Translation of "Whistle" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "Whistle" in a sentence and their turkish translations:

- I cannot whistle.
- I can't whistle.

- Islık çalamam.
- Ben ıslık çalamam.

He can't whistle.

O ıslık çalamaz.

Tom can't whistle.

Tom ıslık çalamaz.

The whistle blew.

Düdük üfledi.

Can you whistle?

Islık çalabilir misin?

Where's your whistle?

Düdüğün nerede?

Don't let him whistle.

Islık çalmasına izin verme.

Don't whistle at school.

Okulda ıslık çalma.

Tom heard a whistle.

Tom bir ıslık duydu.

I heard someone whistle.

Birinin ıslık çaldığını duydum.

He knows how to whistle.

O ıslık çalmayı bilir.

I don't need a whistle.

Bir düdüğe ihtiyacım yok.

I'm clean as a whistle.

Ben tertemizim.

I won't blow the whistle.

İspiyonlamayacağım.

The referee blew his whistle.

Hakem düdüğünü üfledi.

Tom knows how to whistle.

Tom nasıl ıslık çalacağını biliyor.

I know how to whistle.

Nasıl ıslık çalacağımı biliyorum.

I made this whistle myself.

Bu ıslığı kendi başıma yaptım.

Who blew the whistle on Olympus.

Michael Woodford gibi itirafçılar var.

He began to whistle a tune.

O, bir melodiyi ıslıkla çalmaya başladı.

The police officer blew his whistle.

Polis memuru düdüğünü çaldı.

Do you know how to whistle?

Islık çalmayı biliyor musun?

Tom began to whistle to himself.

Tom kendi kendisine ıslık çalmaya başladı.

It's as clean as a whistle.

Bu tertemiz.

Tom taught me how to whistle.

Tom bana nasıl ıslık çalacağımı öğretti.

Tom began to whistle a tune.

Tom ıslıkla bir melodi çalmaya başladı.

- In her youth, Mary played the penny whistle.
- Mary played the tin whistle when she was young.

Mary küçükken oyuncak düdük çalardı.

Tom pulled out a whistle and blew it.

Tom bir düdük çıkardı ve onu üfledi.

Tom can't play the tin whistle very well.

Tom, teneke düdüğü çok iyi çalamaz.

On hearing the whistle, they started at full speed.

Onlar düdük sesini duyduklarında son hızla başladılar.

I've trained my dog to come when I whistle.

Köpeğimi ıslık çaldığımda gelecek şekilde eğittim.

When he heard the whistle, he crossed the street.

O, düdüğü duyduğunda caddeyi geçti.

The referee blew his whistle to end the match.

Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.

The train driver signals the departure with his whistle.

Tren sürücüsü, düdüğüyle kalkışın sinyalini verdi.

I don't know how to play the tin whistle.

Oyuncak düdüğü nasıl çalacağımı bilmiyorum.

The whistle of the steam train woke us at daybreak.

Buharlı trenin düdüğü bizi şafakta uyandırdı.

With a piercing whistle, the ship sailed from the port.

Gemi keskin bir düdükle limandan ayrıldı.

The policeman blew his whistle for the car to stop.

Polis arabayı durdurmak için ıslık çaldı.

Instead of fixing the problem, the company fired the whistle-blower.

Şirket sorunu giderme yerine ispiyoncuyu kovdu.

We were wakened by the whistle of the steam locomotive at dawn.

Biz şafak vakti buharlı lokomotif düdüğü ile uyandırıldık.

Have you ever heard anyone whistle in the dead of the night?

Gecenin ortasında birinin ıslık çaldığını duydun mu?

When John's neighbor saw John selling drugs, she blew the whistle on him.

John'un komşusu John'u uyuşturucu satarken görünce, onu ihbar etti.

"Did you find any dirt on him?" "No, he's clean as a whistle."

"Onun üzerinde herhangi bir kir buldun mu?" "Hayır, o tertemiz."

The policeman blew his whistle and gave a sign for the car to stop.

Polis düdüğünü çaldı ve arabanın durması için bir işaret verdi.

Tom likes to sit on the dock playing his tin whistle while looking at the sunset.

Tom gün batımına bakarken rıhtımda tin whistle çalarak oturmayı sever.

I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir.