Translation of "Kans" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Kans" in a sentence and their turkish translations:

- Waag je kans.
- Waag uw kans.

Sık dişini.

- Vergeet het maar.
- Geen kans.
- Weinig kans.

Hiç şansın yok.

- Geef me een kans!
- Geef mij een kans.

Bana bir şans ver.

Geef mij een kans.

Bana bir şans ver.

Je hebt één kans.

Senin bir şansın var.

Geef me een kans!

Bana bir şans ver.

- Je hebt geen enkele kans.
- Je hebt geen schijn van kans.

Senin şansın yok.

...grijpt de wolf haar kans.

...kurt fırsatı değerlendiriyor.

Mis deze geweldige kans niet.

Bu inanılmaz fırsatı kaçırmayın.

Het is je enige kans.

Bu senin tek şansın.

Het is de laatste kans.

Bu son şans.

Dit is je enige kans.

Bu senin yegâne imkâniyetin.

Geef de vrede een kans.

Barışa bir şans verin.

Ik gaf Tom een kans.

Tom'a bir şans verdim.

Het is mijn enige kans.

Bu benim tek şansım.

Ik moet deze kans grijpen.

Bu fırsatı kaçırmamalıyım.

Geef Tom alstublieft een kans.

Lütfen Tom'a bir şans ver.

Dit is een goede kans.

Bu iyi bir fırsat.

Geef me een tweede kans.

Bana ikinci bir şans ver.

Iedereen verdient een tweede kans.

- Herkes ikinci bir şansı hak eder.
- Herkes ikinci bir şansı hak ediyor.

Geef me nog een kans.

Bana bir şans daha ver.

- Ik ga je een extra kans geven.
- Ik ga je nogmaals een kans geven.

Sana bir şans daha vereceğim.

De kans op een positief antwoord

Performans sonrasında performans öncesine göre

Haar beste kans op een prooi.

Av indirmek için en iyi şansı.

Geef me alstublieft nog een kans.

Lütfen bana bir şans daha verin.

Ik geef Tom nog één kans.

Tom'a bir şans daha vereceğim.

Ik gaf Tom nog een kans.

Tom'a bir şans daha verdim.

Ik geef je een tweede kans.

Sana ikinci bir şans veriyorum.

Ik geef je één laatste kans.

- Sana son bir şans veriyorum.
- Sana son bir fırsat veriyorum.

Dit kan onze enige kans zijn.

Bu bizim tek şansımız olabilir.

Geef me alsjeblieft een tweede kans.

Lütfen bana ikinci bir şans ver.

Ik gaf haar nog een kans.

Ona başka bir şans verdim.

Wij moeten Tom een kans geven.

Tom'a bir şans vermek zorundayız.

Er is weinig kans op succes.

Başarı için biraz şans var.

- Ik zag een kans en ik nam hem.
- Ik zag een kans en ik nam ze.
- Ik zag een kans en greep haar.

Ben bir fırsat gördüm ve onu aldım.

- Er is een goede kans op succes.
- Er is een goede kans dat het gaat lukken.

İyi bir başarı şansı var.

- Hij maakt veel kans om te winnen.
- Er bestaat een goede kans dat hij zal winnen.

- Büyük ihtimalle kazanacak.
- Onun kazanma şansı yüksek.

Er is minder kans te worden gebeten...

Bu şekilde ısırılma ihtimalim daha az,

Dit is de kans voor de leeuwen.

Aslanlara fırsat doğdu.

Condooms verkleinen de kans op zwangerschap sterk.

Prezervatifler gebelik şansını büyük ölçüde azaltır.

Om de kans van overdracht te beperken...

iletişim fırsatlarını sınırlamak için,

Laten we Tom nog een kans geven.

Tom'a bir şans daha verelim.

Maria gaat je nog een kans geven.

Mary sana bir şans daha verecek.

Ik wil je een tweede kans geven.

Sana ikinci bir fırsat vermek istiyorum.

We zouden Tom een kans moeten geven.

Tom'a bir şans vermemiz gerek.

Een kans hebben om grote rampen te voorkomen.

büyük felaketleri önleme şansına sahip olabilir.

Tenzij je snel beslist, is de kans verkeken.

Çabucak karar vermezsen, fırsat kaybedilecek.

Er is weinig kans dat hij zal genezen.

Onun çok az iyileşme umudu var.

Niet alles krijgt een kans om te bestaan.

Her şeyin bir var olma şansı yoktur.

Hij maakt goede kans om verkozen te worden.

Onun iyi bir seçilme şansı var.

Er is weinig kans dat hij zal herstellen.

Onun eskisi gibi olması için çok az umut var.

Hoe maximaliseer je de kans op een positieve uitkomst?

Peki faydalı sonuç şansını nasıl artırırsınız?

Ze biedt de meeste kans op hulpbronnen. Voedsel, hydratatie.

Kaynak, yiyecek bulmak ve susuz kalmamak için en iyi şansınız,

Zou de beste kans voor de mensheid kunnen zijn.

insanoğlunun karşısına çıkabilecek en büyük fırsat.

Hij maakte gebruik van elke kans die hij kreeg.

Sahip olduğu her fırsattan yararlandı.

Hij heeft een goede kans om gekozen te worden.

Seçilme şansı yüksek.

Welke ploeg heeft het meest kans om te winnen?

Büyük olasılıkla hangi takım kazanacak?

Er is geen kans op succes voor luie mensen.

Tembel insanların başarı şansı yoktur.

Tom maakt een goede kans de verkiezing te winnen.

Tom'un seçimi kazanma şansı yüksek.

Er bestaat een kans dat we te laat komen.

- Geç kalabiliriz.
- Gecikebiliriz.
- Gecikme ihtimalimiz var.

We hebben nooit de kans gekregen om te spelen.

Oynamak için hiç şansımız olmadı.

Maar ik wist ook dat ik mijn kans gemist had.

Ama fırsatımı kaybettiğimin farkındaydım.

99% minder kans om in een vliegtuigongeluk om te komen,

uçak kazası can kaybı riski %99 daha az,

95% minder kans om te worden gedood op het werk,

iş kazası can kaybı riski %95 daha az,

...er is een grote kans dat we dit ras verliezen...

Bence tüm çabalara, koruma çabalarına rağmen yüksek olasılıkla

De heldere nachten met volle maan zijn zijn beste kans.

Dolunay ve dolunaya yakın gecelerde en çok şansa sahip.

Het is ook een kans om de familiebanden te versterken.

Bu kadar büyük bir aileyi bir arada tutan bağları da sağlamlaştırmak gerek.

...geeft nieuwe technologie... ...ons de kans zeldzame wezens te zien...

...yeni teknolojiler... ...nadiren görülen yaratıkları ve gizli dramları...

Ik vind dat je Tom een kans zou moeten geven.

- Sanırım Tom'a bir şans vermelisin.
- Bence Tom'a bir şans vermelisin.
- Tom'a bir şans vermen gerektiğini düşünüyorum.
- Bana kalırsa Tom'a bir şans vermelisin.

- Dit was de ideale gelegenheid.
- Dit was de perfecte kans.

Bu mükemmel bir fırsattı.

Kinderen die veel buiten zijn, hebben minder kans op bijziendheid.

Açık havada daha fazla zaman harcayan çocukların miyop riski daha düşüktür.

Had je al een kans om met Tom te praten?

Tom'la konuşma fırsatın oldu mu?

Er is een grote kans dat het morgen gaat regenen.

Yarın yağmur yağacağına dair yüksek bir olasılık var.

Denk je dat Tom enige kans heeft om te winnen?

Tom'un bir kazanma şansı olduğunu düşünüyor musun?

Zou je naar Boston gaan als je de kans had?

Fırsatın olsa Boston'a gider misin?

Welke optie biedt de beste kans om die antistoffen te vervangen?

Hangi seçenek panzehri yenilememiz için bize en iyi şansı verir?

Je krijgt maar één kans om een eerste indruk te maken

İlk izlenim oluşturmak için sadece bir şansınız vardır

Maar vanavond is de maan fel. Dus maken flamingo's een kans.

Ama bu gece Ay parlak. O yüzden flamingoların şansı var.

Ik heb nooit de kans gekregen om Tom gedag te zeggen.

Tom'la hiç vedalaşma şansım olmadı.

Tom gaat maar één kans krijgen om het goed te doen.

Tom onu doğru yapmak için sadece bir şansa sahip olacak.

Morgen verwachten we wisselvallig weer met een grote kans op neerslag.

Yarın biz yağış ihtimali olan değişken bir hava bekliyoruz.

Ik had Tom het moeten vragen toen ik de kans had.

Fırsatım varken Tom'a sormalıydım.

Denk je dat er een kans is dat dat zal gebeuren?

Sence bunun olacağına dair bir şans var mı?

Welke weg is onze beste kans... ...om uit de mijn te komen?

peki bu madenden çıkmak için hangi yolu kullanmalıyız?

Ik probeer het nog een keer, we geven hem nog een kans.

Bir kez daha deneyeceğim, bir kere daha kovalamaya çalışacağım.

Is er 88% minder kans om op de stoep te worden neergemaaid,

kaldırımda araba çarpması riski %88 daha az,

89% minder kans om te worden gedood door een daad van God,

kuraklık, sel, yangın, fırtına, volkan,

Het spijt mij dat ik de kans gemist heb haar te ontmoeten.

Onunla tanışma fırsatını kaçırdığım için üzgünüm.

We hebben nu 97% minder kans om te worden gedood door een bliksemschicht.

Evet, bir yıldırım çarpması sonucu can kaybı riski de %97 daha az.

Door haar ervarenheid biedt zij de grootste kans om een prooi te doden.

Tecrübesini konuşturarak bir av indirmesi en büyük ümitleri.

Als het donker wordt... ...maken de robben meer kans om over te steken.

Karanlık çökünce... ...fokların görülmeden geçme şansının artması gerekir.

Ik heb nog niet de kans gehad mij aan haar voor te stellen.

Kendimi ona tanıtmak için şansım yoktu.