Translation of "Leading" in Turkish

0.013 sec.

Examples of using "Leading" in a sentence and their turkish translations:

By the world's leading minds.

bir hakemlik sürecinden geçer.

Tom is leading Mary astray.

Tom, Mary'yi ayartıyor.

Where are you leading us?

Bizi nereye götürüyorsun?

Sami was leading two lives.

Sami iki hayat sürüyordu.

Quotas leading to doubts in ability?

Kotalar beceriden kuşkulanmaya yol açar mı?

Often leading swimmers to accidentally drown.

Yüzücülerin çoğu zaman boğulmasına sebep oluyor.

She is leading by two meters.

O, iki metre ile önde gidiyor.

My team is the leading team.

Benim takımım lider takımdır.

I know where this is leading.

Bunun nereye götürdüğünü biliyorum.

Tom was leading a double life.

Tom gece silahlı gündüz külahlıydı.

He is leading a fast life.

O, hızlı bir yaşam sürüyor.

Would you mind leading the discussion?

Tartışmayı yönetir misin?

Because she was loudly leading the room.

çünkü koca sesiyle ortama hükmederdi.

And China leading the era of implementation,

Çin de uygulama çağına öncülük ettiği

When leading an underground life, in fact,

Gerçekten de gizli kapaklı bir hayat sürerken

leading the charge towards the Hungarian flank.

saldırıyı Macarlara yöneltti.

He's a leading authority in his field.

Kendi alanında önde gelen bir otorite.

The prosecutor asked me a leading question.

Savcı bana cevabı yönlendiren bir soru sordu.

China is a leading exporter of arms.

Çin önde gelen bir silah ihracatçısıdır.

With him guiding but Kristin leading the way.

işi Kristen yapıyor ama uzman doktor onu yönlendiriyor.

And Mark's leading the charge on fixing Facebook.

Ve Mark Facebook'u düzeltme konusundaki suçlamaları üzerine alıyor.

China is the world's leading producer of rice.

Çin dünyanın önde gelen pirinç üreticisidir.

Mary is the world’s leading expert on squirrels.

Mary sincaplar konusunda dünyanın önde gelen uzmanıdır.

This country is a leading importer of oil.

Bu ülke petrolün önde gelen ithalatçısı.

Is this the street leading to the station?

Bu sokak istasyona götürüyor mu?

Tom did a good job of leading us.

Tom bizi yönlendirme hakkında iyi bir iş yaptı.

Tobacco is the leading cause of lung disease.

- Tütün, akciğer hastalıklarının en önemli sebebidir.
- Göğüs hastalıklarının başlıca nedeni tütündür.

Tom is a leading expert in his field.

Tom, alanında önde gelen bir uzmandır.

Bryant is the fourth all-time leading scorer.

Bryant tüm zamanların en skorer dördüncü ismi.

So with the US leading the era of discovery

ABD'nin bu keşif çağına,

leading other members of the family to a meal.

Aile üyelerine yemeğin yerini gösteriyor.

And yet I am still leading you, as conquerors

Yine de fatih olarak seni hala yönlendiriyorum

With Sigismund leading the Hungarian force in the rear.

Macar cephesinin önderliğindeki Batı Haçlılarının takip ettiği bir orduyu Buda'dan nehrin sol yakasında ilerleyen ve Sigsimund arkada Macar ordusuna liderlik etti.

We discovered a secret passageway leading to the catacombs.

Yeraltı mezarlığına giden gizli bir geçit keşfettik.

Have you read the leading article in today's paper?

Bugünkü gazetedeki başyazıyı okudun mu?

Do you think he is leading a double life?

Onun gece silahlı gündüz külahlı yaşadığını düşünüyor musun?

The United States is the world's leading cotton exporter.

Amerika Birleşik Devletleri dünyanın önde gelen pamuk ihracatçısıdır.

Heroes are brave, they're courageous, they're capable of leading others,

Kahramanlar cesur, yiğit, başkalarına önderlik edebilen,

Because I felt like I was leading a double life,

Çift kişilikli bir hayatım olduğunu hissetmeye başladım,

- Where are you taking us?
- Where are you leading us?

Bizi nereye götürüyorsun?

Dr. Jackson is one of the leading cardiologists in Boston.

Doktor Jackson Boston'da önde gelen kardiyologlardan biri.

He never forgot his ambition to become a leading politician.

O önemli bir politikacı olma hırsını asla unutmadı.

Tom was offered a leading role in a horror movie.

Tom'a bir korku filminde baş rol önerildi.

A leading specialist was brought in to authenticate the painting.

Önde gelen bir uzman resmi tasdik etmek için içeriye getirildi.

They knew the names of every leading actor and actress.

Bütün erkek ve kadın başrol oyuncularının isimlerini biliyorlardı.

Obesity is the leading cause of preventable death after smoking.

Obezite, önlenebilir ölümün sigaradan sonraki önde gelen nedenidir.

Tom is one of the world's leading experts on cybersecurity.

Tom, siber güvenlik konusunda dünyanın önde gelen kişisidir.

- The leading brand of pop drinks in most countries is Coca-Cola.
- The leading brand of fizzy drinks in most countries is Coca-Cola.

Birçok ülkelerde meşrubatların lider markası Coca Coladır.

The leading idea for the origin of the Earth and Moon

Dünya ve Ay'ın kökenleri için ana fikre

The staircase leading to the rooftop is narrow, steep, and dark.

Çatıya giden merdiven, dar, dik ve karanlık.

All the roads leading into the city are full of cars.

Şehre gelen tüm yollar arabalar dolu.

Gekkyoku is the leading company in the parking business in Japan.

Gekkyoku Japonya'da otopark işinde önde gelen bir şirkettir.

Leading scholars have been invited to present papers at the conference.

Önde gelen bilginler konferansta bildiri sunmaya davet edilmiştir.

The world's leading cacao producers are Côte d’Ivoire, Ghana, and Indonesia.

Dünyanın önde gelen kakao üreticileri Fildişi Sahili, Gana ve Endonezya'dır.

Palm oil production is the leading cause of deforestation in Indonesia.

Palmiye yağı üretimi Endonezya'da ormansızlaşmanın önde gelen nedenidir.

Sami has been leading this small Pentecostal church for 16 years.

Sami bu küçük pentekostal kilisesini 16 yıldır yönetiyor.

- He has no children, but he is leading an otherwise happy life.
- He doesn't have any children, but other than that he's leading a happy life.

Onun hiç çocuğu yok ama bunun dışında mutlu bir hayat yaşıyor.

The next year, he was leading Sixth Corps to war against Austria.

Ertesi yıl, Altıncı Kolordu'nun Avusturya'ya karşı savaşmasına öncülük etti.

Guard, and personally leading a bayonet charge at the Battle of Montmirail.

Muhafızlara komuta etti ve kişisel olarak Montmirail Savaşı'nda süngü hücumuna liderlik etti.

There is a secret passageway in my mind leading to my childhood.

Zihnimde çocukluğuma açılan gizli bir geçit var.

But now, our influence on the oceans is leading to new nocturnal behaviors.

Fakat artık bizim okyanuslarda yarattığımız etkiler de gece hayatında yeni davranışlar doğurmaktadır.

Sixth Corps’ onslaught shattered the Russian left, leading to one of Napoleon’s most

Altıncı Kolordu'nun saldırısı Rus solunu paramparça ederek Napolyon'un en

Many of the city's leading restaurants close down for the whole of August.

Şehrin önde gelen restoranlarının çoğu Ağustos ayı boyunca kapatır.

She's leading a happy life with her husband near the sea in Kamakura.

O, Kamakura'daki denizin yanında kocası ile mutlu bir hayat sürüyor.

Car accidents are the leading cause of death for teenagers in the United States.

Araba kazaları ABD'deki gençler için başta gelen ölüm nedenidir.

The leading brand of soda in most countries around the world is Coca-Cola.

Dünyada birçok ülkede sodanın lider markası Coca-Coladır.

A remnant of the old army is supporting and perhaps leading the current chaos.

Eski ordudan geriye kalan, mevcut düzeni destekliyor ve belki de önde götürüyor.

And leading the assaults on Jaffa, and  Acre… where he was shot in the neck,  

ve Yafa ve Akka'ya yönelik saldırılara öncülük etti ... boynundan vurulduğu

Expedition into Upper Egypt… and later leading  a successful assault on the town of Aboukir.

... ve daha sonra Aboukir kasabasına başarılı bir saldırı düzenledi.

As the Grande Armée advanced deeper into Russia, Ney was always near the action – leading

Grande Armée, Rusya'nın derinliklerine doğru ilerlerken, Ney her zaman aksiyona yakındı

Bob will play the leading role for the first time in the next school festival.

Bob gelecek okul festivalinde ilk kez başrol oynayacak.

He will play the leading role for the first time in the next school festival.

O, gelecek okul festivalinde ilk kez başrol oynayacak.

He was personally brave too, leading an attack  at Lodi, and a cavalry charge at Rivoli.

O da kişisel olarak cesurdu, Lodi'de bir saldırıya ve Rivoli'de bir süvari hücumuna liderlik etti.

Rico are much lower than those of the other states of the United States, leading this

Rico, diğerininkinden çok daha düşük ABD’nin devletleri buna öncülük ediyor

For years it helped Puerto Rico grow a lot, even leading it to become an incipient manufacturing

Yıllarca Porto Riko'nun çok büyümesine yardımcı oldu. hatta yeni başlayan bir üretim haline gelmek

What, you having bread again? I see you're still leading the same thrilling dietary life as ever.

Ne, yine ekmek mi yiyorsun? Her zamanki gibi hâlâ aynı heyecan verici diyet yaşantısını sürdürüyorsun.

- The street which leads to the hotel is narrow.
- The street leading to the hotel is narrow.

- Otele çıkan cadde dardır.
- Otele çıkan sokak dar.

Medical error is the third leading cause of death in the US, after heart disease and cancer.

Tıbbi hata, kalp hastalığı ve kanserden sonra ABD'deki üçündü önde gelen ölüm sebebidir.

- He is the leading hitter at present.
- Currently, he's our best batter.
- At this time, he's our best batter.

Bu zamanda, o bizim en iyi vuruşçumuz.

The World Health Organization says alcohol abuse is the third leading cause of death and disability in the world.

Dünya Sağlık Örgütü alkolün kötü kullanımının dünyada ölümün ve sakatlığın önde gelen üçüncü sebebi olduğunu söylüyor.

Leading a fulfilling life really comes down to a simple question: When you turn off the lights at night and your head is on the pillow, what do you hear? Your soul singing or Satan laughing?

Gerçekleşen bir hayata öncülük etmek gerçekten basit bir soruya geliyor: Geceleri ışıkları kapattığınızda ve kafanız yastık üzerindeyken, ne duyuyorsunuz? Ruh şarkın mı, Şeytan mı gülüyor?