Translation of "Literally" in Turkish

0.012 sec.

Examples of using "Literally" in a sentence and their turkish translations:

Sometimes literally.

Kimi zaman gerçek anlamda oluyor bu.

And, literally, shit.

endüstriyel atıklardan.

He is literally stupid.

O tam olarak aptal.

He took it literally.

O kelimeyi bire bir çevirdi.

This was literally unbelievable.

Bu tam anlamıyla inanılmazdı.

It is literally killing us.

Bizi kelimenin tam manasıyla öldürüyor.

And the characters translate literally

Ve karakterler tam olarak

It's literally watching magic happen.

Gerçekten de büyüleyici bir an.

She translated the text literally.

Metni harfi harfine çevirdi.

I didn't mean that literally.

Ben kelimenin tam anlamıyla bunu kastetmedim.

I'm literally on a treadmill.

Ben tam anlamıyla bir koşu bandında yaşıyorum.

Until one day, I literally collapsed

Ta ki bir gün çökene

Stress can literally steal your estrogens,

Stres, östrojenlerinizi kelimenin tam anlamıyla çalabilir,

It literally just sucks you in!

Sizi resmen içine çekiyor!

It literally just sucks you in.

Sizi resmen içine emiyor.

There were literally hundreds of them.

Gerçekten yüzlercesi vardı.

Literally, like integrated neighborhoods and schools.

Örneğin entegre mahalle ve okullar.

Don't take his remarks too literally.

Onun görüşlerini harfiyen almayın.

That could literally ruin my life.

O gerçekten hayatımı mahvedebilir.

I am literally crying right now.

Ben şimdi gerçekten ağlıyorum.

I took what she said literally.

Onun söylediğini tam olarak anladım.

Sami was literally blinded by love.

Sami tam anlamıyla aşk tarafından kör edildi.

That's exactly, literally, why we're here today.

Tam olarak niçin bugün burada olmamızın sebebi bu.

Broken hearts are literally and figuratively deadly.

Kırık kalpler mecazi olarak da kelimenin tam anlamıyla da ölümcül.

literally meant slapping water by the temple.

"tapınağın suyu tokatlaması" anlamına geldiğini düşündüm.

Its name translated literally means “poison breath,”

Adının kelimesi kelimesine çevirisi, "zehir nefes".

literally handed down from God to man.

cidden Tanrı'nın insanlara bıraktığı bir şey.

Sami was literally disgusted by Layla's video.

Sami, Leyla'nın videosundan tam anlamıyla tiksindi.

Is literally, and then figuratively, poke a hole

yapmak istediğim, tam anlamıyla, ve sonrasında mecazen,

I mean, literally pushed out of the narrative.

Kelimenin tam anlamıyla anlatıdan çıkarılıyor demek istiyorum.

I didn't literally translate from English into Japanese.

Ben İngilizceden Japoncaya kelimesi kelimesine tercüme yapmadım.

I was literally stunned by what I saw.

Gördüğüm şey karşısında tam anlamıyla afallamıştım.

We were able to quite literally change the world.

abartısız bir şekilde dünyayı değiştirebildik.

Don't take it literally. He is inclined to exaggerate.

Onu harfi harfine almayın. O abartma eğilimindedir.

It takes literally a minute to make the sauce.

Sos yapmak tam olarak bir dakika sürer.

I literally ate a dozen eggs on Easter Sunday.

Ben Paskalya pazar gününde tam anlamıyla bir düzine yumurta yedim.

This new operating system is literally a Trojan horse.

Bu yeni işletim sistemi tam anlamıyla bir Truva atıdır.

This is literally and figuratively out of this world.

Bu abartmasız ve mecazi olarak harikulade.

Does the city literally owe its existence to Mussolini?

Şehir varlığını tam anlamıyla Mussolini'ye mi borçlu?

Tom got drunk and literally fell off the wagon.

Tom yine nefsine yenik düşüp sarhoş oldu.

We have seen literally in the streets of our nation

Bizler ulusumuzun sokaklarında,

He literally took his ministers scuba diving, as it were,

Eğer küresel ısınmayı kontrol altında tutamazsak

The detective questioned literally thousands of people about the incident.

Dedektif olay hakkında binlerce insanı tam olarak sorguladı.

They would literally and symbolically cover their femininity with a veil.

Hem sembolik olarak hem de gerçek anlamda dişiliklerini bir örtüyle gizlerlerdi.

- Tom fell off the wagon.
- Tom literally fell off the wagon.

- Tom içkiye yeniden başladı.
- Tom yine nefsine yenik düşmüştü.

We had this little wooden bungalow, literally below the high-water mark.

Ufak bir ahşap bungalovumuz vardı. Suyun en yükseldiği noktanın altındaydı.

The word "conspiracy" comes from "conspirare", which literally means "to breathe together".

İngilizcede komplo anlamına gelen "conspiracy" kelimesi "conspirare" kelimesinden gelmekte olup düz kelime anlamı "birlikte nefes almak"tır.

Cookie searched for something, but our dog literally barked up the wrong tree.

Cookie bir şey aradı, ancak köpeğimiz kelimenin tam anlamıyla yanılgıya düştü.

Through land reform and find ways suitable for the cultivation of the desert literally

kendi kendine yetme ve yetiştirmenin yollarını bulmak için çalışıyor.Sıcak

Apnoea is a medical term which comes from Greek; it literally means "without breath".

Apne Yunancadan gelen bir tıbbi terimdir; kelimenin bire bir anlamı "nefessiz"dir.

And now you have President Erdogan, President Erdogan is going in literally the opposite direction.

Ve şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan var, Başkan Erdoğan tam tersi yönde gidiyor.

After the botched gallbladder surgery, the patient was filled with bile, both figuratively and literally.

Berbat safra kesesi ameliyatından sonra, hasta hem mecazi olarak hem de kelimenin tam anlamıyla, safra ile doluydu.

The monster literally had eyes in the back of its head. It was really creepy!

Canavarın gerçekten kafasının arkasında gözleri vardı. Bu gerçekten ürperticiydi!

When drugs came, it was like a gold rush, it was literally like a gold rush.

Büyük bir şans gibiydi, adeta talih kuşuydu.

There are sayings, phrases, idioms and proverbs in every language which can not be translated literally.

Her dilde kelimenin tam anlamıyla tercüme edilemeyen, sözler, ifadeler, deyimler ve atasözleri vardır.

One of the most widespread errors in translating is to translate too literally – word by word.

Motomot -kelime kelime çevirmek, çevirideki en yaygın hatalardan biridir.

So it was incredibly exciting as a child to literally live in the force of that giant Atlantic Ocean.

Bir çocuk olarak devasa Atlantik Okyanusu'nun gücüyle yaşamak inanılmaz heyecanlıydı.