Translation of "Laptop" in Turkish

0.015 sec.

Examples of using "Laptop" in a sentence and their turkish translations:

- Give me that laptop.
- Hand me that laptop.

O dizüstü bilgisayarı bana ver.

My laptop crashed.

Dizüstüm çöktü.

Sami's laptop disappeared.

Sami'nin dizüstü bilgisayarı kayboldu.

- That's not my laptop.
- That is not my laptop.

O benim dizüstü bilgisayarım değil.

- I will give you a laptop.
- I'll give you a laptop.
- I'll give you a laptop computer.

Sana bir dizüstü bilgisayar vereceğim.

This laptop is light.

Bu laptop hafif.

I have a laptop.

Benim bir dizüstü bilgisayarım var.

Tom shut his laptop.

Tom dizüstü bilgisayarını kapattı.

I need a laptop.

Benim bir dizüstü bilgisayara ihtiyacım var.

My laptop is broken.

Dizüstü bilgisayarım bozuk.

The laptop stopped working.

- Laptop çalışmayı durdurdu.
- Dizüstü bilgisayar çalışmayı durdurdu.

He stole my laptop.

Laptopumu çaldı.

- My laptop is running Linux.
- I'm running Linux on my laptop.

Bilgisayarımda Linux işletiyorum.

My laptop has been stolen.

Benim diz üstü bilgisayarım çalındı.

This laptop belongs to me.

- Bu laptop bana ait.
- Bu dizüstü bilgisayar bana ait.

I have an Asus laptop.

Benim bir Asus dizüstüm var.

Can I borrow your laptop?

Laptopunu ödünç alabilir miyim?

Which laptop do I need?

- Hangi dizüstü bilgisayara ihtiyacım var?
- Bana hangi dizüstü bilgisayar lazım?

I bought Tom a laptop.

Tom'a bir dizüstü bilgisayar aldım.

How much is that laptop?

- O laptop ne kadar?
- O dizüstü bilgisayar ne kadar?

How much is this laptop?

- Bu laptop ne kadar?
- Bu dizüstü bilgisayar ne kadar?

This laptop is very thin.

Bu dizüstü bilgisayar çok ince.

I need a new laptop.

Yeni bir dizüstü bilgisayara ihtiyacım var.

Tom pulled out his laptop.

Tom dizüstü bilgisayarını çıkardı.

Can you fix my laptop?

Dizüstü bilgisayarımı tamir edebilir misin?

My laptop is being repaired.

Dizüstü bilgisayarım tamir ediliyor.

It's practical to have a laptop.

Bu bir dizüstü bilgisayara sahip olmak pratiktir.

This laptop computer is very thin.

Bu dizüstü bilgisayar çok incedir.

This laptop is thin and light.

Bu dizüstü bilgisayar ince ve hafif.

Last Saturday I bought a laptop.

- Geçen cumartesi bir laptop satın aldım.
- Geçen cumartesi bir dizüstü bilgisayar satın aldım.
- Geçen cumartesi bir dizüstü bilgisayar aldım.

Tom left his laptop at home.

Tom dizüstü bilgisayarını evde bıraktı.

How much does this laptop cost?

Bu dizüstü bilgisayarın fiyatı nedir?

Where did you hide my laptop?

Benim dizüstü bilgisayarı nereye sakladın?

I hear you bought a laptop.

Senin bir dizüstü bilgisayar aldığını duydum.

This laptop has a fingerprint reader.

Bu laptopta parmak izi okuyucu var.

I fell asleep with my laptop on.

Laptopum açıkken uykuya daldım.

His laptop is already five years old.

Onun dizüstü zaten beş yıllık.

Do you have your laptop with you?

Senin yanında dizüstü bilgisayarın var mı?

I sat down and opened my laptop.

Oturdum ve dizüstü bigisayarımı açtım.

Do you know who stole Tom's laptop?

Tom'un dizüstü bilgisayarını kimin çaldığını biliyor musun?

A laptop is better than a desktop.

Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

I need to go get my laptop.

- Dizüstü bilgisayarımı almaya gitmem gerekiyor.
- Dizüstü bilgisayarımı almaya gitmeliyim.

Tom closed his laptop and stood up.

- Tom dizüstü bilgisayarını kapatıp ayağa kalktı.
- Tom laptopunu kapattı ve ayağa kalktı.

Droplets are falling on my laptop computer.

Damlacıklar dizüstü bilgisayarımın üstüne düşüyorlar.

- He spends his evenings in front of his laptop.
- She spends her evenings in front of her laptop.

O akşamlarını dizüstü bilgisayarının önünde geçirir.

My laptop has been running so slow lately.

Benim dizüstü bilgisayar son zamanlarda çok yavaş çalışıyor.

When will you buy yourself a new laptop?

Kendine ne zaman yeni bir dizüstü bilgisayar satın alacaksın?

Can I use my laptop in the bath?

Laptopumu banyoda kullanabilir miyim?

My laptop has a built-in card reader.

Laptopumda dahili bir kart okuyucu bulunuyor.

- Tom opened his laptop.
- Tom opened his notebook.

Tom dizüstünü açtı.

My laptop doesn't have an optical disk drive.

Dizüstü bilgisayarımda optik disk sürücüsü yok.

Can I borrow your laptop for a second?

Dizüstü bilgisayarınızı bir süre ödünç alabilir miyim?

She spends her evenings in front of her laptop.

O akşamlarını dizüstü bilgisayarının önünde geçirir.

Tom spilled a glass of milk on his laptop.

Tom diz üstü bilgisayarına bir bardak süt döktü.

Mary keeps her laptop with her at all times.

Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.

- My laptop's stopped working.
- My laptop has stopped working.

Benim laptopum çalışmayı durdurdu.

Tom sat on his bed and opened his laptop.

Tom yatağına oturdu ve dizüstü bilgisayarını açtı.

"Why did you buy a new laptop?" "I couldn't resist!"

"Neden yeni bir dizüstü bilgisayar aldın?" "Dayanamadım"

Tom is angry because Mary borrowed his laptop without asking.

Mary onun dizüstü bilgisayarını sormadan aldığı için Tom kızgın.

She sat in front of her laptop in her pajamas.

O, pijamasının içinde dizüstü bilgisayarının önünde oturdu.

I can't afford to buy a laptop for my son.

Oğlum için bir dizüstü bilgisayar almayı karşılayamıyorum.

My new laptop is thinner and lighter than my old one.

Yeni dizüstü bilgisayarım eskisinden daha ince ve daha hafif.

"Can I use my laptop in the bath?" "No, you can't."

"Laptopumu banyoda kullanabilir miyim?" "Hayır, kullanamazsın."

Tom hit me in the head with my laptop. Now it's cracked!

- Tom kafama dizüstü bilgisayarımla vurdu. O da çatladı!
- Tom dizüstü bilgisayarımla kafama vurdu. O şimdi çatlak!

Tom was sitting cross-legged on his bed, typing on his laptop.

Tom yatağında bağdaş kurmuş oturuyordu, bilgisayarında yazı yazıyordu.

And I opened up my laptop and I shared with him a book proposal

laptopumu açtım ve sınıfımda yaptığım bir şey için oluşturduğum

- I sat down and opened my notebook.
- I sat down and opened my laptop.

Oturdum ve bilgisayarımı açtım.

I shouldn't have put my laptop so close to the edge of the table.

Diz üstü bilgisayarımı masanın kenarına o kadar yakın koymamalıydım.

I see that your Windows laptop was hit by the blue screen of death.

Windows yüklü laptopun mavi ekran verdi sanırım.

He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.

İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu fark ettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.

Some of the cobalt used in phone and laptop batteries is dug out by hand in Congo.

Telefon ve laptop bataryalarında kullanılan kobaltın bir kısmı Kongo'da elle aranarak bulunur.

He said, "If you are using a banking program, remove it from your phone and use it on your laptop."

'ay canım ne olacak bankacılık programı kullanıyorsan telefonundan kaldır laptopta kullan' dedi