Translation of "Holding " in Turkish

0.160 sec.

Examples of using "Holding " in a sentence and their turkish translations:

I'm holding it.

Onu tutuyorum.

- How're you holding up?
- How are you holding up?

- Nasıl başa çıkıyorsun?
- Nasıl üstesinden geliyorsun?
- Nasıl baş ediyorsun?
- Durumun nasıl?

Or holding your breath,

nefesini tuttun veya

The patent-holding scientist

ve patent yenilikçisi avukat kızı

I'm holding a book.

Ben bir kitap tutuyorum.

You've been holding back.

Sen çekiniyorsun.

Thanks for holding that.

Onu tuttuğun için teşekkürler.

Everyone's holding their breath.

Herkes nefesini tutuyor.

How's Tom holding up?

- Tom nasıl katlanıyor?
- Tom'un durumu nasıl?

Tom is holding out.

Tom direniyor.

Tom is holding something.

Tom bir şey tutuyor.

What are you holding?

Ne tutuyorsun?

He is holding it.

O onu tutuyor.

Tom is holding it.

Tom onu tutuyor.

She is holding it.

O onu tutuyor.

"Why were you holding his hand?" "I wasn't holding his hand!"

"Neden onun elini tutuyordun?" "Onun elini tutmuyordum!"

"Why were you holding her hand?" "I wasn't holding her hand!"

"Neden onun elini tutuyordun?" "Onun elini tutmuyordum!"

There's something holding you back, holding you back from getting too happy.

Sizi engelleyen, çok mutlu olmaktan alıkoyan bir şey var.

Well it's holding so far.

Şimdiye kadar tuttu.

Holding your grandchild or child

Torununuzu veya çocuğunuzu elinden tutup

Brian is holding Kate's hands.

Brian Kate'in ellerini tutuyor.

She was holding an umbrella.

O, bir şemsiye tutuyordu.

Tom is holding a knife.

Tom bir bıçak tutuyor.

We were just holding hands.

Sadece el ele tutuşuyorduk.

Tom is holding a clipboard.

- Tom bir not panosu tutuyor.
- Tom'un elinde bir not panosu var.

I'm not holding you back.

- Seni zaptetmiyorum.
- Sizi zaptetmiyorum.

Why is Tom holding back?

Tom neden geri çekiliyor?

I'm not holding my breath.

Nefesimi tutmuyorum.

Would you mind holding this?

Bunu tutar mısın?

You're holding it, aren't you?

Onu tutuyorsun , değil mi

Tom is holding Mary's hand.

Tom Mary'nin elini tutuyor.

They're holding a clearance sale.

Onlar bir tasfiye satışı düzenliyorlar.

They're holding a liquidation sale.

Bir tasfiye satışı düzenliyorlar.

They were holding their ground.

Yerlerini tutuyorlardı.

Who is holding the torch?

Meşaleyi kim tutuyor?

Fadil was holding the gun.

Fadıl silahı tutuyordu.

Fadil was holding his baby.

Fadıl bebeğini tutuyordu.

Show me what you're holding.

Tuttuğun şeyi bana göster.

Tom was holding a gun.

- Tom bir silah tutuyordu.
- Tom'un elinde silah vardı.

Tom is holding his breath.

Tom nefesini tutuyor.

What might be holding you back?

Acaba seni engelleyen ne olabilir?

That end up holding you back.

dışarı çıkaracaktır.

Why are you holding my hands?

Niçin ellerimi tutuyorsun?

He watched it holding his breath.

O, onu nefesini tutarak izledi.

She is holding a red flower.

O kırmızı bir çiçek tutuyor.

Tom and Mary are holding hands.

Tom ve Mary el ele tutuşuyorlar.

You've been holding out on me.

Benden gizliyorsun.

Tom isn't holding anything back anymore.

Tom artık gizli tutmuyor.

Tom is in a holding cell.

Tom bir nezarethanede.

You're holding me too tight, Tom.

Beni çok sıkı tutuyorsun, Tom.

I was holding this for you.

- Bunu senin için tutuyordum.
- Buna senin için katlanıyordum.
- Buna senin için dayanıyordum.

Why were you holding her hand?

Neden onun elini tutuyordun?

Why were you holding his hand?

Neden onun elini tutuyordun?

He is holding up her work.

O onun işini engelliyor.

Tom might be holding a grudge.

Tom kin tutuyor olabilir.

I saw Tom holding your hand.

Tom'un elini tuttuğunu gördüm.

I can't dance holding a drink.

Bir içki tutarken dans edemem.

Fadil was holding all the cards.

Fadıl bütün kartları tutuyordu.

Why were you holding Tom's hand?

Neden Tom'un elini tutuyordun?

Why are you holding a knife?

Neden bir bıçak tutuyorsun?

Sami dropped everything he was holding.

Sami tutmakta olduğu her şeyi düşürdü.

Sami and Layla were holding hands.

Sami ve Leyla el ele tutuşuyorlardı.

Tom and Mary were holding hands.

Tom ve Mary el ele tutuşuyorlardı.

Tom is holding a baseball bat.

Tom bir beyzbol sopası tutuyor.

- You are holding my hand in that picture.
- You're holding my hand in that picture.

O resimde elimi tutuyorsun.

- I know you're holding out on me.
- I know that you're holding out on me.

Benden gizlediğini biliyorum.

- You cannot kill yourself by holding your breath.
- You can't kill yourself by holding your breath.

Nefesinizi tutarak kendinizi öldüremezsiniz.

And, quite honestly, was holding me accountable.

sorumluluk sahibi olduğumu düşünen birisi olduğunu bana hatırlattığı için.

The man who's been holding his hair.

, saçını tutan adamın ellerini keser .

Mary saw Tom and Conchita holding hands.

Mary, Tom ve Conchita'yı el ele tutuşurlarken gördü.

Tom is holding Mary in his arms.

Tom Mary'yi kollarında tutuyor.

Tom saw John and Mary holding hands.

Tom, John ve Mary'yi el ele tutuşurlarken gördü.

Guess what I'm holding in my hand.

Bil bakalım elimde ne var.

Xueyou is holding a map of China.

Xueyou bir Çin haritası tutuyor.

Who is that woman holding the flowers?

Çiçekleri tutan o kadın kimdir?

Tom seems to be holding something back.

Tom arkada bir şey saklıyor gibi görünüyor.

I saw Tom holding hands with Mary.

Tom'un Mary ile el ele tutuştuğunu gördüm.

Tom is holding a bottle of beer.

Tom bir şişe bira tutuyor.

Tom is holding a bouquet of flowers.

Tom bir buket çiçek tutuyor.

Tom was holding a bottle of wine.

Tom bir şişe şarap tutuyordu.

The fat woman was holding a monkey.

Şişman kadın bir maymun tutuyordu.

Tom is holding something behind his back.

Tom arkasında bir şey tutuyor.

I wonder how Tom is holding up.

Acaba Tom'un durumu nasıl?

Tom sat with Mary, holding her hand.

Tom elini tutarak Mary ile oturdu.

I dropped the pencil I was holding.

Tuttuğum kalemi düşürdüm.

The man holding the umbrella is Ken.

Şemsiye tutan adam Ken'dir.

There's no telling where they're holding Tom.

Onların Tom'u nerede alıkoyduğunu tahmin etmek mümkün değil.

They walked down the beach, holding hands.

Onlar el ele tutuşarak plajda yürüdüler.

Tom saw Mary and John holding hands.

Tom, Mary ve John'un el tutuştuğunu gördü.

I saw Tom and Mary holding hands.

- Tom ve Mary'yi el ele tutuşurken gördüm.
- Tom ve Mary'nin ele ele tutuştuğunu gördü.

You're holding my hand in the photo.

Fotoğrafta elimi tutuyorsun.

Tom sat next Mary, holding her hand.

Tom Mary'nin yanında onun elinden tutarak oturdu.

She is holding flowers in her hand.

Elinde çiçek tutuyor.

- Tom noticed that John and Mary were holding hands.
- Tom noticed John and Mary were holding hands.

Tom John ve Mary'nin el ele tutuştuklarını fark etti.

- I knew Tom was holding out on me.
- I knew that Tom was holding out on me.

Tom'un bana boyun eğmediğini biliyordum.

- How are things with you?
- What's your situation?
- How're you holding up?
- How are you holding up?

Durumun nasıl?