Translation of "Diamond" in Turkish

0.019 sec.

Examples of using "Diamond" in a sentence and their turkish translations:

- This diamond is not real.
- This diamond isn't real.

Bu elmas gerçek değil.

Diamond is essentially hard.

Elmas doğal olarak serttir.

The diamond shone brightly.

Elmas pırıl pırıl parlıyordu.

He stole the diamond.

O elmas çaldı.

This diamond is fake.

Bu elmas sahte.

Tom stole the diamond.

Tom elması çaldı.

She discovered a diamond.

O bir elmas keşfetti.

The diamond appears genuine.

Elmas saf görünüyor.

Is this diamond real?

Bu elmas gerçek mi?

This is an imitation diamond.

Bu bir taklit elmas.

Is that a real diamond?

O gerçek bir elmas mı?

This isn't a real diamond.

Bu gerçek bir elmas değil.

This diamond costs a fortune.

Bu elmas servet tutar.

This is a real diamond.

- Bu hakiki elmas.
- Bu gerçek bir elmas.

- This is probably a real diamond.
- This is a real diamond, isn't it?

Bu gerçek bir elmas, değil mi?

- Tom said it was a diamond.
- Tom said that it was a diamond.

Tom bunun bir elmas olduğunu söyledi.

- Tom bought Mary a diamond ring.
- Tom bought a diamond ring for Mary.

Tom Mary'ye bir elmas yüzük aldı.

- Tom gave Mary a diamond bracelet.
- Tom gave a diamond bracelet to Mary.

Tom, Mary'ye elmas bir bilezik verdi.

Our baseball diamond is very small.

Bizim beyzbol sahamız çok küçük.

The hardness of diamond is 10.

Elmasın sertliği 10'dur.

This is probably a real diamond.

Bu muhtemelen gerçek bir elmas.

This can't be a real diamond.

Bu gerçek bir elmas olamaz.

He ran away with the diamond.

O, elmasla birlikte kaçtı.

Tom gave Mary a diamond ring.

Tom Mary'ye elmas bir yüzük verdi.

Tom bought Mary a diamond necklace.

Tom, Mary'ye elmas bir kolye satın aldı.

Tom gave Maria a diamond ring.

Tom, Maria'ya elmas bir yüzük verdi.

Is this diamond real or fake?

Bu elmas gerçek mi yoksa sahte mi?

There's nothing harder than a diamond.

Elmastan daha sert bir şey yoktur.

He gave her a diamond bracelet.

Ona elmas bir bilezik verdi.

The diamond is a precious stone.

- Elmas kıymetli bir taştır.
- Elmas değerli bir taştır.

This must be a real diamond.

Bu gerçek bir elmas olmalı.

You've never seen a genuine diamond.

Sen asla gerçek bir elmas görmedin.

It was a fake diamond necklace.

Bu, sahte elmastan bir kolyeydi.

How much is this diamond worth?

Bu elmas ne kadar değerlidir?

This diamond ring costs a fortune.

Bu elmas yüzük bir servete mal oluyor.

Sami wanted his diamond ring back.

Sami elmas yüzüğünü geri istedi.

- I don't think that's a real diamond.
- I don't think that that's a real diamond.

Onun gerçek bir elmas olduğunu sanmıyorum.

Nothing is as hard as a diamond.

Hiçbir şey elmas kadar sert değildir.

It seems that the diamond is real.

Elmas gerçek gibi görünüyor.

The diamond was valued at 5,000 dollars.

Elmasa 5,000 dolar değer biçildi.

We can't let Tom have that diamond.

Tom'un o elması almasına izin veremeyiz.

I definitely want my diamond ring back.

Elmas yüzüğümü kesinlikle geri istiyorum.

The diamond in this ring is polished.

Bu yüzükteki elmas parlatılır.

No one said it was a diamond.

Hiç kimse onun bir elmas olduğunu söylemedi.

The cut of the diamond is perfect.

Elmasın kesimi mükemmel.

He stole a very valuable diamond ring.

O çok değerli bir elmas yüzük çaldı.

Tom stole a very valuable diamond ring.

Tom çok değerli bir elmas yüzük çaldı.

That's not a real diamond, is it?

Bu gerçek elmas değil, değil mi?

This may not be a real diamond.

Bu gerçek bir elmas olmayabilir.

Kate always shows off her diamond ring.

Kate her zaman elmas yüzüğü ile gösteriş yapar.

Tom is a diamond in the rough.

Tom yontulmamış bir insan.

Tom bought Mary an amazing diamond ring.

Tom Mary'ye muhteşem bir elmas yüzük aldı.

Sami took the diamond ring with him.

Sami elmas yüzüğünü yanına aldı.

- Tom gave Mary a pair of diamond earrings.
- Tom gave a pair of diamond earrings to Mary.

Tom Mary'ye bir çift elmas küpe verdi.

Do you know where Tom found the diamond?

Tom'un elması nerede bulduğunu biliyor musun?

On the left there are two diamond stores.

Solda iki adet elmas mağazası var.

- It is Jack's apple.
- It is Jack's diamond.

Bu Jack'in elması.

Dan didn't find the diamond in the safe.

Dan kasada elması bulamadı.

He brought the diamond to the exhibition room.

O, elması sergi salonuna getirdi.

He didn't give the diamond to his wife.

Elması karısına vermedi.

This diamond ring is too extravagant for me.

Bu elmas yüzük benim için çok abartılı.

Can you guess the worth of the diamond?

Elmasın değerini tahmin edebilir misin?

Tom shouldn't have given Mary a diamond ring.

Tom Mary'ye bir elmas yüzük vermemeliydi.

Tom put a diamond ring on Mary's finger.

Tom Mary'nin parmağına elmas bir yüzük taktı.

I'm not wearing a diamond ring, but I'm happy.

Ben bir elmas yüzük takmıyorum, ama mutluyum.

The diamond was discovered by a boy in 1873.

Elmas 1873 yılında bir çocuk tarafından keşfedildi.

That diamond ring cost an arm and a leg.

O elmas yüzük, bir servete mal oldu.

Tom picked the diamond up and looked at it.

Tom elması aldı ve ona baktı.

How did you know Tom had the stolen diamond?

Tom'un çalıntı elması aldığını nasıl bildin?

How much money did you get for the diamond?

Elmas için ne kadar para aldın?

Before leaving the room, Tom took Mary's diamond necklace.

Tom odadan ayrılmadan önce Mary'nin elmas kolyesini aldı.

He threatened to throw the diamond out the window.

O, elması pencereden atmakla tehdit etti.

She talked him into buying her a diamond ring.

O, onu ona elmas bir yüzük alması için ikna etti.

I was the one who stole Mary's diamond ring.

Mary'nin elmas yüzüğünü çalan kişi bendim.

She wore a diamond ring on her left third finger.

Sol elinin üçüncü parmağına bir elmas yüzük taktı.

I'm the guy who knows where Tom hid the diamond.

Tom'un elması nereye sakladığını bilen adam benim.

Tom gave Mary a diamond bracelet for their wedding anniversary.

Tom evlilik yıldönümü için Mary'ye bir elmas bilezik verdi.

Why don't you tell me where you got that diamond?

O elması nereden aldığını neden bana söylemiyorsun?

Mary talked Tom into buying her an expensive diamond ring.

Mary Tom'u ona pahalı bir elmas yüzük almaya ikna etti.

- Tom does not know the difference between a diamond and an emerald.
- Tom doesn't know the difference between a diamond and an emerald.

Tom bir elmas ve bir zümrüt arasındaki farkı bilmiyor.

- Tom admitted that he was the one who stole Mary's diamond necklace.
- Tom admitted he was the one who stole Mary's diamond necklace.

Tom, Mary'nin elmas kolyesini çalan kişi olduğunu itiraf etti.

- I think Tom is the one who stole Mary's diamond ring.
- I think that Tom is the one who stole Mary's diamond ring.

Bence Tom, Mary'nin elmas yüzüğünü çalan kişi.

When she returned to her room, the diamond ring was gone.

O, odasına döndüğünde elmas yüzük gitmişti.

Dan claimed he stole the diamond from a rich businessman's wife.

Dan elması zengin bir iş adamının karısından çaldığını iddia etti.

Tom didn't tell anyone that he'd bought a diamond ring for Mary.

Tom Mary için bir elmas yüzük aldığını hiç kimseye söylemedi.

My mother had no choice but to part with her diamond ring.

Annemin elmas yüzüğünü satmaktan başka seçeneği yoktu.

Tom should eventually have enough money to buy Mary a diamond ring.

Tom'un sonuçta Mary'ye elmas bir yüzük alması için yeterli parası olmalıydı.

If I were a rich man, I would buy you a diamond ring.

Zengin bir adam olsaydım sana elmas bir yüzük alırdım.

Kate always shows off the big diamond ring she got from her fiance.

Kate her zaman nişanlısından aldığı büyük elmas yüzükle hava atar.

Tom didn't deny that he was the one who stole Mary's diamond necklace.

Tom, Mary'nin elmas kolyesini çalan kişi olduğunu inkar etmedi.

Tom didn't have any hard evidence, but he thought Mary was the one who stole his mother's diamond ring.

Tom'un sağlam delili yoktu, fakat o, annesinin elmas yüzüğünü çalan kişinin Mary olduğunu düşünüyordu.

Tom got down on his knees in front of everyone in the restaurant, pulled a diamond ring out of his pocket and proposed to Mary, to the applause of all present.

Tom restoranda herkesin önünde dizlerinin üzerine çöktü, cebinden bir elmas yüzük çıkardı ve herkes alkışlarken Mary'ye evlenme teklif etti.