Translation of "Ans" in Turkish

0.022 sec.

Examples of using "Ans" in a sentence and their turkish translations:

Geh ans Telefon!

- Telefona cevap ver.
- Telefonu cevapla.

Gehe bitte ans Telefon.

Telefona cevap ver lütfen.

Bitte geh ans Telefon.

Lütfen telefona yanıt ver.

Keiner ging ans Telefon.

Hiç kimse telefonu yanıtlamadı.

Tom ging ans Tor.

Tom, kapıya yürüdü.

Tom ging ans Reißbrett.

Tom resim tahtasına geri gitti.

- Sie denkt an nichts anderes als ans Geldverdienen.
- Sie denkt immer nur ans Geldverdienen.
- Sie denkt nur ans Geldverdienen.

- Sadece para kazanmayı düşünüyor.
- Para kazanmaktan başka bir şey düşünmez.

Betty ging gestern ans Meer.

Betty dün denize gitti.

Sie denkt nur ans Geldverdienen.

Para kazanmaktan başka bir şey düşünmez.

Er ist ans Bergsteigen gewöhnt.

O, dağ tırmanıcılığına alışkındır.

Sie setzten sich ans Feuer.

Onlar ateşin yanında oturdular.

Ich muss ans Telefon gehen.

Telefonu yanıtlamak zorundayım.

Lass sie nicht ans Steuer!

- Araba sürmesine izin verme.
- Araba sürmesine izin vermeyin.

Ich hielt mich ans Gesetz.

Yasaya uydum.

Du denkst nur ans Essen.

Sadece yemek yemeyi düşünüyorsun.

Tom machte sich ans Frühstück.

Tom sabah kahvaltısını yemeye başladı.

Tom machte sich ans Packen.

Tom paketlemeye başladı.

Tom ging nicht ans Telefon.

Tom çağrılarımıza cevap vermedi.

Tom geht nicht ans Telefon.

Tom telefonuna cevap vermiyor.

Tom setzte sich ans Feuer.

Tom ateşin yanında oturdu.

Ich rief ihn ans Telefon.

Onu telefonda aradım.

Tom musste ans Telefon gehen.

Tom telefona cevap vermek zorunda kaldı.

Tom rief Mary ans Telefon.

Tom, Mary'yi telefona çağırdı.

Wir müssen zurück ans Reißbrett.

En başa geri dönmemiz gerekiyor.

Tom machte sich ans Mittagessen.

Tom öğle yemeği yemeye başladı.

Die Wahrheit kommt ans Licht.

Gerçek açığa çıkar.

Alles kommt schließlich ans Tageslicht.

Her şey sonunda açığa çıkar.

Sami schwamm zurück ans Ufer.

Sami sahile geri yüzdü.

Tom denkt nur ans Geld.

Tom sadece para hakkında düşünüyor.

- Sie denkt an nichts anderes als ans Geldverdienen.
- Sie denkt nur ans Geldverdienen.

Para kazanmaktan başka bir şey düşünmez.

- Warum bist du nicht ans Telefon gegangen?
- Warum sind Sie nicht ans Telefon gegangen?
- Warum seid ihr nicht ans Telefon gegangen?

Telefonuna neden cevap vermedin?

- Komm näher ans Feuer, wenn du frierst!
- Kommen Sie näher ans Feuer, wenn Sie frieren!
- Kommt näher ans Feuer, wenn ihr friert!

Üşüyorsan ateşe yaklaş.

Ich muss schnell ans Ufer schwimmen.

Hızlıca kıyıya çıkmalıyım.

Die Tatsache wurde ans Licht gebracht.

Gerçek açığa çıkarıldı.

Er ritt ein Pferd ans Meer.

O, denize bir atla gitti.

Ich bekam ihn nicht ans Telefon.

Ona telefonla ulaşamadım.

Er ist jetzt ans Bett gefesselt.

O, şimdi yatağa mahkûm.

Lass ihn nicht ans Telefon gehen!

Onun telefona cevap vermesine izin verme.

Sie geht auch nicht ans Telefon.

O da telefona cevap vermiyor.

Geh nicht zu nah ans Feuer!

Ateşe çok yaklaşma.

Geh nicht zu nah ans Feuer.

Ateşe yaklaşma.

Ich habe mich ans Überstundenmachen gewöhnt.

Fazla mesai yapmaya alıştım.

Die Akte wurde ans Ministerium geschickt.

Dosya bakanlığa gönderildi.

Tom lässt Maria nicht ans Steuer.

Tom Mary'nin araba kullanmasına izin vermeyecek.

- Ich möchte gern mit dir ans Meer fahren.
- Ich möchte gern mit euch ans Meer fahren.
- Ich möchte gern mit Ihnen ans Meer fahren.

Seninle sahile gitmek istiyorum.

- Du gehst ans Telefon und rufst den Arzt!
- Sie gehen ans Telefon und rufen den Arzt!

Telefonu al ve doktoru ara.

Wir gehen bis ans Ende der Nase.

Burnun arka tarafına gireceğiz.

Wer langsam geht, kommt auch ans Ziel.

Yavaş ve istikrarlı yarışı kazanır.

Solche Geheimnisse kommen letztendlich immer ans Tageslicht.

Bu tür sırlar her zaman sonunda ortaya çıkar.

Lass sie nicht ans Steuer deines Wagens!

- Senin arabanı sürmesine izin verme.
- Arabanızı sürmesine izin vermeyin.

Soll ich auf der Rückfahrt ans Steuer?

Giderken benim sürmem gerekiyor mu?

Tom ging ans Fenster und sah hinaus.

Tom pencereye gitti ve dışarı baktı.

Freunde lassen Freunde nicht betrunken ans Steuer.

Arkadaşlar arkadaşlara sarhoş araba sürmelerine izin vermez.

Sie stand auf und ging ans Fenster.

Ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü.

Tom bat Maria, ans Telefon zu gehen.

Tom Mary'den telefona cevap vermesini rica etti.

Tom stand auf und ging ans Fenster.

Tom ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü.

Tom band Maria den Ballon ans Handgelenk.

Tom balonu Mary'nin bileğine bağladı.

Tom rückte seinen Schreibtisch näher ans Fenster.

Tom masasını pencerenin yakınına taşıdı.

Tom wird Sie nicht ans Steuer lassen.

Tom araba kullanmana izin vermeyecektir.

Tom hielt sich das Telefon ans Ohr.

Tom telefonu kulağına koydu.

Der Mann hat sich sofort ans Zeitunglesen gemacht.

Adam onun raporunu okumada hiç zaman kaybetmedi.

Nimm einen Umweg, um ans Ziel zu gelangen!

Hedefe ulaşmak için bir dolambaçlı yoldan gidin!

Gehen Sie geradeaus bis ans Ende der Straße.

Caddenin sonuna kadar dümdüz git.

Sie lebten glücklich bis ans Ende ihrer Tage.

Ölene dek mutlu yaşadılar.

Manche Leute sollte man nicht ans Steuer lassen.

Bazı insanların araba sürmesine izin verilmemeli.

Wir hoffen, dass die Wahrheit ans Licht kommt.

Gerçeğin ortaya çıkacağını umuyoruz.

Er ist ans Meer gegangen, um zu schwimmen.

O yüzmek için denize gitti.

Tom war drei Monate lang ans Bett gefesselt.

Tom üç ay boyunca bir yatağa mahkûm edildi.

Tom kann im Moment nicht ans Telefon kommen.

Tom şimdi telefona gelemez.

Kremple die Ärmel hoch und mach dich ans Werk.

Kollarını sıva ve işe koyul.

Er unterbrach seine Arbeit, um ans Telefon zu gehen.

Telefona cevap vermek için işine ara verdi.

Tom kann an nichts anderes denken als ans Schlafen.

Tom'un tek düşünebileceği uyumaktır.

Tom kann an nichts anderes denken als ans Essen.

Tom'un tek düşünebileceği yiyecektir.

Nach dem Mittagessen machte er sich wieder ans Lesen.

O, öğle yemeğinden sonra okumayı sürdürdü.

Einen Rechner ans Internet anzuschließen ist doch kein Hexenwerk!

Bir bilgisayarı internete bağlamak roket bilimi değildir.

Früher oder später wird die Wahrheit ans Licht kommen.

Er ya da geç, gerçek ortaya çıkacak.

- Er wollte zur See fahren.
- Er wollte ans Meer fahren.

O, denize gitmek istedi.

Tom hat beim Streichen des Zauns Farbe ans Hemd bekommen.

Tom çiti boyarken gömleğine boya bulaştırdı.

Sie ging gleich ans Telefon, als sie es klingeln hörte.

O, zil çaldığını duyar duymaz telefona cevap verdi.

Es ist noch zu kalt, um ans Meer zu fahren.

Denize gitmek için hava hâlâ soğuk.

Ich muss schnell ans Ufer schwimmen. Das Abenteuer hat soeben begonnen.

Hızlıca kıyıya çıkmalıyım. Macera daha yeni başlıyor.

- Mach dich einfach an die Arbeit!
- Mach dich einfach ans Werk!

Haydi iş başına.

Wenn dir kalt ist, komm und setz dich her ans Feuer!

Eğer üşüyorsan buraya gel ve ateşin yanına otur.

Ich mag die Armen nicht, sie denken immer nur ans Geld.

Ben fakirleri sevmem, onlar sadece para düşünür.

Tom überraschte Maria, indem er ihr das Frühstück ans Bett brachte.

Tom, kahvaltısını yatağa getirerek Mary'yi şaşırttı.

Tom sagte, er hoffe, dass du Maria nicht ans Steuer lassest.

Tom, senin Mary'nin araba kullanmasına izin vermeyeceğini umuyor.

- Schon als Kleiner bin ich mit meiner Familie sehr gern ans Meer gefahren.
- Schon als Kleine bin ich mit meiner Familie sehr gern ans Meer gefahren.

- Küçüklüğümden beri, ailemle birlikte denize gitmeyi severim.
- Küçüklüğümden beri ailemle birlikte denize gitmeyi sevdim.

Tom stellte sich auf einen Stuhl, um ans oberste Regalbrett zu kommen.

Tom en üst rafa ulaşmak için bir sandalyeye çıktı.