Translation of "Kende" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "Kende" in a sentence and their turkish translations:

- Ik kende jouw broer.
- Ik kende uw broer.
- Ik kende jullie broer.

Senin erkek kardeşini tanıyordum.

Kende u haar?

Onu tanıyor muydunuz?

Kende je hem?

Onu tanıyor muydunuz?

kende ik veel beperkingen.

bir sürü kısıtlamam vardı.

Iedereen kende dit liedje.

Herkes bu şarkıyı biliyordu.

Kende je Tom goed?

Tom'u iyi tanır mıydınız?

Kende je hem goed?

Onu iyi tanır mıydınız?

Ik kende Tom persoonlijk.

Tom'u şahsen tanıyordum.

Tom kende Maria niet.

Tom, Mary'yi tanımıyordu.

Sami kende die Koranverzen.

Sami bu Kuran ayetlerini biliyordu.

- Je kende Tom niet, of wel?
- Jij kende Tom niet, of wel?

Tom'u tanımıyordun, değil mi?

Als u me zo niet kende, dan kende u me überhaupt niet.

Eğer beni bu şekilde tanımıyor idiysen, kısaca beni tanımamışsın demektir.

Doordat ik Operation Gladio kende...

çünkü Gladio operasyonunu

Ik kende die melodie niet.

Melodi bana tanıdık değildi.

Die truc kende ik niet.

O hileyi bilmiyordum.

Sami kende niet veel moslims.

Sami'nin hiç Müslüman tanıdığı yoktu.

Tom kende zijn regels niet.

Tom repliklerini ezberlememişti.

- Tom zei dat hij jou niet kende.
- Tom zei dat hij u niet kende.

Tom seni tanımadığını söyledi.

De buitenlander kende helemaal geen Japans.

Yabancı Japoncayı hiç bilmiyordu.

Iedereen in het dorp kende hem.

Köydeki herkes onu tanırdı.

Ik kende die vrouw helemaal niet.

O kadını hiç tanımıyordum.

Naast Tom kende ik daar niemand.

Tom hariç, orada kimseyi tanımıyordum.

Tom zei dat hij Maria kende.

- Tom Mary'yi bildiğini söyledi.
- Tom dedi ki, Mary'yi biliyormuş.

Tom dacht dat Mary John kende.

Tom Mary'nin John'u tanıdığını düşündü.

Iedereen die hem kende bewonderde hem.

Onu tanıyan herkes ona hayrandı.

Het schijnt dat niemand de waarheid kende.

Gerçeği kimse bilmiyordu gibi görünüyor.

Ik kende Tom vorig jaar nog niet.

Geçen yıl Tom'u tanımıyordum.

Tom wist niet dat Mary Frans kende.

Tom Mary'nin Fransızca konuşabileceğini bilmiyordu.

Tom deed alsof hij Maria niet kende.

- Tom Mary'yi tanımıyormuş gibi davrandı.
- Tom, Mary'yi tanımıyormuş gibi yaptı.

Tom zei dat hij hier niemand kende.

Tom burada kimseyi tanımadığını söyledi.

Ik kende toen de levensstadia van een octopus.

Bu noktada, bir ahtapotun hayat aşamalarını iyi biliyordum.

Maria kende noch zijn naam, noch zijn telefoonnummer.

- Maria onun ne adını ne de telefon numarasını biliyordu.
- Maria ne onun adını ne de telefon numarasını biliyordu.

Ze vroeg me of ik haar adres kende.

Bana onun adresini bilip bilmediğimi sordu.

Ik weet zeker dat u mijn vader kende.

Babamı tanıdığından eminim.

Ik deed net alsof ik haar niet kende.

Onu tanımıyormuş gibi davrandım.

Hij deed net alsof hij mij niet kende.

O beni tanımıyor gibi davrandı.

Zij deed net alsof ze mij niet kende.

Beni tanımıyormuş gibi davrandı.

Tom deed net alsof hij mij niet kende.

Tom beni bilmiyormuş gibi yaptı.

Tom vroeg me of ik zijn vader kende.

Tom bana babasını tanıyıp tanımadığımı sordu.

Als ze uw adres kende, zou ze u schrijven.

Eğer adresini bilseydi, sana yazardı.

- Ik dacht dat je hem niet kende.
- Ik dacht dat u hem niet kende.
- Ik dacht dat jullie hem niet kenden.

Senin onu bilmediğini düşündüm.

Ze hadden een Niveau 1 voor wie geen Frans kende,

Fransızcaya aşina olmayanlar için Seviye 1'leri vardı

Naarmate ik meer woorden kende, ging ik over naar zinnen.

Söz dağarcığını oluşturduktan sonra cümlelere geçtim.

En o, ik wou dat je mijn echte ik kende

Ve ah, gerçek beni tanımanı istedim

- Ik wist de waarheid al.
- Ik kende de waarheid al.

Zaten gerçeği biliyordum.

Tot een nieuwe golf die hervormt. Ik kende Bordaberry al lang.

Ta ki yeni bir dalga gelip reform yapıncaya kadar. Svoboda'yı uzun zamandır biliyorum

- Ik had geen weet van zijn plan.
- Ik kende zijn plan niet.

Onun planını bilmiyordum.

Indien de leerling beter zijn les kende, zou de leraar hem niet straffen.

Öğrenci dersini daha iyi bilseydi öğretmen onu cezalandırmazdı.

Voor deze overwinning kende Napoleon hem uiteindelijk het stokje van zijn maarschalk toe - het enige dat

Bu zafer için Napolyon sonunda ona Mareşal'in copunu verdi -

"Vandaag is de melkboer begraven. Er was veel volk, want op het dorp kende iedereen hem." "O, is er in Linschoten een melkboer?" "Nou nee, nu dus niet meer!"

"Bugün sütçü toprağa verildi. Orada birçok insan vardı, çünkü köydeki herkes onu tanıyordu." "Ah, Linschoten'da bir sütçü mü vardı?" "Şey, hayır, artık değil!"