Examples of using "übrig" in a sentence and their turkish translations:
İki tane kalmıştı.
Hiç paran kaldı mı?
Hiç tuz kaldı mı?
Elimizde sadece bir tane kaldı.
Bizim ekstra paramız yok.
Ne kadar zaman kaldı?
Buzdolabında hiçbir şey kalmamıştı.
Bana biraz dondurma bırakın.
Biraz su kaldı.
Onu yarına bırakmalısın.
Çok miktarda yemek artığı içeride kaldı.
Onların neredeyse hiç zamanı kalmadı.
Sadece üç tane kaldı.
Kaç tane sandviç kaldı?
Korkarım seçeneğimiz yok.
- Sadece bir mermi kaldı.
- Sadece bir fişek kaldı.
Ne bırakıldı?
Kaç tane aritmetik kitabı kaldı?
Neredeyse hiç param kalmadı.
Neredeyse hiç para kalmamıştı.
Bilet kalmadı.
Benden başka kimse yoktu.
Bizim sadece seçeneğimiz yok.
Ne kadar kahve kaldı?
Sadece bir şişe kırmızı şarap kaldı.
81000 vakadan 7000 tane kaldı geriye.
Hâlâ bir sürü zamanımız kaldı.
Çok az kağıt kaldı.
Onun performansı arzulanan hiçbir şeyi bırakmadı.
Biraz bozuk para ayırabilir misin?
Ondan hâlâ birazcık kaldı.
Sanırım alternatifimiz yok.
Gerçekten hiç seçeneğimiz yok.
Sadece üç kurabiye kaldı.
Yangından sonra, sadece kül kaldı.
Mary'ye karşı bir şeyler hissediyorsun, değil mi?
Bu bırakılan tek şey.
Bu sonuç arzulanan çok şey bırakır.
geriye ise sadece bir tane küçük bir erkek çocuk kalmıştı
şu an çarpışmalardan geriye kalan 8 tane gezegenimiz var
Çalışmaktan başka alternatifimiz yok.
Hiç para kalmamış gibi görünüyor.
Fakat şimdi benim için bir şey kalmadı.
Bu kek parçasını Tom için ayıracağız.
Buzdolabında sadece bir yumurta kaldı.
Kalan tuz var mı?
Onu kovmaktan başka seçeneğim yoktu.
Bana hiç kurabiye bırakacak mısın?
Kalan tuz var mı?
Tom Mary için biraz yiyecek bıraktı.
Şişe içinde kalan sadece bir miktar süt vardı.
Kaç tane kaldı?
Ama bugün bu niyet tanınmayacak kadar çarpıtıldı.
Şişenin dibinde kalmış biraz su vardı.
O sürekli olarak para kalmadığından şikayet ediyordu.
Sanırım yapabileceğimiz bütün şey beklemek.
- Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.
- Tom'un ya sabır çekmek dışında bir seçeneği yoktu.
Tom'un ödünç alabileceği ekstra bir tanemiz var mı?
Tom'un Mary'yi takip etmekten başka hiçbir seçeneği yoktu.
Tüm yapabileceğiniz birbirinize güvenmektir.
Onun bunu yapmaktan başka çaresi yoktu.
"Hiç sos kaldı mı?" "Hayır, hiç yok."
Seçeneğimiz yok.
Partinin sonunda, sadece iki misafir kaldı.
Onların hiç parası kalmamıştı.
Özür dilemekten başka yapacak bir şey yok.
El arabası sisteminden geriye kalan tek şey bu.
Benim için emre uymak dışında yapacak bir şey yok.
Gidişimizi ertelemek zorundayız.
Başka seçeneğimiz yok.
Yabanmersinli turta lezzetliydi; akşamın sonunda hiç kalan turta yoktu.
Tom'un yapması söylenilen şeyi yapmaktan başka seçeneği yoktu.
Tom'un onun istediğini Mary'ye vermekten başka çaresi yoktu.
Seçeneğimiz yok. Sanırım yürümek zorunda kalacağız.
Hâlâ kalan çok şey var.
Uzlaşmaktan başka seçeneğimiz yok.
Kabul etmekten başka seçeneğim yoktu.
Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.
Sadece bir günümüz kaldı.
Kendinizi böyle bir durumda bulursanız tahliye ekibi çağırmaktan başka şansınız yok demektir.
Kültür birisi birinin öğrendiği her şeyi unuttuktan sonra kalan şeydir.
Tom'a güvenmekten başka seçeneğimiz yok.
Korsanların teslim olmaktan başka seçenekleri yoktu.
O bir dilim pasta istedi, ama hiçbiri kalmamıştı.
Onun sıkı programına rağmen, Tom'un çocuklarıyla geçirmek için her zaman zamanı var.
Tom Mary ile konuşmak istemiyordu ama başka seçeneği yoktu.