Translation of "Crier" in Turkish

0.037 sec.

Examples of using "Crier" in a sentence and their turkish translations:

- Arrête de crier.
- Arrêtez de crier.

Bağırmaktan vazgeç.

- Tom a continué à crier.
- Tom n'arrêtait pas de crier.
- Tom continuait à crier.

Tom bağırmaya devam etti.

J'ai entendu crier.

Bir bağırma duydum.

Linda va crier.

Linda bağıracak.

Sami entendit crier.

Sami çığlık duydu.

- J'entendis une femme crier.
- J'ai entendu crier une femme.

Bir kadının çığlık attığını duydum.

- Tom a commencé à crier.
- Tom commença à crier.

Tom bağırmaya başladı.

J'ai entendu quelqu'un crier.

Birinin bağırdığını duydum.

J'ai envie de crier.

Çığlık atmak istiyorum.

J'ai entendu Tom crier.

Tom'un çığlık attığını duydum.

Crier n'est pas chanter.

Bağırmak şarkı söylemek değildir.

- Tu n'as pas besoin de crier.
- Vous n'avez pas besoin de crier.

Bağırmak zorunda değilsin.

Il a commencé à crier.

O bağırmaya başladı.

- Tom a continué à crier.
- Tom continua à crier.
- Tom a continué à hurler.

Tom bağırmaya devam etti.

crier lier le souhait ou mendier

ya çaput bağlanır dilek dilenir

Le bébé a arrêté de crier.

Bebek ağlamayı kesti.

Vais-je me faire crier dessus ?

Bağırılacak mıyım?

Arrête de me crier dans l'oreille.

Kulağıma bağırmayı bırak.

Sa mère s'est mise à crier.

Onun annesi çığlık atmaya başladı.

- Tom va crier.
- Tom va hurler.

Tom çığlık atacak.

Tu ne m'as pas entendu crier ?

Bağırdığımı duymadın mı?

Tu ne dois pas crier sur lui.

Ona bağırmamalısın.

Je l'ai entendu crier de la cuisine.

Onun seslenişini mutfaktan duydum.

Tu ne dois pas crier sur Tom.

Tom'a bağıramazsın.

Dans l'espace, personne ne peut t'entendre crier.

Uzayda hiç kimse senin çığlığını duyamaz.

Crier à ton ordinateur n'aidera en rien.

Bilgisayarınıza bağırmak işe yaramaz.

Nous ne pouvons pas crier à la misogynie

Bize bağırıldığı veya bir şekilde engellendiğimiz her seferde

J'ai entendu crier dans la pièce d'à côté.

Yan odada çığlık duydum.

- Nous l'avons entendue crier.
- Nous l'avons entendue pleurer.

Biz onun çığlık attığını duyduk.

Je pense que je viens d'entendre quelqu'un crier.

Sanırım az önce birinin bağırdığını duydum.

Tom se mit à crier et à hurler.

- Tom çığlık atmaya ve bağırmaya başladı.
- Tom çığlık atıp bağırmaya başladı.

Elle se mit à crier vers le ciel.

Gökyüzüne bağırdı.

Je suis en train de crier sur mes enfants.

Ben çocuklarıma bağırıyorum.

Je n'ai plus de voix à force de crier.

Fazla bağırmaktan sesim kısıldı.

Et où j'entendais des gens crier et pleurer autour d'elle

göz yaşartıcı gaz bombası nedeniyle

Il y a eu une courte pause et je l'ai entendue crier :

Kısa bir sessizlikten sonra bağırdığını duydum:

Mon bébé ne peut pas encore parler; il ne fait que crier.

Bebeğim henüz konuşamıyor. Sadece ağlıyor.

Tu n'as pas besoin de crier. Je t'entends aussi bien comme ça.

Bağırmana gerek yok. Seni iyi duyabiliyorum.

- Personne n'a entendu les cris de Tom.
- Personne n'a entendu Tom crier.

Kimse Tom'un çığlıklarını duymadı.

Tom essaya de crier, mais Marie couvrit sa bouche avec sa main.

Tom çığlık atmaya çalıştı, ama Mary eliyle onun ağzını kapattı.

Ça ne sert à rien de crier à l'aide. Personne ne t'entendra.

Yardım için bağırmanın faydası yok. Hiç kimse seni duymayacak.

- J'entends crier.
- J'entends des cris.
- J'entends quelqu'un qui crie.
- J'entends quelqu'un qui pousse des cris.

Bazılarının çığlık attığını duyuyorum.