Translation of "Vast" in Turkish

0.014 sec.

Examples of using "Vast" in a sentence and their turkish translations:

Het zit vast.

O sıkışmış.

Zit je vast?

Sıkıştın mı?

Ik zat vast.

- Ben sıkıştım.
- Ben çıkmazdayım.

Houd dit vast.

Bunu tut.

IJs is vast.

Buz katıdır.

Sami vast vandaag.

- Sami bugün oruçlu.
- Sami bugün oruç tutuyor.

Dat zit goed vast.

Tamam, sıkı bir şekilde bağladık.

De rits zit vast.

Fermuar sıkıştı.

Het besluit staat vast.

Karar kesindir.

Vast water heet ijs.

Katı suya buz denir.

Ik zit hier vast.

Buraya saplandım.

Ze bond hem vast.

O ona bağlandı.

Maak uw gordel vast.

Emniyet kemerini bağla.

Hou het touw vast.

İpi tut.

Daar zit iets vast.

Sıkışmış bir şey var.

Hij zit vast in een spleetje daar. We binden hem vast.

Evet, oradaki küçük yarığa sıkıştı. Pekâlâ, bunu bağlayalım. İşte.

- Ik zit vast in de file.
- Ik zit vast in een verkeersopstopping.

- Ben bir trafik sıkışıklığında sıkıştım.
- Trafik sıkışıklığında sıkıştım.

- Ze zitten vast.
- Zij zitten vast.
- Ze zitten gevangen.
- Zij zitten gevangen.

Onlar tuzağa düşürülmüş.

Daarna zitten we eraan vast.

Bu gittikten sonra mecbur kalacağız.

Bereid je maar vast voor.

Hazır olsanız iyi olur!

En daarom zitten we vast.

İşte bu yüzden sıkışıp kalmışız.

Maar we zitten eraan vast.

Ama artık başladık.

...haar proberen vast te leggen...

görüntü yakalamaya çalışmak...

Hou je vast aan papa!

Babana tutun!

Tom komt vast uit Australië.

Tom, Avustralyalı olmalı.

Je verveelt je vast dood.

Muhtemelen çok sıkılmışsın.

Ze hielden elkaars handen vast.

Onlar el ele tutuştular.

Ze hebben het vast druk.

Onlar meşgul olmalı.

Tom zal vast honger hebben.

Tom muhtemelen aç olacak.

- Bind je schoenen vast.
- Bind uw schoenen vast.
- Bind je schoenen.
- Bind uw schoenen.

Ayakkabılarını bağla.

Daarmee pinnen we zijn kop vast.

...ve onunla başını yakalarız.

Hij zit vast in het spinnenweb.

Örümcek ağlarına takıldı.

Je kent dit gevoel vast wel.

Bence hissettiklerimi anlıyorsunuz.

Er is geen vast rooster. Nou...

Çünkü sabit bir program yok. Ve...

Ik zit er nu aan vast.

Şu anda bildiğim şey, kararlı olduğum.

De melk bevroor en werd vast.

Süt dondu ve katılaştı.

Waarom hou je mijn handen vast?

Niçin ellerimi tutuyorsun?

Hou het vast met beide handen.

Onu her İki elinizle tutun.

Ze hield mijn hand stevig vast.

O, elimden sıkıca tuttu.

Haal adem en houd het vast.

Bir nefes alın ve onu tutun.

- Tom zat vast.
- Tom zat gevangen.

Tom tuzağa düşürüldü.

Tom zit vast in het verleden.

Tom geçmişte saplanıp kalmış.

- Tom zit vast.
- Tom zit gevangen.

Tom tuzağa düşmüş.

- Ik zit vast.
- Ik zit gevangen.

Ben tuzağa düştüm.

Je vergaat vast van de honger.

Açlıktan ölüyor olmalısın.

Ik stond vast in de file.

Ben bir trafik sıkışıklığına yakalandım.

Hou de baby erg voorzichtig vast.

Bebeği çok dikkatli tut.

- Hou je vast.
- Zet je schrap.

Sıkı tut.

Ze hield mijn arm stevig vast.

O, kolumu sımsıkı tuttu.

Ik zit vast in de modder.

Ben çamurda sıkıştım.

We zitten nu vast aan het dodemansanker.

Tamam, şimdi bu Ölü Adam Çapası'na kendimizi bağladık.

Ik verlies kracht door vast te houden.

Burada tutunarak güç kaybediyorum.

En daar hield ik me aan vast.

Ben de ona sımsıkı tutundum.

Xueyou heeft een kaart van China vast.

Xueyou bir Çin haritası tutuyor.

Maak het touw vast aan de boom.

İpi ağaca bağla.

Hou de vaas met beide handen vast.

Vazoyu iki elinle tut.

De kat zit vast in de boom.

Kedim ağaçta sıkıştı.

- Ik ben aan het vasten.
- Ik vast.

Ben oruç tutuyorum.

Leg een datum vast voor de bijeenkomst.

Toplantı için bir tarih tespit et.

- Hou me goed vast.
- Omhels me stevig.

Bana sıkı sarıl.

Dit alles is vast maar een misverstand.

Bütün bunların bir yanlış anlama olduğuna eminim.

De auto zat vast in de modder.

Araba çamura saplandı.

Tom bond Maria vast aan de stoel.

Tom, Mary'yi sandelyeye bağladı.

En het zette delen van het ademhalingsapparaat vast,

ve solunum sisteminin parçalarını yerine sabitleyip

Deze driepootachtige klauwen grijpen zich in huid vast...

Bu üçayak benzeri pençeler deriye tutunur ve yapışır,

We hebben de stok, we pinnen hem vast.

Hadi bakalım. Sopamız burada, onu yakalamalıyız.

Door hem vast te lijmen op hun pels.

yapıştırdı.

We maken het touw vast. Maak je klaar.

Tamam, bu halatı bağlayıp hazırlanalım.

...stormde op me af... ...en greep me vast.

hızla yanıma geldi ve bana tutundu.

Je houdt m'n hand vast op die foto.

O resimde elimi tutuyorsun.

Ze zijn vast op je aan het wachten.

Onlar seni bekliyor olmalılar.

- Mijn computer hangt vast.
- Mijn computer is vastgelopen.

Bilgisayarım dondu.

Je hebt vast gehoord wat er gebeurd is.

Ne olduğunu duyduğuna eminim.

- Hou de deur open.
- Hou de deur vast.

Kapıyı tutun.

Tom zal het er vast mee eens zijn.

Tom muhtemelen kabul edecek.

Tom en Mary zaten vast vanwege een sneeuwstorm.

Tom ve Mary bir kar fırtınası tarafından kapana kısıldılar.

Tom kwam vast te zitten in de modder.

Tom çamurda sıkıştı.

Er is geen touw aan vast te knopen.

- Aralarında ilişki kurmak olanaksız.
- Aralarında bağlantı kurmak olanaksız.
- İpe sapa gelmez.
- Bir anlam vermek mümkün değil.

Tom naaide een knoop aan zijn jas vast.

Tom ceketine bir düğme dikti.

Het goede nieuws is: dit ligt niet biologisch vast.

İyi haber şu ki bu, biyolojik olarak değişmez bir şey değil.

Pak een stukje parachutekoord, dan binden we hem vast.

Biraz paraşüt ipiyle onu bağlayabilirsiniz.

We hebben de stok, we pinnen hem vast. Hebbes.

Hadi bakalım. Sopamız burada, onu yakalamalıyız. Tamamdır!

Velen van jullie voelen dat vast ook zo, toch?

Sanırım çoğunuz benim gibi hissediyor, değil mi?

Om dat kleine moment van inspiratie vast te leggen.

böylelikle bu kısa ilham anını saklayabiliyorum.

Een vast inkomen is een belangrijk iets voor mij.

Güvenli bir gelir benim için önemli bir şeydir.