrer Tage.
- Und sie heirateten nicht und lebten glücklich bis an ihr Lebensende.

Böylece, evlenmediler ve mutlu mesut ömürlerinin sonuna kadar yaşadılar.

- Zwei kleine Kaninchen, ein weißes Kaninchen und ein schwarzes Kaninchen, lebten in einem großen Wald.
- Zwei kleine Kaninchen, ein weißes und ein schwarzes, lebten in einem großen Wald.

İki küçük tavşan, beyaz tavşan ve siyah tavşan, büyük bir ormanda yaşadılar.

Wenn wir auf dem Monde lebten — wie groß sähe dann die Erde aus?

Ayda yaşasaydık dünya ne kadar büyük görünürdü?

Zwei kleine Eichhörnchen, ein weißes und ein schwarzes, lebten in einem großen Wald.

Biri beyaz ve biri siyah renkli iki küçük sincap, büyük bir ormanda yaşadı.

Es wäre eine bessere Welt, auf der wir lebten, würden wir keine Unterschiede machen.

Şu dünyamız, üstünde yaşadığımız hayatımız ne de güzel bir hayat olurdu ayrımcılık yapılmasaydı.

Vor langer Zeit lebten in Indien ein Affe, ein Fuchs und ein Hase freundschaftlich zusammen.

Uzun uzun zaman önce, bir maymun, bir tilki ve bir tavşan birlikte mutlu şekilde yaşadılar.

- Das Haus, in dem wir wohnten, wurde abgerissen.
- Das Haus, in dem wir früher lebten, wurde abgerissen.

Eskiden yaşadığımız ev yıkıldı.

- Ich dachte, du lebtest mit Tom zusammen.
- Ich dachte, Sie lebten mit Tom zusammen.
- Ich dachte, ihr lebtet mit Tom zusammen.

Tom'la yaşadığını düşündüm.

Es war einmal ein König und eine Königin, die lebten in Frieden miteinander und hatten zwölf Kinder, das waren aber lauter Buben.

Bir zamanlar birlikte mutlu bir şekilde yaşayan ve on iki çocuğu olan fakat onların hepsi erkek olan bir kral ve kraliçe vardı.

- Es lebten einmal vor langer Zeit ein König und eine Königin, die hatten drei wunderschöne Töchter.
- Es waren einmal ein König und eine Königin, die drei wunderschöne Töchter hatten.

Bizr zamanlar, üç çok güzel kızı olan bir kral ve kraliçe yaşardı.